Terk edilmekten korkanlara: Hayatta olabileceğiniz en muhteşem hal “tek başınalık”
Terk edilmek dedik değil mi başlıkta, evet yanlış okumadınız, bu yazımda sizlerle birlikte açık açık terk edilmelerimizi inceliyor olacağız. Çok mu aradım bu konuyu, aslında son dönemde hep konular gelip beni buluyor, ben de aşkla karşılıyorum…
Hani derler ya; bu fotoğrafta benim görmem gereken ne vardı? Bazen kendime bunu sorarım, bugün buradan geçmemi gerektiren ne vardı, bugün bu yazıyı okumamı gerektiren ne vardı, bugün bu yazdıklarımı bu terk edilmek duygusunu kelimelere dökmemi gerektiren ne vardı? Bugün benim çok güzel bir cevabım var, burada bana eşlik edecek sizler, korkmadan benimle gelecek olanlar, yüzleşmeye o derin korkulara belki biraz olsun dur diyebilmeye cesareti olanlar için…
Terk “edilmek”, bir kere “edilgen” bir kelimedir. Şimdi biraz daha yakından bakalım; terk edilmek fiilinde aslında iki taraf vardır, bunlardan bir tanesi terk eden yani giden yani bir daha ilişkide “olmamayı” diğer bir anlamda “ilişkiyi bitirmeyi” seçen taraftır. Fakat bir de terk edilmekte öyle bir taraf daha vardır ki, adı üzerinde “terk edilmek” yani içimize bıçaklar saplanacaktır, yutkunamadığımız bir an olacaktır ve aslında “istemediğimiz”, henüz kaybetmeye hazır olmadığımız bir kayıp yaşayacağızdır… Evet terk edilmek, terk edilen taraf olalım şimdi bakalım neler oluyor “terk edilenin” o güzelim kalbinde…
Terk edilmiş bir kalp alalım bize neler anlatır, şimdi bazılarımız şunu geçiriyordur içinden “sadece bilenler anlar” yani gerçekten bir terk edilme anı yaşamış olanlar. Evet itiraf edeyim ben de onlardan biriyim, bu yüzden bu yazı yine en zor maceralarımdan biri olacak diyebilirim.
Terk edilme korkusu bizi ilişkilerde hangi noktaya getiriyor?
Terk edilmek anı öncesi vardır, burada hepimiz “çok korkarız” değil mi? Olur da terk edilirsem, olur da beni bırakırsa, olur da “başka birini severse” veya olur da bir gün bu ilişki biterse… Ben de sizler gibi o kadar çok düşünür olmuştum ki bunları, ve hatta geldiğim nokta “neden bu kişinin benimle olduğu, neden benimle evli olduğu, neden benim eşim olmayı seçtiği” noktasına kadar gitmişti.
Anlamakta bile zorlanıyordum hissettiklerimi, ben terk edilmeyi yüksek sesle çağırmamıştım sadece ama kalbim çoktan “olmayı bile hak etmediğim” bir ilişkide olduğumu haykırıyordu. Yani aslında daha yakından baktığımızda o “bizden içeri” biz olan terk edilen bu mesajı her daim karşımızdakine yaymaktadır, yüksek sesle olmasa da hareketlerimizle, açık açık söyleyemediysek de satır aralarında… Sonra da oturur “neden terk edildim” deriz, kendi kendimize hazırlığını yaptığımız o muhteşem “terk edilmelere”…
İşte bizim o “terk edilme” korkumuz yani kaybetme korkumuz ilişkilerimizde böyle bir güvensizlik temeli yaratmaktadır. Bizler içten içe “terk edilmekten” korktukça o diğer kişinin üzerine düşeriz, o ne düşündü, o ne oldu, o mutlu oldu mu, o geçekten şu anda bu ilişkide olmak istiyor mu?
Varsa yoksa o diğer kişinin tercihleri bizim de en birinci önceliklerimiz oluverir ve işte ilişkilerimizde dengeyi yitiririz; çünkü diğer kişiyi kaybetmekten korkmakta ve en küçük hareketimizde bile bunu açık açık hissettirmekteyizdir. Şimdi o diğer kişinin gözlerinden bakalım isterim hikayemize, şöyle düşünelim, muhteşem güzel bir pazar günü kahvaltıya gittiniz, yanınızdaki eşiniz sürekli sizin ne yiyeceğinizle, o gün ne yapacağınız veya ne okuyacağınız ile ilgileniyor; arkadaşlık sınırları, eşlik sınırları, birey olmak sınırları hepsi aşılmış… Yani karşımızdaki kişi “korku” olmuş. Siz ne hissederdiniz, bu kadar üstünüze düşülse, “aman beni terk etmesin” mesajı her konuşma arasında verilse, sürekli “sen gidersen ben ne yaparım” denilse veya sıklıkla duyduğunuz cümle “beni bırakma, bırakmazsın değil mi” olsa…
İşte terk edilmenin ön aşaması aslında içimizdeki o kocaman korkuların bir yansımasından başka bir şey değildir. Peki terk edildik, hani o “ben sensiz yaşayamam” aşaması kaçınılmaz oldu, artık geriye dönüş yok. Bakalım yaşayabiliyor muyuz? Ben yine burada sizinle samimiyetle dertleşeyim, yaşayamazdım, nefes bile alamazdım diye düşünürdüm hep… Bir kere nasıl yapacaktım dile kolay onca yıl onca yaşanmışlık, bir kere “bir hayat” var ortada, ben nasıl değişebilirdim, “tek başıma” nasıl olabilirdim? Ben de sizler gibi çok düşündüm neden korkmaktaydım?
“Tek başınalığınız”dan korkmayın
Biraz gerçek hayatımızdan örnekler verelim; yanımızda yürüyüş yapacağımız bir kişi olmadığında, tek başına güzelim nisan güneşi altında muhteşem müziklerimiz ile adımlarımızı atarken hayatımız daha mı değersiz oluyor? Güzelim Tenerife’nin akşam güneşinde yaptığımız sahil koşusunda tek başına olduğumuz için dünyanın bu muhteşem adasında bulunabiliyor olmanın can-ım hediyesine şükretmekten geri mi kalmamız gerekiyor? Buenos Aires’in La Boca’sına ilk defa ayak bastığınızda yanımızda bir kişi yok ise ama o terk başınalığımız bizden hiç ayrılmamış ise yudumladığımız muhteşem Arjantin şarabımızın tadına varmaktan geri mi kalmamız gerekiyor?
Yani hayatta bunca “tek başınalığımız” ile yapabileceğimiz, yaşayabileceğimiz, tecrübe edebileceğimiz, sevebileceğimiz, aşk olabileceğimiz, kaybolabileceğimiz, aşabileceğimiz, görebileceğimiz, rüzgarında üşüyebileceğimiz, yağmurunda ıslanabileceğimiz, kaosundan yorulabileceğimiz ve en önemlisi “kalbimizi” dinleyebileceğimiz muhteşem olasılık var iken biz o “terk edilmek” korkusunun arkasına işte böyle kolaylıkla sığınıveririz. Bu sığınmak ile kalmaz yine terk edilme korkumuz ile, ben sensiz yaşayamamlar ile, “tek başına kaldı” diyecekler endişelerimiz ile muhteşem bir hayatı adeta çöpe atarız; artık bizi anlatmayan bir ilişkinin parçası olmaya devam ederiz, çoktan bitmiş evliliğimizi zorla sürdürmeye çalışırız veya her gün işte yeniden yeniden artık “aşk” olmayan bir eli tutmak ile günlerimizi harcayıp bitiririz.
Evet, terk edilme korkusu son dönemin en çok karşımıza çıkanlarından bir tanesi; çoğumuz neyi neden yaptığımızın bile farkında değiliz, ilişkimizde neden kendimi kullanılmış hissediyorum, neden beni üzen durumları dile getiremiyorum, neden hep haksızlığa uğradığımız düşünüyorum… Bugün bu maceramda bana eşlik eden sizler “korkuyor musunuz” terk edilmekten; bütün o verdiğiniz tavizleriniz, değiştiremediğiniz durumlar veya neden böyle oluyor dediğiniz mutsuzluklarınız terk edilmek korkusundan mı kaynaklanıyor? Sessizce, dürüstçe ve kendinizle barışarak düşünmenizi isterim…
Hayatınız ve siz, “tek başınalığınız”la ve sadece olduğunuz gibi muhteşemsiniz, eğer terk edilmekten korkuyorsanız, bu korkunuzu bulun ve bugün üzerine gidin… Hiçbir durum, hiçbir kimse ve hiçbir şey “vazgeçilmez” değildir; yeterki siz “siz” olmaktan yani kendinizden vazgeçmeyin… Terk edilmekten korkmayın; siz “terk edilmişliğiniz” olan o “tek başınalığınız” ile dünyaya geldiniz, tek başınıza yürümeyi öğrendiniz, ilk kelimenizi konuştunuz ve yine “tek başınalığınız” ile o ilişkiye başlamayı tercih ettiniz…
İçimizdeki “tek başınalık” bizlerin derinlere saklanmış hazinelerimizdir; yeter ki görmesini bilelim…