Toplumsal baskı altında kurulan ve sürdürülen ilişkiler: Eşcinsel ilişkiler
İnsanların çoğu ergenlik çağına ulaştığında romantik bir ilişki deneyimleme arzusu taşır ve bunu başarmak için özel olduğunu düşündüğü kişiyle yakınlık kurma çabası gösterir. Karşı cinsten etkilenen birey yakınlık kurma sürecinde reddedilme ve başarısız olma gibi kaygılar taşırken, hemcinsinden etkilenen birey bunlara ek olarak cinsel kimliğini keşfetme ve anlamlandırma mücadelesi verir. Çevresinde rol model alabileceği eşcinsel ilişkiler görünür olmadığından bu süreçte bir bocalama yaşayarak ilişkilerini izole bir şekilde, kendisinden ve yaşadıklarından utanarak ve çoğu zaman çevreye rol yaparak yaşamayı öğrenir. Buna ek olarak, sahip olunan cinsel yönelime dair günlük hayatta maruz kalınan ayrımcılık eşcinsel çiftlerin, ilişkilerinde heteroseksüellere kıyasla daha fazla stres yaşamalarına sebep olur.
Bu bilgiler ışığında İstanbul’da yaşayan 18-39 yaş arasında 20 gey ile görüşerek ilişki ve aile kurmaya yönelik beklentilerini irdeledim. Geylerin ilişkilerini kamusal alanda özgürce yaşayamayıp özel alana sıkışmalarının ve yaşadıkları içselleştirilmiş homofobinin ilişkileri üzerinde nasıl bir etki yarattığını, ilişkiden beklentilerini ve aile kavramının onlar için ne anlam ifade ettiğini araştırdım. Tabi ki bu röportajlar genelleme yapmak için çok yetersiz ama ulaştığım bazı bulguları sizinle paylaşmak istiyorum:
- Cinsel kimliklerini kabullenmeleri, yaşadıkları ilişkinin uzunluğunu pozitif yönde etkiliyor.
- Genellikle partnerleriyle bir aile kurmayı planlıyorlar ancak; istemelerine rağmen, ona haksızlık olacağını düşündüklerinden, çocuk yetiştirmeyi hedeflemiyorlar. Yani, çocuklarını öngördükleri toplumsal baskıdan korumak için ebeveynlik isteklerinden vazgeçiyorlar. Görüştüğüm kişilerin bir kısmı aile kurma düşüncesine sahip olmadıklarını ama partnerleriyle yaşamayı arzu ettiklerini vurguladılar. Bu nedenle, hepsinin çocuk sahibi olma arzusu taşımadığını da bu noktada belirtmem gerekir.
- Partnerlerinin hastalığı için işten her izin alamayışlarında, en az iki odalı bir ev tutmak zorunda kaldıklarında, legal olarak tanınmadıklarında, belirli semtler dışında el ele yürüyemediklerinde ve hukuki haklardan (evlat edinme, sağlık sigortası, mal paylaşımı, miras, vb.) yararlanamadıklarında toplumun baskısını yoğun bir şekilde ilişkilerinde hissediyorlar.
Bu bulgular ışığında geylerin cinsel kimliklerini kabul ederek kendileriyle barışmaları, toplum içinde daha görünür hale gelebilmeleri ve istedikleri aile yapısını istedikleri şekilde kurabilmeleri konularında yoğun şekilde desteğe ihtiyaç duyduklarını söyleyebilirim.