X

Toplumun beklentilerine göre hareket etmek mi yoksa kendi özgün yolumuzdan gitmek mi?

Kurumsal hayata başladığım ilk yıllardı. İçinde bulunduğum ekibin yaş ortalaması biraz yüksekti, ben ise en küçüklerden biriydim. Benzer sektördeki diğer şirketlere göre ortam biraz daha gelenekseldi. Büyük ekip olarak yemeğe çıktığımız zamanlarda, genelde evlilik hazırlığı yapanlara tavsiyeler verilir, yeni evlenmiş olanların düğünlerinden bahsedilir ya da çocukların okulları/beslenme alışkanlıkları/hafta sonu aktiviteleri ile ilgili bilgi alışverişi yapılırdı. Ben oldukça sıkılsam da muhabbete dahil olabilmek adına, ablamın evlilik sürecinden ve yeğenimden bildiklerimle kendimce yorum yapmaya çalışırdım.

Herkesin hayatıyla ilgili konuşulduktan sonra, biri bana “Ee Kübra senin hayatında hala biri yok mu?” diye sorar ve tüm bakışlar bana yönelirdi. Detay vermeden, sadece “yok” derdim. Bazen kısa bir sessizlik olur ve başka bir konuya geçilirdi. Bazen “Ay ne güzel kızsın, her hafta sonu da dışarıdasın, hiç mi biri çıkmıyor karşına?” gibi bir soru gelirdi. Bazen ise, benim öyle bir talebim olmadığı halde, “Ay ben bir düşüneceğim çevremden sana kim uygun olabilir…” gibi bir yardım çabasına girerlerdi.

Geriye dönüp bakınca görüyorum ki, o insanlar kendilerini ilişkileri ya da aileleri olmadan tanımlayamıyordu. Dolayısıyla onlar için yalnız olmak, eksik olmak demekti. Ve o eksik, bir an önce kapatılmalıydı! Üstelik kafalarındaki formül de netti. Okuldan mezun olunur, iyi bir iş bulunur, ondan sonra evlenilir ve belirli bir süre sonra çocuk sahibi olunurdu. O dönemde henüz 25 yaşında olmama rağmen, şimdi ciddi bir ilişkiye başlamalıydım ki, tüm bu adımları geç kalmadan tamamlayabileyim.

Oysa hepimizin hayatı farklı bir hızda akıyor. Başka insanlar için geç olan şey, bizim için tam zamanında olabilir. Dolayısıyla karar bizim; toplumun beklentilerine göre hareket edip, kendimizden kopuk bir şekilde formüle göre mi yaşamak yoksa iç sesimizi dinleyip, kendi özgün yolumuzdan gitmek mi? İkinci yol birçok insan için korkutucu, çünkü belirsiz. Ve belirsizlik tehdit edici, çünkü zihnin ve egonun kontrol alanı dışında kalıyor. Tam da bu sebeple, zihnimizde net bir şekilde tanımlayamadığımız şeylerden hoşlanmıyor, hayatı ve insanları belirli kalıplara oturtma çabası içine giriyoruz.

Tabii o dönemde, ben de bu bilince sahip değildim. Bu konu gündeme geldiğinde, kendimi içten içe kusurlu hissediyordum. Sanki bende bir hata, eksiklik vardı da bu sebeple diğer insanlar gibi değildim. O dönemde, sırf bu histen kurtulabilmek adına kısa süreli ilişki denemelerim oldu. Aslında o kişilere karşı olan hislerimden pek emin değildim, hiçbiri içime sinmemişti. Ama artık o zorlu hislerin içinde kalmak istemiyor ve adeta “Bakın ben de yapabiliyorum, ben de sevilebilirim.” diye dünyaya haykırmak istiyordum.

O insanları suçlamıyorum, çünkü onlar hayata daha limitli bir çerçeveden bakıyorlardı. Üstelik her dönem hayatımızda bu tarz yorumlar yapan kişiler olabilir. Dolayısıyla bu yorumların beni kusurlu hissettirmesinin asıl sebebi, içimde gerçekten de kusurlu hisseden bir parçam olmasıydı. Oysa o parçamla temas etmemek için, hayatın diğer alanlarında “mükemmel” olmaya çalışıyor ve bunun için epey “çaba” gösteriyordum.

İşimde oldukça başarılıydım. Her daim iyi görünebilmek için sağlıklı besleniyor, düzenli spor yapıyor ve haftada 3-4 gün kuaföre gidiyordum. Ama romantik ilişki konusunu bir türlü beceremiyordum! Üstelik bu kontrol edebileceğim veya aşırı çaba ile ulaşabileceğim bir şey de değildi. Bu sebeple bu konu ne zaman gündeme gelse, “mükemmellik” maskemin ardında herkesten saklamaya çalıştığım yaralı parçam açığa çıkıyordu.

O dönemde ilişkilerimde çok fazla hayal kırıklığı yaşasam da hala “kurtarılmayı” bekliyordum. Biliyordum ki, aynı romantik-komedi filmlerinde ya masallarda bize gösterildiği gibi, sonunda biri beni sevecek ve ben artık eksik ya da kusurlu olmayacaktım. Tam da böyle birini bulduğumu düşünmüşken, acı ve ani bir terk edilme ile büyük bir çöküş yaşadım. O gece benim için ruhun karanlık gecesiydi. Uyanışım için gelen sert bir çağrı… Artık aynı şekilde var olmaya devam edemezdim. Yeniden aydınlığa çıkabilmek için karanlığın içinde bir süre kalmam gerekti. Bu da çıplak kalmak demekti. Maskelerimi indirmek, savunma mekanizmalarımı bırakmak, bastırdığım yaralı parçalarımın ortaya çıkmasına izin vermek… Ve zaman geçtikçe anladım ki, beni gerçekten sevecek ve kusurlu olmadığımı gösterecek kişi; bendim. Yıllarca beyaz atlı prensimi aramıştım, fakat masalın hem prensesi hem de prensi kendim olmam gerekiyordu. Kendimi ancak kendim kurtarabilirdim.

Joe Dispenza der ki: “Eğer mutlu olmak için dış dünyadaki şeylerin değişmesini bekliyorsak, o zaman kuantum yasasını takip etmiyoruz demektir. İçimizi değiştirmek için kendimizi devamlı dışarıya bağımlı kılıyoruz. Sevgiyi hissedebilmek için yeni bir ilişkiyi bekleyemeyiz. Onu önce içimizde bulmamız gerekir.”

Ben de zamanla kendimle olan ilişkimi dönüştürüp, sevgiyi ve tamamlanmayı dışarıda aramaktan vazgeçtim. Kafamda hep “sevgilim olunca yapılacaklar” gibi bir liste vardı. Onları tek tek, yalnızca kendim için hayata geçirmeye başladım. Kendime sık sık “seni nasıl mutlu edebilirim” diye sordum. Dışarıya bağımlı kalmaktan vazgeçip, kendime sahip çıkmak o kadar özgür ve güçlü hissettiriyordu ki… Ve tam da o dönemde karşıma “O” çıktı. Önce iç dünyam, sonra dışarıya yaydığım enerji değişmişti. O enerji beni yeni bir frekansa taşımış (aynı istediğimiz şarkıyı dinlemek için radyoyu yeni bir frekansa ayarlamak gibi) ve doğru kişiyi ancak o zaman hayatıma çabasız bir şekilde çekebilmiştim.

Şu aralar malum, Venüs Aslan burcunda retro hareketinde. Benim doğum haritamda ise Venüs Aslan burcunda durağan konumda. Yani retrodan çıkmak üzereyken, durağan harekete geçtiği gün ben doğmuşum. Hepimizin haritasında bu gibi zorlu yerleşimler/acılar olabilir ama hepsi tekamül yolunda bizi geliştirmek için var. Durağan Venüs’üm bana ilişkilerimde yıllarca aynı deneyimleri yaşattı, ta ki ben dersimi idrak edene kadar! İşte o farkındalığı aksiyona dönüştürdüğümüz noktada, haritamızdaki tüm olumsuzlukların üstüne çıkabiliriz.

Venüs Aslan burcunda; kendi değerimizi bilmeyi, toplumun beklentilerinden özgürleşip, kalbimizin en derin arzularını keşfetmeyi ve o arzuların peşinden gidebilmek için sahip olmamız gereken cesareti/kırılganlığı öğretir. Evet hayatıma doğru bir partner çektim fakat ilişkimizi belirli bir noktaya getirebilmek için kırılgan olabilmeyi de öğrenmem gerekti. Sadece ilişkilerimde değil, hayatın her alanında gerçek bir Venüs aslan olmayı öğrenmek, benim için ömür boyu sürecek bir yolculuk.

Retrolar, odağımızı kendi içimize döndürmek ve fiziksel realitemizi değiştirmek için gerekli içsel çalışmayı yapmak için uygun dönemler. Joe Dispenza “Beyin düşünür, ama kalp bilir.” der.  Siz de bu retroda Venüs’ün ve aslan burcunun temsil ettiği konuları gözden geçirip, kalbinize sorun:

  • Ben kendime nasıl daha fazla değer verebilirim?
  • Ben kendimi nasıl mutlu edebilirim?
  • Kalbimin yaralarını nasıl iyileştirebilirim?
  • Tüm dış faktörlerden bağımsız, ben (kalbim) gerçekten ne istiyorum?

İlginizi çekebilir: Michael Jordan’ın yaşamından ilham alarak içsel savaşçınızı uyandırın Michael Jordan’

Siri Kavita: 2018 yılında “kendi gerçeğimi” yaşamak üzere bir yolculuğa çıktım. Gerçi hayat boyu bu yolculuktaymışım da, bunu fark etmem 27 yılımı almış ve artık hızlanmanın zamanı gelmiş. En büyük destekçilerim Kundalini Yoga ve Gestalt öğretileriyle, kendimi değiştirmek için değil, tam tersi daha fazla “ben” olabilmek için yürümeye devam ediyorum. Hem kendimin hem de bu yoldaki diğer kahramanların yoluna ışık tutabilmek, yaralarımızı birlikte dönüştürebilmek için yazıyorum.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale