X

Toplumsal roller cinselliğimizi nasıl etkiliyor: Cinsellikte kadın suçluluğu

Kendimi seviştiğim adamın orgazm olması gerekliliğine kaptırmış fikrimle yataktayım. Bir yatak işçisi, hani bir sonuca ulaşabilirsek kendini iyi hissedecek bir kız çocuğu… Neleri sevip neleri sevmeyeceğine dair, hatta yatakta yeteri kadar iyi olursam beni terk etmeyeceğine, benden vazgeçmesinin kolay olmayacağına dair düşünceler… Ve tabii ki kendimi tüm bu zevke bırakırsam hakkımda oluşabilecek yargılar. Ne kadar ıslandığım, ne kadar aktif olduğum, ne kadar keyif alabildiğim… Hepsi bu başarı skalasının içinde.

Ve en sevdiğim soru: “Orgazm oluyor musun?”

Sanki seviştiğim erkeklerin hepsi birer seks tanrısı ve orgazm olamadığım için kendimi suçlayan hallerim… Bende bir sorun var.
Kadını araştırmayan, onunla bağ kurmayan, onun tüm katmanlarından geçmeyen ama yine de olan “penetrasyon”a şükretmesini bekleyen ve dahası elinde bundan fazlası olmayan erkekleri sorgulamadan kabul ediyoruz.

“Daha hızlı ya da daha sert?”
Elimizde iki seçenek var!

Sanki erkeğin aldığı keyiften sorumlu kadın. Sanki yatakta olan biten her şeyden sorumlu. Ateşin yüksekliğinden, motivasyonun korunmasından, ahlaki sınırların tutulmasından, doğum kontrolünden…
“Neden düz bir penetrasyon ile orgazm olmuyorsun ki?”
Kaçımız düz ve sıkıcı bir penetrasyonun ortasında kalkıp gitmeyi, sevişmeyi durdurmayı seçiyoruz?
Bunun yerine istemediğimiz, keyif almadığımız bir durumu sonlandırmak yerine, “Bitse de gitsek” moduna geçmemiz daha aşina değil mi?
Ve tam burada geldiğinde o “Orgazm olmuyor musun?” sorusu…
Cevap, “aAslında senlik bir şey yok, ben biraz… Yani çok kolay olmuyor.”
Ve adam rahatlar, konunun onunla ilgisi yoktur, sende bir gariplik vardır.

Bu yetersizlik, suçluluk duygularının kapıya dayanmasına sebep olur. Yeterince seksi, yeterince arzulu, güzel, özgüvenli vs. değilsindir. Bir yerde bir şeyler eksiktir ve bu senin “bozuk” olmanla ilgilidir. Yeterince kadın değilsindir!

Aşina değil mi?

Oysa sevişirken kadın ile bağ kuran bir adam, onun nerede keyif alıp nerede almadığını, nerede kapandığını izleyebilir. Orgazma koşan “eril” düşünce, sürecin nasıl ilerlediği ile ilgilenmez. İster kadın bedeninde, ister erkek bedeninde olsun bu eril düşünce, bağ kurmayı unutur, önemsemez. Kurduğu bağ, yakaladığı havucun büyüklüğü ile orantılıdır. Eğer büyük bir havuç yakaladı ise, burada biraz daha kalması için, şimdi edindiği havuçtan daha büyüğünü alabilmesi için bir olasılık var olmuştur.
Fakat bu senaryoda, kadın da erkek de yoktur. Burada bir birleşme yoktur. Burada bir savaş ve sonuç vardır.

Oysa sevişme halinde bir sonuç yoktur, süregelen bir dalgalanma vardır. Dalgaların birbirine çarpması, sonra ahenkle yükselip alçalmaları vardır. Bir danstır, bir diyalogtur. Monolog değildir, diyalogtur.
Diyalog içinde hissetmeyen kişi, kendini oyunun dışında hisseder, kendini kenara atılmış hisseder. Ve ateşi söner. Ve bu durum sürer ise yavaş yavaş kendini hadım eder.
Tıpkı ülkemiz kadınlarının çoğunluğunda olduğu gibi. Kadınlıklarından, arzularından, vahşiliklerinden, zarafetlerinden feragat ederler, ederiz…
Daha az hayal kuran, daha az hisseden, kendi kadın kimliğinden utanan, sergilemekten çekinen ya da egzajere edilmiş sergilemelere kaçan hallere bürünürüz, itiliriz…

Çünkü algımız, sekse bakışımız sınırlı, kısıtlıdır. Yargılar ile doludur. Kaygılar ile doludur.
Ve bu yargıları kırmak isteyenlerimiz, buna isyan edenlerimiz ise, eril modelin “özgürlük” sunumunu taklit eder.
Bir kadın gibi özgür olmaz, bir erkek gibi özgür olur kadın bedeninde… Elbette ki bu da, aradığı o kadın esansını vermez bu kadınlara. Sadece isyan ve başkaldırıyı, en azından bir öfke ifadesini verir ve bu da bir nevi tatmin edici olur.

Tantrik sekste her birey kendi orgazmından sorumludur. Ama bu partneri görmezden gelmek demek değildir. Partnerin kendi istek ve arzuları yönünde hareket etmesine alan açmak, onu desteklemek ve bunu yaparken kendinden vazgeçmemek demektir. Bu savaşın bir kazananı olmayacak, iki dansçısı olacaktır. Belki biri finali yapar, diğeri de bulunduğu alan içinde kendini maksimum derecede ifade eden olur.

Üreme güdümlü seksin yaşamlarımızda sadece kılık değiştirerek var olması kişilerin cinsiyetleri ile ilgili yanlış fikirlere, yargılara kapılmasına sebep olduğu gibi hiyerarşik de bir algı oluşturur. Domine etmek veya edilmek bir oyun, anlık hislere göre değişen bir dalgalanma olmak yerine sosyal kimlik haline gelir. Ki yaşadığımız şey budur. Her ne kadar domine edilmek isteyen bir eril var ise de karşımızda, kadın bedeninde olanlar olarak, sadece erkek bedeninde oldukları için tüm fikirsel dominasyonları kabul edip kendi domine eden gücümüzden de feragat ederiz. Karşımızdakinin “gururunu” kırmamak, onun şimdiye kadar edindiği erkeklik tanımına zarar vermemek için.

Yani kısaca kadınlar da, erkekler de erilin edindiği gururlu kimliği korumak için kendi zevklerinden feragat ederler. Şimdiye kadar öğrenilmiş olan tanımı devam ettirmek, zedelememek için gerçek olmayan kimlikler yaratırlar. Porno, bunun en bariz göstergesidir.

Cinsel olarak kendimizi keşfetmemizin bir tabuya takılıp kalması, aslında bahsettiğimiz erkek-kadın olma hikayelerimizi en derinden baltalar. Kadın olmayı veya erkek olmayı fikirsel bir yerden, zihinden deneyimlemeye iter. Oysa günlük hayatlarımızda daha çok cinsiyetsiz veya cinsiyetinden ayrı bir noktada seyreden enerjiler ile yaşarız. Flört, kur, cinsel enerjinin aktarımı hep tabu olmuş düşüncelerin içine sıkışır kalır.

Her insan, cinsiyeti ne olursa olsun, kendini tanımalı ve deneyimlemelidir. Aynen duygulardaki ustalık gibi, bedende ve bedenin getirdiklerinde de ustalık şarttır. Böylelikle bir bütünlük var olabilir. Nasıl öfke duygumuzu bir makas ile kesip atamıyor ama onu kullanmayı, dönüştürmeyi öğreniyorsak, cinsel organlarımızı da kullanmayı, -ki burada sadece penis ve vajinadan bahsetmiyorum, tüm bedenimizden bahsediyorum- kullanmayı öğrenmeliyiz. Bedenin bir bütün olduğunu…

Seksi pornolardan, kulaktan dolma hikayelerden öğrenmiş bir toplum olarak, kendi seksüel hikayelerimizi yazmalı, bu bedende, bu duygularda, bu yaralarla kaplı “…” insanın bedeni ve bütünlüğü, aşk içinde kendini nasıl ifade eder?
Duygularını, anlık karmaşalarını, içsel yaralarını, isyanını, aşkını ve coşkunluğunu sözleri kullanmadan beden bütünlüğü ile partnerine nasıl anlatır?

Sevişirken anlatacağımız tek şey arzumuz değildir. Bazen isteksizliğimiz, vazgeçişlerimiz, bazen çocuksuluğumuz, bazen vahşiliğimizdir. Ve her bir duygu, her bir olgu içimizde yaşanıyordur. Partnerine sözlerle anlatmanın mümkün olmadığı yerde tüm bu hallerini bedenin, hareketlerin, sesin ile anlatmak büyülü değil mi?
Ve bu, gerçek bir bağdır.
“5 kere orgazm oldum” hikayesinden daha sarsıcı ve büyüktür. Pozisyon zenginliklerinden bağımsızdır. Burada kral tacını aradaki iletişim ve bağ takar. Kişilerden bağımsız bir bütünlük gerçekleşir.
İşte tam burada kimse kimseye orgazm olup olmadığını sormaz, uzun ve maceralı bir yoldan gelmiş olmanın tatlı yorgunluğu ve deneyimin tadı vardır ağızlarda… Herkes ne yaşadığını bilir, ortaklık ve birlik deneyimlenmiştir.

Bütün bu hikayede, “Erkekler böyle olduğu için” demiyorum. İçimizdeki eril ve dişilimiz böyle olduğu için, kadın cinsiyetindekiler de, erkek cinsiyetinden bu şablonu beklediği için, bu şablonu desteklediği için, kendini araştırmak ve keşfetmek yerine kendilerini bir an önce menopoz adasına atmak istediği için kırılmayan bir bilinçsizlik yaşıyoruz.

Sorum şu: Gerçekten, yakınlık istiyor muyuz?

İlginizi çekebilir: Bu telaş niye: Sakince kendin olmayı dener misin?

Esra Uyman: Lise yıllarında başlayan kişisel gelişim, ruhsal gelişim ve metafizik konularına duyduğu yoğun merak onu yurt içi ve yurt dışında birçok özel eğitim çalışmalarına katılmaya yönlendirdi. İlk eğitmenlik diplomasını ‘World Initiatives School of Esoteric Studies’den alan Uyman’ın katıldığı çalışmaların bazıları; Organizasyon Konstelasyonu, Aile Sergileri, Vernon Frost eğitimleri, Louis Franco’dan aldığı çeşitli eğitimler, Anthony Robbins Unleash the Power Within San Jose semineri, Charlie Morlay Lucid Dreaming eğitimi, Tayland da Tantrik Yoga (RYT-200) eğitmenliği eğitimi, Peru, Amerika, Şili, G.Afrika ve Türkiye’de katıldığı Şamanik çalışmalar ve seremonilerdir. Bunların yanı sıra TGA İleri Seviye Metafizik Semineri, Ziya Azazi’nin Dervish in Progress Çalışması gibi pek çok özel çalışmaya katıldı ve eğitmenlik eğitimini aldı. Masssuma Altın Enerji I-II enerji uyumlamasını alan Esra Uyman, Avi Gören-Bar Jungian Coaching School (ICF) (ACSTH) dan koçluk sertifikasını aldı. Tüm bu çalışmalar ve eğitimlerle kendi uyanış deneyimini birleştiren Esra Uyman, farklı başlıklar altında bireylere ve kurumlara yönelik, birbirinden güçlü çalışmalar tasarlayıp sunuyor. Kişilerin iç dünyalarına yönelik farkındalıklarını artıran, çarpıcı bir vizyon ve perspektif değişimi sunan, yaşamda üstlendikleri sorumluluklarda anlam bulmalarını sağlayan, merak, heyecan ve umut duygularını yükselten, tüm insanlık deneyiminin derinliğini kavramaya yardım eden ve çarpıcı yüzleşmeleri şefkatle yaşamalarını sağlayan eğitimler gerçekleştiriyor. Yaşamın Sorumluluğunu Almak, Kendimiz Olmak, Bizi Engelleyen İnançlar, Metafizik ile Özgürleşme Yolculuğu, Seçimlerimiz ve Biz, Gözlemci Bilinci, Nefes ve Meditasyon Teknikleri başlıkları altında kurumlara webinar ve uygulamalı eğitimler veriyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.



21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?



İlgili Makale