Toksik maskülinite (toksik erkeklik) nedir, nasıl etkiler yaratır?

“Erkekler ağlamaz, erkek adam sever de döver de, erkekler duygularını belli etmez, erkekler ev işi yapmaz, erkek adamın erkek çocuğu olur…” ve daha bir sürü erkek adam böyle, erkek adam şöyle ile devam eden kalıplaşmış cümleler ile etrafımızın sarılı olduğu yadsınamaz bir gerçek. Kesin yargılar etrafına yerleştirilmiş erkek figürleri (babalar, abiler, erkek kardeşler, kocalar) ile dolu, popüler kültürün yediden yetmişe herkesi etkileyen kavramı: Toksik maskülinite.

Erkek adam duygularını belli etmezmiş, neden, taştan mı bu erkekler? Erkekler, cesurmuş, güçlüymüş, en üstün erkek en alfa erkekmiş… Peki, öyle mi gerçekten? Gelin hepsini birlikte konuşalım. Bu yazımızda, son yıllarda üzerine birçok araştırma yapılmış, güncel dergilerde yayınlanan makalelerin gündem konusu olmuş, hem sosyolojiyi hem de psikolojiyi içine almış, tehlikeli bir kavram olan toksik masküliniteden bahsedeceğiz.

Toksik maskülinite nedir?

Toksik erkeklik olarak da bilinen toksik maskülinitenin en kapsamlı tanımını psikolog Terry Kupers hapishanedeki erkekler ile yürüttüğü çalışmasını ele aldığı makalesinde yapıyor ve şöyle diyor, “Toksik maskülinite, tahakkümü, kadınların değersizleştirilmesini, homofobiyi ve ahlaksız şiddeti teşvik etmeye hizmet eden toplumsal olarak gerileyen erkek özelliklerinin bir takımyıldızıdır.” Kısaca, toksik maskülinite, toplumun erkeklere yüklediği roller ve erkeklerin bu rolleri yerine getirmeye çalışırken kendilerine ve çevrelerine verdikleri zararların tümü olarak tanımlanabilir. Çoğu zaman, sanki bir maharetmiş, iyi bir beceriymiş gibi algılanan toksik maskülinite, daha Türkçe hali ile zehirli erkeklik, toplumların gerilemesinin, toplumsal refah seviyesinin yükselememesinin ve cinsiyet eşitliğinin sağlanamamasının en önemli sebeplerinden biri olarak karşımıza çıkıyor.

Erkekleri yücelten, “erkeklik” başlığı altında belli başlı davranışları uygun görürken diğer davranışları dışarıda bırakan bu kavram, erkeklerin üzerinde büyük bir baskı oluştururken, erkeklerin yapması zorunluymuş gibi lanse edilen davranışlar ile de kadınları ve daha büyük çerçevede toplumu çıkmaza sokuyor.

Toksik maskülinitenin nedenleri nelerdir?

Toksik maskülinitenin nedenleri arasında gösterilen en önemli etmenlerden biri hepimizin tahmin edebileceği üzere toplum baskısı. Özellikle ataerkil toplumlarda kadını geri plana iten ve erkeği güçlü yapısı, dayanıklılığı ve üstünlüğü ile ön plana koyan normlar, erkekler adına bazı davranışları yazısız kurallar haline getirmeyi başarıyor.

Market poşetlerini eşlerine taşıtmayan erkekler, evde sadece güç gösterisine dönüşebilecek gündelik işlere el atan babalar, yaşça ablasından küçük de olsa gece dışarı çıkarken eşlik eden erkek kardeşler… Çoğumuz evimizde veya yakın çevremizde toksik maskülinitenin esiri olmuş erkek figürlerine sıkça rastlıyoruz. Ortada bir kavga varsa erkeğin o kavgaya karışmak zorunda olduğunu görüyoruz (Şiddetle bir şeylerin çözümlenemeyeceğini bilse bile…); çünkü toplum ona kavganın erkekliğin şanından olduğunu aşılıyor. Atalarının da savaşçı olduğunu, erkekliğini güçle, kuvvetle ortaya çıkarması gerektiğini öğretiyor. Toplumun ona doğuştan biçtiği rolleri bilinçli ya da bilinçsiz yerine getirmek zorunda olduğunu, çünkü toplumda kabul görmesinin buna bağlı olduğunu her fırsatta karşısına çıkarıyor. Bu kadar baskıcı güç varken de erkek için toksik maskülinitenin esiri olmaktan başka çare kalmıyor.

Sürekli güçlü görünmek zorunda bırakılan erkekler, “feminen” olarak nitelendirilen işlerden, uğraşlardan ve sıkça karşımıza çıkan eril-dişil dengesinden uzaklaşıyor; çünkü dişil enerji ve dişil enerji ile ilgili her alan erkekliği tehdit eden değerler olarak değerlendiriliyor ve dışlanıyor. Dışlanma ve yargılanma korkusu erkeği, dayanılmaz bir güçle toksik masküliniteye itmeye devam ediyor. Çünkü erkek, duygularını belli ederse, hele ki bir de ağlarsa erkeklikten aforoz edileceğini düşünüyor. Toplum, öyle düşünmesini istiyor; ki kendini bırakmasın, sakın ha duyguları olduğunu göstermesin, gözyaşı dökmesin, erkekliğini tehlikeye atmasın…YoksaKılıbık olur, güçsüz olur, adam gibi adam olmayı başaramaz ve yalnız kalır.” Bunları yaşamaktan; zayıf erkek yaftası yemekten korkan erkek de kendini toksik masküliniteye teslim ediyor ve kim olduğunu, yaptığı her işi, davranışlarını, ilişkilerini buna göre düzenlemeye başlıyor. Burada dikkat edilmesi gereken noktanın gözden kaçmaması için belirtmek gerekir ki, mesele erkeklerin güçlü görünmesinin önüne geçmek ya da daha feminen davranmalarını beklemek değil; onların kim olduklarını, nasıl davrandıklarını yalnızca kendileri belirleyebilecekken bunu toplumun beklentilerine göre gerçekleştirmemelerine yönelik bir farkındalık yaratabilmek. Çünkü, maskülenlik tek başına yıkıcı bir etkiye sahip değilken, toplumun beklentisi nedeniyle erkeklerin o beklentiye uyum sağlamaya çalışırken sergilediği davranışlar “toksik” kavramının maskülenlik ile birleşmesine neden oluyor.

Toksik maskülinite toplumu nasıl etkiliyor?

Toksik erkekliğin toplumu nasıl etkilediği konusuna değinirken çoğumuzun aklına aslında önce ‘kadınlar’ geliyor. Kadına şiddet, kadın tacizleri ve kadın cinayetleri ile sıkça karşılaştığımız haberlerden, toksik maskülinitenin aslında özellikle kadınlara nasıl zarar verdiğini görebilmek mümkün. Güç gösterisi ya da erkekliği ispatlama çabasıyla kadının fiziksel ve psikolojik zarar görmesi, toksik maskülinitenin şüphesiz ki en acı gerçeklerinden bir tanesi.

Öte yandan, erkeklerin bu tutumları sadece kadınları değil, kendilerini ve çevrelerini de olumsuz etkiliyor. Yarının yetişkin erkekleri, bugünün ise evin küçük oğlanları olan erkek çocukları, babalarını, abilerini veya dedelerini örnek alarak ne yazık ki geleceğin toksik maskülenleri olarak yetişmeye devam ediyor. Aile içi şiddeti gören veya deneyimleyen, erkeğin gücünü şiddetle, zarar vermeyle, kadını olumsuz etkilemesiyle ve duygusallıktan uzak yaşamasıyla ilişkilendiren küçük zihinler, üzücü bir şekilde bugünün toksik erkekliğini yarına taşımak için uygun zemini hazırlıyor. Ayrıca, toplumsal eşitlikten söz etmek gerekirse, erkeğin kadına üstün çıkması için toplum baskısı ile birlikte meşrulaşan yıkıcı davranışları ve kadını aşağılara iten yaptırımları ile cinsiyet eşitsizliği çığ gibi büyümeye de devam ediyor.

Toksik maskülinite, sadece toplumu değil, daha geniş bir pencereden bakıldığında gezegeni de olumsuz yönde etkiliyor. Utah Eyalet Üniversitesi, 2000’den fazla katılımcı ile yürüttüğü bir araştırmada bez çanta taşımanın kadınsı bir davranış olarak algılandığını ortaya çıkarıyor. Benzer bir şekilde Consumer Research Dergisi‘nde yayınlanan bir araştırma,  erkeklerin çevre dostu ürünler kullanmayı feminen bulduklarını; marketlerde tek kullanımlık poşet kullanmayı ise erkeksi bulduklarını gözler önüne seriyor. Çevreyi korumak tüm insanlığın görevi iken çevreyi korumak için atılmayan bazı adımların temelinde üzücü  bir şekilde toksik maskülinite yattığı görülüyor.

Toplum etkisi üzerine konuşurken mansplaining kavramına da değinmek gerekiyor. Toksik maskülinitenin toplum içerisinde sebep olduğu olumsuz bir çok etki, mansplaining ile de yaratılabiliyor. Benzer yapılara sahipmiş gibi görünen bu iki terimi birbirinden ayırmak için tanımlarına dikkat etmek önemli. İngilizce’de yer alan ‘man’ ve ‘explain’ yani erkek ve açıklama anlamına gelen iki kelimenin birleşiminden oluşan mansplaining, Türkçe’ye “erkekleme” olarak çevriliyor. Bir kadının bildiği şeyden daha iyisini bildiğini düşünen erkeklerin bu türdeki davranışlarını tanımlamak için kullanılıyor. Erkeklerin kadınlara kendi fikirlerini kabul ettirmesi, onların her şeyin doğrusunu bildiğini düşünmesi, kısacası kadınlara karşı bilmişlik taslamaları olarak da açıklanıyor. Örneğin, arabasının lastik basınçlarını kontrol eden bir kadının yanına kendi arabasının lastiklerini şişirmek için yanaşan bir adamın “Durun ben sizin için hallederim.” deyip olaya el atması gibi ya da avizenin ampulünü değiştiren bir kadının eşinin gelip de “Sen bırak ben yaparım.” diyerek ampulü elinden alması gibi birçok benzer olay mansplaininge örnek oluşturabiliyor. Tüm bunların temelinde ortak bir şey yatıyor “Ben erkek olarak bunu bir kadından daha iyi biliyorum.” Mansplainingin aksine, toksik maskülinitede erkek toplum baskısı yüzünden içinden gelmese de öyle davranmak zorundaymış gibi hissettiği için üstünlüğünü kanıtlamaya çalışıyor, mansplainingte ise erkek, bilinçli olarak kadından daha iyi bildiğini ortaya koymak için uğraşıyor. Mansplainingin de kökenine inilecek olsa, toksik erkekliğin kalıntılarına rastlanır mı bilinmez ama ikisinin birbiriyle uzaktan da olsa bazı özellikleri benzeşen akraba olduklarını söylemek doğru olabilir.

Erkekler ‘toksik maskülinite’den memnun mu?

Peki, toplumun onun için biçtiği görevler doğrultusunda davranan erkekler, bu durumdan memnunlar mı? Gerçekten “erkek” olduklarını göstermek için kendilerine yüklenmiş baskıcı sorumluluklara göre yaşamaktan keyif alıyorlar mı? Belki şaşırabilirsiniz ama cevap: Hayır. Erkekler toksik maskülinitenin dayattıklarından hiç memnun değiller. Düzeltelim, en azından büyük çoğunluğu değil. Yapılan birçok araştırma, erkeklerin toksik maskülinitenin dayattıkları nedeniyle psikolojik ve fiziksel olarak zarar gördüklerini ortaya koyuyor. Toplumsal birçok zararın yanı sıra, toksik maskülinite erkeklerin kendilerini de ciddi şekilde olumsuz etkiliyor.

Sağlık Davranışı ve Sağlık Eğitimi Profesörü Paul Fleming, arkadaşlarıyla birlikte yürüttüğü bir araştırmada, toksik erkekliğin, erkeklerin fiziksel ve zihinsel sağlığını olumsuz yönde etkilediğini; uyku bozukluklarına ve depresyona sebep olduğunu ortaya koyuyor. Benzer şekilde, İnsan Bilimleri konusunda uzman Joshua Novak ve arkadaşlarının yayınladığı bir makalede, erkeklerin “zayıf görünme” endişesi nedeniyle doktora gitmekten çekindiklerini, ihtiyaç duysalar bile yardım istemekten kaçındıklarını açığa çıkarıyor. Uyuşturucu, alkol, tütün ürünleri gibi zararlı madde kullanımlarının toksik maskülenlik ile ilişkili olduğu da araştırmalarca destekleniyor. Erkeklerin maskülen normları takip etmesi ile madde kullanımı ihtimalinin yükseldiği belirtiliyor. Ayrıca, homoseksüel birçok erkek birey, homofobi (eşcinsellere karşı duyulan nefret) korkusu ve toplumda var olan “erkek” algısı ile çelişmesi nedeniyle aslında kim olduklarını ortaya çıkarmıyorlar, kendilerini açmıyorlar ve belki de bu sebepten hayatlarının sonuna kadar kim olduklarını tam anlamıyla keşfedemeden mutsuz yaşıyorlar. Kendilerini bu kadar zor bir duruma sokmalarına rağmen, toksik maskülitenin etkisinden çıkamamaları, duygularını ifade etmekten, yardım istemekten, güçlü olmayan yanlarını göstermekten kaçmalarının altında ne yazık ki ezici etkisiyle toplumun dayattığı kalıplar yatıyor. Toksik maskülitenin sebep olduğu olumsuz ruh hali, psikolojik rahatsızlıklar, yardım istememe ve dolayısıyla tedavi görmeye yönelik direniş, hayati sonuçlara sebep olabiliyor. 2018 yılından itibaren, intihar eden ve opioid doz aşımından hayatını kaybeden erkeklerin oranının kadınlardan da daha fazla olmasının altında acı bir gerçek olarak toksik maskülinite yatıyor.

Erkeklerin, toplum baskısı, kalıplaşmış normlar, dışlanma, yargılanma ve yalnız kalma korkusu, en önemlisi ise erkekliklerini tehlikeye atma düşüncesi ile mücadele ettikleri toksik maskülinite, ihtiyaç duyduklarında dahi yardım istemelerine engel olarak kendilerini zor duruma sokmalarına ve psikolojik bir savaş vermelerine neden olabiliyor. O nedenle, duygularını açıkça ifade edebilmeleri, eril-dişil enerjji dengesini sağlayacak önerileri yaşamlarına geçirmeleri ve gerekli anlarda yardım istemekten çekinmemeleri gerektiğini fark etmeleri büyük önem taşıyor.

Popüler kültürde, özellikle izlediğimiz film ve dizilerde sıkça karşımıza çıkan karakterler, toksik maskülenlikten, mansplainingten, cinsiyet eşitsizliğinden besleniyor. Zengin iş adamları, köy ağaları, kocalarından şiddet gören eşler, erkeklere karşı hayat savaşı vermeye çalışan zayıf kadınlar, toksik masküliniteyi güzelleyerek toplumda iyileştirilmesi zor yaralar açıyor. Birçok insanın maruz kaldığı, özellikle eğitimden yoksun kesimlerin kolayca etkilendiği ve kadın-erkek herkesin bilinçaltına işleyen bu karakterler, toksik maskülenliğin ne yazık ki toplumdaki yerini daha da yerleştirmesine yardımcı oluyor.

Üstelik toksik maskülinitenin etkileri, sadece kurgu karakterler ile dizilerde değil gerçek hayatta da karşımıza çıkıyor. Geçtiğimiz günlerde ünlü ve büyük bir film festivalinde de bir örneğine daha rastlamış olduğumuz toksik masküliniyeti artık ele almanın zamanının geldiğini düşünerek hazırladığımız bu yazımız umarız ki toplumsal açıdan fayda sağlayabilecek olumlu farkındalıkların oluşmasına yardımcı olur ve daha ağır mental rahatsızlıkların, psikolojik travmaların önüne geçerek bütüncül iyilik için okuyan herkesi harekete geçirir.

Kaynak: verywellmind, nytimes, aposto

İlginizi çekebilir: Modern zamanların işkence aletleri: Mansplaining ve Gaslighting

Uplifers
Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!