Teknoloji unutma hakkını kullanmaya ne kadar izin veriyor?
“İnsanlar hayatlarını yaşamanın değil de; ezberlemenin peşinde daha çok sanki. Unutulan her bir detay bir engel olabilir, mümkünse yaşadıkları her anı nedenleriyle birlikte kayıt altında tutmalıyız!”
Bu satırlar bir distopyada iki bilim insanının arasında geçen esrarengiz bir diyalogdan alıntı değil. Öyle olsaydı da eminim pek sırıtmazdı. Hayatımızın aslında tam da göbeğinde yer alan ‘kayıt’ olgusu, kapasitesi giderek genişleyen ortamlarla hayatlarımızı içine almaya devam ediyor. Yaşadığımız kayıt çılgınlığı artık bilim kurgu motifleri taşımaktan uzaklaşarak, gerçeğin bizatihi kendisi haline gelmiş vaziyette. Şimdilerde yarım terabaytlık Mikro SD hafıza kartlarından bahsediyor Amerikan Doları!
Nasıl doldurabilirim ki bu kadar büyük bir diski?
Hakikaten bir savaştan korkar gibi değilse bile, ürpermemek elde değil. Kayıt altına alınmadık hiçbir şeyin kalmadığı tuhaf bir dünyanın bilinciyle güne başlamak kolay olmuyor bazen. Hatırlarım, ilk taşınabilir harici belleğimi aldığımda (300 GB) kutusundan çıkarıp bir süre hayran hayran bakmıştım. Kapasitesinin büyüklüğü karşısında hayran olmamak elde değildi.
Dolduramam sanıyordum, yanılmışım. Doldurabilirmişim; hatta onu, ondan başka ve daha büyük olanlarını da! Resimler, videolar, yazılar, oyunlar, filmler, diziler… Hepsi birden anında üşüşmeye başladılar içine. Hücum ettiler adeta ve tahmin edemeyeceğim kadar hızlı doldular. Giderek artan dosya boyutlarının da etkisiyle oburlaşmaya devam etti koca koca harici diskler.
‘Hafıza-ı beşer nisyan ile malûldür!’
“Zihnimizin en büyük kusuru unutmaktır” diyor bu veciz söz. Dünyaca ünlü bellek üreticileri için sağlam bir düstur olabilir belki. Şahsi fikrim bu eksikliği bir kusurdan çok, bir ödül gibi algılamamız gerektiği yönünde. Geçirdiğimiz bir kaza esnasında anlık hafıza kaybı yaşıyoruz ve bu sayede; yaşadığımız korkunun dışında hiçbir şeyi hatırlamıyoruz. Tabii olayın şokunu üzerimizden atlattıktan sonra, bedenimiz hasar tespiti yapıyor ve başımıza gelenin tam olarak ne olduğunu o vakit öğreniyoruz. Bunun gibi pek çok örnek bulabiliriz unutmanın faydalarına has.
Hafıza kaybı demişken, zihnimizin karmaşık yönlerinden ilham alınarak çekilen filmlerin listelendiği hayli ilginç bir site mevcut, ilgilenenler buyursunlar. Benim seçimim ‘Elli ilk öpücük’ oldu. İzleyenler bilir, bir hafıza kaybı yüzünden sonu gelmeyen bir ‘ilk buluşmalar’ girdabına kapılan Adam Sandler ve Drew Barrymore çiftinin başına gelmedik kalmıyordu. Bence o halleriyle sinema tarihinin en tatlı çiftlerinden biri olmuşlardı.
Unutulma hakkını unutmayalım
Sözün kısası dört bir yandan geliştirdiğimiz teknolojilerle unutmayı ve unutulmayı giderek zorlaştırıyor, imkânsız hâle getiriyoruz. İyi yönleri var elbet. Gelecek nesiller için bugün olduğundan çok ama çok daha kolay olacak arayıp bulmak. Ama unutmak gibi insanın en doğal yönlerinden biri de günün birinde tarih olacak. Bir arkadaşım doğduğu andan itibaren yaşadığı her şeyi hatırladığından bahsetmiş, beni benden almıştı. Böylesi geniş bir hafızayı isteyip istemediğime ben şahsen emin değilim.
En son Google için açılan ‘unutulma hakkı’ dosyasını da hatırlayacak olursak, “İnsanların unutulmasını istediği anlar, kareler, yazılar vardır; olacaktır, olmalıdır” der, son sözü size bırakırım efendim.
İyi hafta sonları!