Titreşimlere doğuştan duyarlıyız: Peki ya aşırı duyarlıysak?
“Ruh üstattır, hayal gücü alettir, vücut ise şekil değiştiren malzeme.” – Paracelcus
Bizler, insan bedeni vasıtasıyla tekamül eden Yüce Ruhun titreşen kıvılcımlarıyız. Tüm hücrelerimiz her an titreşiyor.. Sevgili Tesla’nın dediği gibi “Evrenin gizemini anlamak istiyorsak; enerji, frekans ve titreşim cinsinden düşünmemiz gerekir”. Hayatımızda maddeleşen enerjiyi sevmiyorsak, yaydığımız titreşimi değiştirme vakti gelmiş demektir…
Anne rahmine ilk düştüğümüz andan itibaren bu titreşimler ile var olabildik. Nasıl mı? Gelin “Frekans” kitabının yazarı sevgili Penney Peirce’ye kulak verelim:
“Evrimin sonu” adlı kitabında Joseph Chilton Pearce embriyonun rahme düştükten sadece birkaç gün sonra yeni bir kalp olacak titreşimler halinde hücreler geliştirdiğini anlatır. Ebeveynin kalp atışları bebeğin kalbini uyarır, böylece beyni aktive ederek bebeğin emniyette olduğu hissini uyandırır. Kaydedilmiş kalp atışları sesinin ağlayan bebekleri yüzde 40 ila 50 oranında sakinleştirdiği bilinen bir gerçektir.”
Ne kadar enteresan değil mi?
Doğduktan sonra da çevremizle sürekli empatik bağlar geliştirmeye devam ediyoruz. Bazılarımızda bu durum çok daha yüksek bir hassaslık/empatlık seviyesinde olabiliyor. Bu insanlara da “The Highly Sensitive People (Son Derece Duyarlı İnsan)” deniyor. Yapılan araştırmalara göre toplumların %15-20’sinin Son Derece Duyarlı İnsan’lardan oluştuğu düşünülüyor.
Son Derece Duyarlı İnsan kimdir?
“Bu insanlar başkalarının fark etmediği şeyleri hissederler, çoğunlukla bu kadar girdiyi sindirebilmek için daha fazla zamana ve mekana ihtiyaç duyarlar. Kolaylıkla kendilerini aşırı uyarılmış hissedebilirler, kendilerini felç edecek düzeyde dış girdilerden etkilenebilirler. Bu nedenle çoğunlukla içe dönük, yüksek sezgilere sahip, duru görülü (bu yetenek sonradan da gelişebilir), kendi ruhları ve spiritüel dünyalarıyla ilgili kimselerdir.”
Ve çok katıldığım aşağıdaki görüşünü de eklemek istiyorum;
“Belki de kültürümüz bu kadar analitik, materyalist ve rekabete düşkün olmasaydı hepimiz daha bilinçli şekilde duyarlı ve karşımızdakinin duygularına açık olabilirdik. Belki de bu konuda tersine eğitildik; okullarımız matematik ve bilgisayar derslerini sanat ve edebiyattan daha fazla vurgular…Yine de saf titreşimsel kökenlere sahip olduğumuzu varsaydığımızda, başkalarını vibrasyonlar ve rezonans kanalıyla tanıma hassasiyetimizi kaybetmemiz inanılmaz görünüyor”
Bizler titreşimleri ve bu titreşimlerle girdiğimiz “etkileşimleri” böylesine bir çağda bile “insanlık olarak” hala sorgular haldeyiz. Bırakın ki daha iyi bir uygarlık seviyesine yükselebilelim.. 5000 yıl önce Antik Mısır’da ses frekanslarıyla tedaviler çok yaygınken, şimdi “kaderci” tutumların esiri haline geldi zihinlerimiz…
Dilerseniz, bu esareti “yükselişiniz” ile değiştirebilirsiniz. Bu, sizin elinizde. Sizler de, zihinlerinizi eğitmenize ve kendi ruhsal titreşiminizi yükseltmenizde size çokça hizmet edecek olan Thetahealing, Regresyon ve Jean Adrienne Arınma Sistemi yöntemleri ve seansları ilgili ayrıntılı bilgiye ve seminer takvimimize www.esindemir.com sitesinden ulaşabilir, hediye çalışmalarımdan ve grup seanslarımdan faydalanabilmek için Instagram ve YouTube hesabımı takip edebilir ve her türlü sorunuzu [email protected] mail adresim üzerinden bana iletebilirsiniz.
Tekrar görüşünceye dek sevgiyle kalın…
İlginizi çekebilir: Regresyon: Geçmiş yaşamlarımızla olan görünmez bağlarımız