Yakın ilişki kuran bir tür olarak insanı diğer canlılardan ayıran özelliklerden biri de aşık olmasıdır. Ve bu olgu, eski çağlardan beri insan hayatında yer etmeye devam eden, tarihten bile daha eski bir olgudur. Ne var ki; son 50 yılın gelişen teknolojisiyle birlikte “Nerede o eski aşklar?” sözünü de duymaya başladık. Teknolojiyle birlikte değişen yaşam pratiklerinin aşk üzerinde de etkili olduğu, hatta artık aşkların eskiye oranla daha ‘boş’ yaşandığı sıklıkla dile getirilen iddialar arasında. Peki gerçekten öyle mi?
Helen Fisher, 40’tan fazla kültürde cinsellik ve aşkı araştıran bir bilim insanı. Çalışmalarını son yıllarda teknoloji ve aşk üzerinde yoğunlaştıran Fisher, değişen şeyin aşk olmadığını söylüyor.
İlginizi çekebilir: Aşık olduğunuzda vücudunuzda neler oluyor?
Teknolojinin değiştirdiği şey flört etme şeklimiz
Fisher’a göre; çiftleşme ve üreme için 3 farklı beyin sistemi geliştiriyoruz. Bunlar cinsel dürtü, yoğun romantik aşk hisleri ve uzun süreli bir partnere duyulan derin, sınırsız bağlılık hissi. Bu 3 beyin sistemi, beynin diğer çoğu kısmıyla birlikte cinsel, romantik ve ailevi yaşamlarımızı düzenliyor ve beynin en ilkel kısımlarında bulunuyorlar.
Bugün teknolojinin, flört etme biçimimizi değiştirdiği şüphesiz; e-postalaşma, mesajlaşma, duyguları ifade eden yüz ifadeleri, cinsel içerikli mesajlar, fotoğraf ‘beğenme’ ve daha fazlası… Artık nasıl flört edeceğimize dair yeni kurallar ve tabular var. Ancak beynin en ilkel kısmında bulunan ve bizim ideal partnerimizi aramamızı sağlayan 3 sistem 4,4 milyon yıldır aynı ve Tinder’da parmağımızı sağa ya da sola kaydırmamızın bunun üzerinde hiçbir etkisi yok.
Teknoloji kimi sevmeyi seçeceğimizi de değiştirmiyor
Fisher, yakın zamanda çöpçatanlık siteleri üzerinde bir araştırma yapmış. Beynin dopamin, seratonin, testesteron ve östrojen sistemleri ile alakalı kişisel özellikleri ve bunların kümelenme derecelerini ölçebilmek için hazırladığı anketi 40 farklı ülkedeki çeşitli çöpçatanlık sitelerine göndermiş. Fisher’ın gönderdiği anket 14 milyon kişi tarafından doldurulmuş ve bu sayede kimlerin kimlerle ilgilendiğine dair sonuçlara ulaşılmış. Elde edilen veriler, teknolojiden öncesiyle neredeyse aynı: Ankete katılanlar beyinlerindeki dopamin, seratonin, testesteron ve östrojen oranlarına bağlı olarak, tıpkı 50 yıl öncesine kadar olduğu gibi, kendileri için en uygun özellikleri olan kişileri tercih ediyorlardı. Bir diğer ifadeyle eş seçiminde şimdiye kadar var olan doğal kalıplarımız hala geçerliydi. Ve yüz binlerce yıldır geçerli olan bu kalıpları modern teknolojinin değiştirmesi söz konusu değil.
Helen Fisher’dan aşk ve teknoloji üzerine daha fazla şey öğrenmek için aşağıdaki videoyu izleyebilirsiniz.
İlginizi çekebilir: Bilim erkeklere niçin Tinder kullandıklarını sordu: Cevaplar kadınlarınkinden daha farklı