İnsanoğlu ilkel toplumdan modern topluma doğru evrildikçe, kullandığı aletler, dış görünüşü ve günlük yaşantısının yanı sıra, insanların temel duyguları da değişime uğradı. İlkel toplumlarda daha çok içgüdülerden kaynaklanan sevgi, umut ve korku gibi yalın duygular hakimdi. Toplumlar gelişmeye başladıkça kıskançlık, üstünlük, aşağılık gibi duygular belirdi. Bu duygulara eklenen yabancılaşma ise tamamen gelişmiş topluma ait bir psikolojik bozukluktur.
Bütün bir psikoloji bilimi, bu uygarlaşma ile birlikte, yeni doğmuş bir bebek gibi kucağımızda bulduğumuz bu bozukluklarla nasıl başa çıkabileceğimiz ile ilgileniyor. Modernleşmenin son gelinen noktalarından biri olan teknoloji devrimi ise bu psikolojik sorunlarımıza yenilerini eklemeye devam edecek. Üstelik, artık teknoloji kaynaklı ilerlemenin, dünya tarihinde hiçbir zaman görülmemiş bir hızla ilerlediğini düşünürsek, elimizde yeni fobiler bulmamız an meselesi.
Teknoloji devrimi ile hayatımıza giren en yeni korku ise “hayalet titreşim sendromu”.
Peki nedir bu hayalet titreşim sendromu?
Hayalet titreşim sendromu, cep telefonu çalmadığı halde çantada, cepte titreşim hissettiğimizi düşünüp sürekli telefonumuza bakmamıza sebep olan sendromdur. Adını sinirbilimdeki hayalet uzuv sendromundan almıştır. Hayalet uzuv, belirli bir sebepten dolayı kesilen uzvunuzun (el, kol, bacak) sanki hiç kesilmemiş gibi ağrı hissettirmesidir. O uzvunuz yerinde olmasa bile bilinçli beyniniz bunu algılayamaz. Ayaklarımızın altındaki yeri biz hissetmeyiz ama beynimiz her adım atışımızda ayaklarımızdan bir sinyal almaya alışmıştır. Bir gün bu sinyal kesildiğinde beyin sorunun ne olduğunu tam anlayamasa da orada bir sorun olduğunu anlar. “Bir yerde sorun varsa orada ağrı vardır” diye düşünen beyin hemen kendi içinde hayalet uzuvdan gelmiş gibi bir ağrı yaratır.
Hayalet titreşimin oluşmasının sebeplerinden birini sinirbilimciler, sosyal medya paylaşımlarının beynimizde dopamin adı verilen mutluluk hormonunu arttırmasına bağlıyorlar. Artık neredeyse bir uzvumuz haline gelen cep telefonlarımızdan belirli bir süre sinyal alamamak beynimizin için beklediği ve bağımlısı olduğu bu dopamini alamaması anlamına geliyor. Beklediği sinyali alamayan beyin psikoza benzer bir durum yaratıyor ve sanki titreşim sesi duyuyormuşsunuz veya titreşimi hissediyormuşsunuz gibi düşünmenize yol açıyor. Birden fazla sosyal medya hesabı olan ve bu hesapları sürekli takip eden kişilerde bu durum daha sık gözleniyor. Genç nesilde görülme sıklığı daha fazla olsa da, git gide modern toplumların tüm bireylerine yayılıyor.
Purdue Üniversitesi’nden Dr. Michelle Drouin’in yaptığı bir araştırmaya göre, katılımcıların %89’u hayalet titreşimi yaklaşık 2 haftada bir, %10’u ise rahatsızlık verecek düzeyde çok hissediyor. Cep telefonu kullanım sıklığı ile ilgili yapılan bir başka araştırma ise her 6.5 dakikada bir veya günde yaklaşık 150 defa cep telefonumuza baktığımızı söylemektedir.
Hayatımızın bu kadar merkezinde olan bu teknoloji ile yaşadığımız ilk sorun ise daha eskilere dayanıyor. Hayalet titreşim sendromunu, aslında NOMOFOBI (No Mobile Phobia) sendromunun devamı niteliğinde. Cep telefonu ile, şarjının bitmesinden veya evde unutmaktan kaynaklanan bağlantıyı kaybetme anlamına gelen NOMOFOBI, bugünlerde pek çoğumuzun yaşadığı bir durum. İlişkilerimiz, kişilerle yüz yüze, “can cana” olmaktan çıkıp bir telefon ekranı ile “cam cama” olmaya doğru ilerliyor. Elimizde tuttuğumuz nesne, cansız olduğu halde hayatımızdaki tüm canlılar onun içinden geçerek bize ulaşıyor. Bu da bir süre sonra onun cansız olduğu algısında karmaşa yaşamamıza sebep oluyor. İnsana dair nitelikler yüklediğimiz telefonumuz, insanlarla kurduğumuz iletişimdeki kaygılara benzer kaygılar ortaya çıkartıyor. Cep telefonu ile bağlantımızın kopması, hayatımızdaki insanlarla bağlantının kopması anlamına geldiği için aynı kaygıları tetikliyor.
Cep telefonlarımızı hayatımızdan çıkartamayacağımıza göre bu kaygıları azaltmak ve beynimizi sakinleştirmek için neler yapabiliriz?
- Cep telefonuna bakma hissi her oluştuğu anda neşeli bir şarkı mırıldanabilirsiniz. İş yerinde bunu yapmak zor olacağı için denemeye evden başlayın. Bu hem beyninizin dikkatini dağıtacak hem de kaygı durumunu azaltacak.
- Her gün açık havada 10 dakika yürüyüş beyninizin genel kaygı seviyesinde azalmaya yarayacaktır.
- Çince, Rusça, Arapça gibi beyninizin tamamen yabancı olduğu dildeki kelimelerin yazılışını ve okunuşunu öğrenin. Telefonunuza bakma hissi her oluştuğunda bu öğrendiğiniz kelimenin nasıl yazıldığını ve okunduğunu beyninizde canlandırın. Bu hem dil öğrenmekten daha basit ve uygulanabilir bir yöntemdir hem de beyninizi zorlayarak gelişmesini sağlar.
- Kısa süreli meditasyon yapın veya dua edin.
- En yakınınızdaki kişi ile sohbet edin. Sanal dünyadan kopup gerçek dünyaya dönmeyi sağlayacak en güzel şey yüz yüze iletişimdir. Listedeki maddeler arasında yapılması en kolay olanı ve gerçek dünyayı bize en güzel hatırlatacak olan bu maddedir. İki lafın belini kırmak, o beklediğiniz iki mesaj gelmedi diye kendi öz güveninizi kırmaktan her zaman daha iyidir.
İlgili yazı: Yaşadığımız sanal dünyada, kendimizi gerçek hissetmenin yolu