The Hand of God: Kendi şansını yaratmak üzerine
Şans mı, çok çalışmak mı, strateji mi? Hayatımızın olduğu yere ulaşmasını etkileyen faktörleri düşünürken farklı farklı sebepler sıralayabiliyoruz. Siz de kendi kendine sürekli soru soran bir yapıya sahipseniz başarısızlığı daha çok kendinize, başarıyı ise dışsal faktörlere, özellikle şansa yoruyor olabilirsiniz. Zaman içinde şansın önemini hep görmüşümdür ama onu yaratan adımları yıllar içinde nasıl attığımızı da gözden kaçırdığımızı hep fark etmişimdir. The Hand of God filmini izlerken de insanın yaşamının devamına etki edecek büyük bir şans (?) için nelerin gerektiğini düşündüm.
Napoli’nin sıcak günlerinde geçen, kültürüyle ve atmosferiyle insanı zaman zaman farklı anlara götüren, şaşırtıcı ve bir o kadar da sarsıcı bir film. Her biri kültürel olarak birbirine çok benzese de yaşanmışlık ve öncelikler açısından oldukça farklı bireylerden oluşan büyük ailenin neler yaşayacağını ilk sahneden kestirmek zor. Filmi izlerken her karakterin yerine kendimizi az da olsa koyup farklı ve derin düşüncelere dalabiliyoruz. Paolo Sorrentino’nun kendi hayatından esinlenerek çektiği bu film yeni heyecanları, yeni deneyimleri, hem de içsel mücadeleleri çok farklı şekilde ele alıyor.
Bazen acının büyük kararları almakta hayatımıza ne kadar etki edebileceğini görüyoruz. Öz güven, kendinden emin olmak çoğu zaman insanların fark edilmesinde ve kabul görmesinde önemli oluyor. İçine kapanık yapısıyla Fabietto, büyük travmalar ardından değişen yapısı, edindiği deneyimleri bir büyüme süreci veya kabuklarını kırma hikayesi olarak karşımıza çıkıyor. Maradona’nın tarihe kazınmış eli ile gol attığı maç hem Napoli futbolunun hem de Fabietto’nun hayatında bir dönüm noktası oluyor.
Fabietto’nun teyzesi rolündeki Patrizia bir kadın olarak filmde deneyimledikleri ve umursamaz davranışlarıyla, Fabietto’nun büyüme sürecinde en az şans faktörü ve diğer deneyimler kadar etkili oluyor. Sevdiğin birinin deneyimlediği acılara engel olamamak, çaresizlik ve bir yandan da her durumda hayranlık duymak, gençlik yıllarında belki de deneyimlenmiş en büyütücü süreçlerden.
Günün sonunda ne olmak istediğine karar verirken hayatındaki pek çok deneyim, çalkantı, korku onu ünlü bir film yönetmeniyle buluşturuyor ve Fabietto ne istediğini ilk kez dile getirebiliyor. Ünlü yönetmenden aldığı tavsiyeler onu yeni bir yolculuğa çıkarmak için büyük bir şans belki ama içsel mücadelesi de bu anı yaratıyor.
Paolo Sorrentino pek çok başarılı filme imza atmış, Golden Globe ödüllü, İtalyan sinemasının ünlü bir yönetmeni. Geçtiği yol ve deneyimleri pek çok yerde aşılamayacak, mümkünü olmayan, bırakıp gitmelik gibi görülen talihsizliklerle dolu gibi gözüküyor. Nereden bakıldığına bağlı olarak hayatın bize sunduklarını ya kullanıyoruz ya da bir kenara atıyoruz. Bazen cesaret, bazen çok istemek ve bir tutkuya sahip olmak kapıların açılmasını sağlıyor. Tutkuluysanız ve deneyimin olumsuzluğundan değil, öğreticiliğinden fayda sağlıyorsanız hayatın şans olduğunu sandığınız anlarını deneyimliyorsunuz. Şansınızı sizin yaratacağınız bir hayat var önünüzde. Bunun için denemeniz, zorluklardan güçlenerek çıkmanız ve bence arkanıza çok bakmamanız gerekiyor. Geçmişin öğrenimlerle dolu anlarını artırıp bugünümüze farklı ve çeşitli deneyimler kazandırmak, geleceği kurarken çok işimize yarıyor ve yaramaya devam edecek.
İlginizi çekebilir: 4 adımda rutinin dışına çıkın: 2022’de değişime rutinlerden başlayın