X

Toplumsal cinsiyet ve biyolojik cinsiyetin toplum tarafından yanlış etiketlenmiş bilimsel gerçeklikleri

Bilim insanlarının cinselliğin, cinsel davranışların, cinsiyetin ve toplumsal cinsiyet rollerinin işleyişiyle ilgili yaptıkları araştırmalar sayesinde insan cinselliğiyle ilgili önemli bilinmezlikler yavaş yavaş açığa çıkarılıyor. Bu çalışmaların bazılarının sonucunda elde edilen veriler kadın ve erkek algımızda radikal değişimlere de yol açabiliyor.

‘Gender’ kelimesini toplumsal cinsiyet, yani toplumun dişi ve erkek bireyin davranış kalıplarıyla ilgili algısı ve bu kalıplar nedeniyle iki cins arasında oluşturulmuş farklılıklar; ‘sex’ kelimesini ise biyolojik cinsiyet, yani bireyin genetik olarak diğer cinsten farklılaştığı özellikler olarak tanımlayabiliriz.

Toplumsal cinsiyet ve biyolojik cinsiyet arasındaki fark da tam olarak bu noktada şekillenmeye başlıyor. Toplumsal cinsiyet, İngilizce’de ‘gender’ olarak, biyolojik cinsiyetse ‘sex’ kelimeleriyle ayrışmış durumda. Ancak Türkçe’de henüz böyle bir ayrım olmadığı için ‘gender’ kelimesini toplumsal cinsiyet, yani toplumun dişi ve erkek bireyin davranış kalıplarıyla ilgili algısı ve bu kalıplar nedeniyle iki cins arasında oluşturulmuş farklılıklar; ‘sex’ kelimesini ise biyolojik cinsiyet, yani bireyin genetik olarak diğer cinsten farklılaştığı özellikler olarak tanımlayabiliriz.

Biyolojik cinsiyetimiz, vücut kimyamız tarafından belirlenir.

X ve Y kromozomları (cinsiyet kromozomları) dişi ya da erkek olmamızı belirler. Kadınlarda genelde iki X kromozomu (XX), erkeklerdeyse bir X bir Y kromozomu (XY) bulunur. Ancak nadir de olsa bazı kişilerin kromozom yapısı fiziksel görünümleriyle uyumsuzluk gösterebilir. Genetik farklılıklar ve DNA dizilimindeki farklı varyasyonlar nedeniyle vücutta farklı bir biyokimyasal süreç işler ve bu farklılık sağlıklı bir erkeğin Y kromozomu taşımaması ya da sağlıklı bir kadının Y kromozomu bulundurması gibi durumlarla sonuçlanabilir.

Bu genetik farklılıkları barındıran kişiler farklı erkek ve kadın cinsiyet özellikleri taşıyabilirler. Bilimsel araştırmalar, ortalama her 2000 doğumda bir bu gibi farklılıkların ortaya çıktığını, ancak bunun çocuğun sağlığında ve gelişiminde herhangi bir problem yaratmayacağını, aksine bu farklılığın kişinin gelişimini olumlu yönde etkileyebileceğini gösteriyor.

Tek bir gen ya da protein, kişinin cinsel yönelimini değiştirebilir.

Laboratuvar ortamında farelerle yapılan deneylerde, farelerin genetik yapılarında yapılan değişimlerle hormon yapılarının değiştirilebildiği görüldü. Bu değişim sonrasında farelerin sağlığında ve fiziksel özelliklerinde herhangi bir problem gözlenmemesine karşın, dişi farelerin %100 dişi fiziksel özellikte oldukları halde erkek cinsel davranışları sergiledikleri gözlemlendi. Sonuç olarak, tek bir proteinde ya da gende meydana gelen değişimin beyne gönderilen sinyalleri etkilemesi sonucunda kişinin homoseksüel (eşcinsel) olmasına neden olduğunu söyleyebiliriz.

Heteroseksüel (karşıcinsel) olmayan davranışlar doğaldır.

Eşcinsel hayvan davranışı, yalnızca genetik yapısıyla oynanmış laboratuvar hayvanlarıyla sınırlı değil. Doğada da, bir çok hayvan türünde homoseksüel cinsel davranış gözlemleyebilmek mümkün. Örneğin; şempanzelerin bir türü olan cüce şempanzelerde cinsel aktivitelerin %60’ı dişi bireyler arasında gelişiyor. Yine bazı martı türlerinde dişi çiftler 10 seneden daha fazla aynı bireyle olmak üzere birlikte yaşayabiliyor ve yavrularını birlikte büyütebiliyorlar.

İnsan türünde cinsel yönelimin önemli bir kısmı doğuştan belirlenmiştir.

Cinsel yönelimin kişinin tercihiyle mi ilgili olduğu yoksa doğuştan getirdiği karakteristik özellikleriyle mi alakalı olduğu uzun yıllardır tartışma konusu. Ancak son zamanlarda yapılan bilimsel çalışmalar, cinsel yönelime sebep olan faktörlerin büyük çoğunluğunun insanın doğuştan sahip olduğu özelliklerle ilgili olduğunu gösteriyor. Bu konuyla ilgili yapılan en kapsamlı ve geçerli çalışmalarsa ikizlerle yapılan deneyler. İkiz bireylerle yapılan çalışmalardan elde edilen verilere göre tek yumurta ikizlerinde genelde iki bireyin de eşcinsel olduğu gözlemleniyor. Ancak yine de tek yumurta ikizlerinde %15 oranında iki bireyin de aynı cinsel yönelime sahip olmadığı durumlar da söz konusu. Bu sonuçlardan, çevresel faktörlerin az da olsa cinsel yönelim üzerinde etkisinin olduğunu söyleyebilmek mümkün.

Transeksüellik (cinsiyet değiştirme) biyolojik faktörler tarafından da belirlenir.

Transeksüel (cinsiyet değiştiren) bireyler sahip oldukları cinsiyet özelliklerinin (cinsel anatomilerinin) cinsiyetlerini yansıtmadığına inanırlar. Yapılan çalışmalar, kişinin biyolojik özelliklerinin cinsel olarak nasıl hissettiklerini etkilediğini gösteriyor. Ancak transeksüel eğilimin biyolojik özellikler tarafından belirlenip belirlenmediği konusu hala tam olarak bilim tarafından açıklanabilmiş değil ve bu alanda çalışmalar devam ediyor.

“Normal” olmanız “daha iyi” olduğunuz anlamına gelmez.

Bilimde normal tanımı ‘olağan, alışılagelmiş, standarda uygun’ şeklinde yapılıyor. Ancak günümüzde bir çok kişi normal olmayı, tercih edilen ve sağlıklı olan tanımlarıyla özdeşleştirmiş durumda. Genetik olarak baktığımızda bazı genetik farklılıklar ve farklı DNA dizilimleri farklı genetik bozukluklara sebep olabiliyor ve hastalık oluşturabiliyorlar. Ancak olumsuz getirilerinin yanısıra, bazı nadir görülen genetik farklılıklar kişileri kalp krizi ya da AIDS riskinden koruyabiliyor ya da kas ve kemik yapısının daha güçlü olmasını sağlayabiliyor. Bazı genetik farklılıklar fiziksel görünümde (saç rengi, ten rengi gibi) ortaya çıktığı gibi, bazılarının farkına bile varılamayabiliyor. Bu açıdan bakıldığında aslında dünya üzerinde yaşayan her bireyi ‘anormal’ olarak nitelendirebilmek mümkün.

Farklı cinsel yönelimi ve cinsel özellikleri olan kişilerin sahip oldukları en büyük problem biyolojik değil çevresel bir faktörle ilgili: İnsanların tutumları

Transeksüel ya da homoseksüel bireyler toplumda ‘normal’ olmayan kişiler olarak tanımlandıkları için alışılmadık tutumlarla değerlendirilmek durumunda kalabiliyorlar. Sebebi her ne olursa olsun (biyolojik ya da kişisel tercih) biyolojik olarak herhangi bir farklılıkları ya da kabul edilemez olmalarını gerektiren herhangi bir durum söz konusu değil. Karşılaştıkları zorluklar da biyolojik özelliklerinden, hormonlarının farklı işleyişinden ya da davranışlarındaki farklılıklarından değil, insanların bu bireylere olan olumsuz algılarından ve ön yargılı tutumlarından kaynaklanıyor.

Aslında bu algının temelinde de yalnızca farklı cinsel yönelimleri olan bireylere karşı değil, genel olarak farklılıkları ‘kötü ya da tehlikeli’ olarak etiketleme, çevremizdeki bireylerin özgünlüğünü, tekliğini ve özgünlüğünü olduğu gibi kabul edememe ve ötekileştirme davranışımız yer alıyor.

 

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.



21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?



İlgili Makale