Tetiklenmelerinizin farkında mısınız: Sevgiye dair kodlarınız nerede belirleniyor?
“Lütfen beni bırakma, sensiz yaşayamam!”
“Ama ben senin için bunları yaptım…”
Üzgünüm ama bunlar sevgi cümleleri değil! Günümüzde her şeyi birbirine karıştırdığımız için, ilişkilerde sevgimizi göstermek isterken aslında gösteremediğimizin farkında mısınız? İlişki derken, sadece sevgililik hallerimiz olarak düşünmeyin! Arkadaşlık ilişkileri, iş ilişkileri… İletişim kurduğumuz her şey bu bağın ürünü. Ve bu bağlar kişinin kendine yeniden ve yeniden yaklaşması için çok güzel bir fırsat! Nasıl mı?
Çünkü geçmiş deneyimler görülmek ve iyileşmek için bizi tetikleyecek ve her tetiklenmede iki olasılığımız olacak: Onların esiri olmak ve eski kalıplarımızı tekrar etmek ya da onlardan özgürleşmek ve onları görmek.
Tetiklenmek ne demek?
Farkında bile olmadan bazen gerçekleşmemiş, sadece zihnindeki bir olasılığın ya da gerçekleşmiş şu anki deneyimin içinde hoş olmayan bedende beliren sıkışıklık ve bu sıkışıklığı izleyen davranış kalıplarımız…
Geçmiş vahşi deneyimler, elbet geçiyor. Ne geçmiyor ki? Ama insanlığımızın bazı şeyleri geçirmek için yok sayma gücü inanılmaz ve evet, burası kendi kendimize her şeyi karıştırdığımız yerin kendisi.
Anne ve baba ile kurulan ilişki her şeyin temeli. Tüm tetiklenmelerin, sevgiye dair tüm kodlarımızın belirlendiği yer, onlarla kurduğumuz ya da kuramadığımız bu bağdan kaynaklıyor. Sonra iş, arkadaşlık, sevgili ilişkilerinde burada oluşan kodların ve hallerin sağlamasını yaşıyoruz. İş ya da özel hayatın içinde bu yüzden o kadını ya da o adamı suçlu ilan ediyoruz. Olayın altına bakmak, toprağımızın altını kazmak aklımıza gelmiyor. Sonra başka bir deneyimin içinde yeniden benzer şeyler yaşıyoruz ve soruyoruz: Neden aynı şeyler oluyor?
Örneğin birlikte mutlu olduğunuz sevgiliniz var ama ve bu ilişkinin içine geçmiş deneyimlerden kaybetme korkunuzu taşıyorsunuz. Ufacık bir durum, bir mesaj, bir davranış kalıbı sizin bu korkunuzu yeniden gün yüzüne çıkarıyor. Sevgiliniz neden tepki verdiğinizi anlamıyor, büyük bir ihtimal siz de bilmiyorsunuz. “Bir davranışım yüzünden beni bırakıp gidiyorsun, neden bana ilgi göstermiyorsun?” demeye başlıyorsunuz. Bedeninizde anlamadığınız bir sıkışıklık hissediyorsunuz. Belki nefesiniz sığlaşıyor, belki kalp atışınız hızlanıyor. O an için bedeniniz gerçekten sevgiliniz sizi terk etmiş gibi tepkiler vermeye başlıyor.
İşte, burası tetiklenme yeriniz. Ve her tetiklendiğinizde ezberlenilmiş, kalıplaşmış bir davranış biçimi vardır: Belki kaçmak, belki karşınızdakileri suçlamak, bağırmak… Bu ezbere kalıplarınızı eyleme geçirip bu şekilde seneler geçirebilirsiniz.
Zor olan tetiklendiğinizi fark etmek, hemen tepki vermek yerine, önce bedeni gözlemlemek, nerede ne gibi hisler olduğunu görmek ve onu bu ana davet etmek. Kendinizi dedektif gibi gözlemlediğinizde ezbere davranış kalıplarınızın olduğu yeri görebilir ve yeni bir seçim yapabilirsiniz. (Arkadaşlar, bu tek seferlik değil, hayat farklı suretlerde bizi tetikleyecek ama biz kendimiz hakkında ne kadar şeyin bilincinde olursak her deneyimin içinden geçmek daha kolaylaşacaktır.)
Her tetiklenme, karanlığın ışığa kavuşması için bir fırsattır.
Herhangi bir ilişkinin içinde eski yaralar, iyileşmek istediğinde bizi tetikler. Eski sevgilileri, eski iş arkadaşlarını suçlu ilan etmek çok kolaydır. Oysa büyük resimden baktığımızda her karanlık deneyim ışığa kavuşmak istediğinde kendine eninde sonunda olayları, insanları seçer!
Eminim hepimizin bu konuda çantası dolu! Hayatımızda en az bir kez “Lütfen beni bırakma, sensiz yaşamam!” cümlesini söylerken kendimizi bulduk. Dürüst olmak gerekirse, ben de söyledim. O zamanlar sevgi için savaşmak gerektiğini zannediyordum, öyle öğrenmiştim. Benim de ezbere davranış kalıbım buydu!
Canım hayat, bana kendi halımın altına baktırmak için sağ olsun öyle deneyimler yaşattı ki, sonunda Özde’ye başımı çevirip onunla ilgilenebildim. Ve bu, aslında gerçek sevginin birkaç adım geri çekilmekte ve her halimle sevgiyi hak ettiğimi görebilmekte saklı olduğunu idrak ettirdi!
Çok şükür!
Günün sonunda her şey bizimle ilgili değil mi? O yüzden insan olma deneyiminin hakkını verebilmemiz için kendi varlığımıza özenle yaklaşıp onu tüm yaralarıyla kabul edebildikçe tetiklenmelerimizi daha net görebilecek, her deneyimin yeni olduğunu hatırlayacak ve karanlığımız kapsanacak ve kapsandıkça bizim tutsaklığımız bitecek ve özgürleşeceğiz!
“Sen, beni tamamlıyorsun, sensiz yaşayamam, senin için bunları yaptım, beni bırakma!”
Bunlar sevgi cümlesi değil!
Görebileceğiniz en büyük sevgi karşılaşması, bakışları kalbinize çevirip şunları diyebilmekte saklı:
“Sen beni tamamlıyorsun.
Sensiz yaşayamam!
Seni seviyorum!”
İşte ancak o zaman sahip olduğumuzu paylaşabilmeye başlayabiliriz.
İlginizi çekebilir: Tavşan deliğini keşfetme zamanı: Çocukluk yaralarınızı şefkatle iyileştirin