Toprak elementi en fazla niteliğe sahip elementtir. Sertlik, yumuşaklık, pürüzsüzlük, pürüzlülük, ağırlık, hafiflik toprak elementinin belli başlı nitelikleridir. Toprak elementi, varoluştaki en somut alanı simgeler. Yani elle tuttulan, gözle görülen alanı… Bu yüzden diğer tüm elementlerden fazla niteliğe sahiptir.
Toprak elementinin konuları daha çok yaşamsal ve kökseldir. Dharma (kader), aile, doğum, ölüm genel olarak bu elementle ilgilidir. Sabitlik, devamlılık ve kararlılık da toprak elementinin özelliklerindendir. Toprak, ateşin başlattığı her şeyi devam ettirir. Nereye varacağı ya da bir yere varıp varmayacağıyla ilgilenmez. Sadece doğası gereği devam ettirir. Sabittir ve kolay kolay değişmez.
Mesela aileni düşün. Hangi aileden dünyaya geldiğin bellidir ve anne babanı kabul etmesen bile onlar her zaman ailen olarak kalacaklardır. Bu hakikat değişim göstermez. Nerede doğduğunu kağıt üzerinde değiştirsen bile oluştaki hakikat aynı kalır. Toprak elementi işte tüm bu konuların içinde varlığını sunar.
Elementlerin yoga ile ilişkisine baktığımızda yoga bizi özümüze götürürken soyut gibi görünse de bir o kadar gerçek bir aracıdır! Ve aslında yogada yolcuğun kendisinin önemli olduğunu anladığımızda artık somut/soyut her ne varsa merak etmeye başlıyoruz, yeniden hayatı keşfe çıkıyoruz…
Yoga gibi beden farkındalığıyla yapılan tüm çalışmalar, kişinin elementler üzerindeki enerji eksikliğine ve/veya duygu dünyasındaki etkilerine dair çok fazla ipucu verir. Yoga işte bu nedenle şifalıdır.
Kök çakra ile ilişkili Toprak elementi yaşamdaki varlığımızı temsil eder. Yoga pratiğindeki ifadesi, öncelikle beden ve zeminle olan temasa odaklanmaktır. Zemin doğru ve sağlam kurulduğunda, zihin ve beden bütünlüğü ile ilerlenebilir.
40 gün boyunca gerçekleştirdiğim ve yaşamı tekrar farkındalıkla bana göstererek dönüşüm yaşadığım pratiğimden bahsetmek istiyorum.
Toprak elementini daha önce başlayıp tamamlayamamıştım. Ve bu 40 güne gerçekten topraklanıp köklenmek üzere ve hayatın bana neler getireceğini merak ederek yola çıkmıştım.
Toprağa başladığım 2.günde değişimler başlamıştı ve hayatımın gerçekten hem bereketli hem zor hem de huzurlu 40 gününü yaşadım. Toprak elementine başladığımda yoga öğrencilerimle yüz yüze derslerime başladım, alıp-verme dengesini hissettiğim en güzel anlardı. Uzun zamandır görmediğim arkadaşlarımla bir araya gelerek sohbet edip güzel niyetler belirledim. Bol bol sokak hayvanlarını besledim ve karşıma önce arabanın tekerinde minicik bedeni ile sesini duyurmaya çalışan ismini Cesur koyduğum kedi çıktı, onu misafir edip bahçemde beslemeye başladım. Ardından annesini kaybetmiş 10 günlük yavru kediye annelik yapmaya çalışırken buldum kendimi. Ve beni bu pratiğimde en çok etkileyen durum onu her 2 saatte bir besleyip ihtiyaçlarını karşılamam oldu. Adını Maya koyduğum minik kızımı 1 hafta sonra kaybettim ve ilk o zaman ellerim toprakla buluştu ve bana neden gelmişti bilinmez ama ben o kısacık zamanda ondan çok şey öğrenmiştim. Minicik atan kalbiyle hayata tutunmaya çalışan Maya kızım bedenimizin toprakla buluşacağını ve topraktan geldiğimizi hatırlatarak ve bana birçok duyguyu yaşatarak gitmişti…
Pratiğimin 30. gününde hiç planda olmayan ve aniden gelişen bir seyahate gitmek durumunda kalarak doğduğum topraklara geldim. Orası bana tekrar doğumu, ölümü ve yaşamı hatırlattı. Çocukluğumu, gençliğimi geçirdiğim topraklarla buluşmam bana toprağın hediyesiydi, yeniden köklerimle buluşup pratiğimi devam ettirmem benim için çok özeldi.
Eski fotoğraflarıma bakarak özlem duyduğum bir şeyin içinden geçerken, o küçücük kız çocuğunun ne kadar büyüdüğünü gördüm… Ait olduğum yerde hissettim kendimi…
Toprağın 38. gününde topuklu ayakkabım kırıldı ve önceden olsa öfkelenirdim ama yolda yalın ayak çimlere basarak yürüdüm. O kadar mutluydum ki, “İyi ki ayakkabım kırılmış ve beni toprakla buluşturmuş” dedim.
Dünya Yoga Günü’ne 40. günün denk gelmesi tesadüf değildi elbette. Yoga ile artık üzerime olmayan veya içinde sıkışıp kaldığım kıyafetleri, her ne varsa toprakla fark edip kendimle vakit geçirmeyi öğrenmeye başlamıştım. Halının altına süpürdüğüm, belki de görmek istemediğim her ne varsa artık ışığa çıkarıp bakmaya cesaretlenmeye başladığım elementti toprak.
Belki de en doğrusu kendi toprağımı kazıdım ve tüm niyetlerimle yeniden gerçeği görmeye başlamıştım. Geçen yaz yoga eğitmenliği inzivamın sonunda şöyle demiştim: “Yıllardır toprağın altında kalan tohumu orada öldürüp yeniden doğmak için tohumumu atıyorum.”
Şimdilerde o tohumun tüm halleriyle filizlenip büyüdüğünü dallanıp genişlediğini hissetmek şükran verici… Ve bir ağaç gibi gücünü dallarından değil, köklerinden aldığını unutma.
Sevgilerimle…
Kaynak:
Çetin Çetintaş – Hayat Sana Ne Anlatıyor?
İlginizi çekebilir: Yoga ile gelen her şeyi şükranla kabul edin