X

Tekneyle masmavi bir yolculuk: ‘Tea Party’ Gökova seferi 1.Kısım

Arkadaş çevremizde çay kültürünün azalmasına tepki olarak kurduğumuz ‘Tea Party ‘ adlı grubumuzla uzun zamandır bir yelken gezisi yapmayı planlıyorduk. Sonunda bu sene ‘Vira demir’ dedik! 10 kişilik ekibin yarısı ilk kez tekneye çıkıyordu ve hepsi çok heyecanlıydı. Ben de heyecanlıydım!

Bu yelken gezisinin yorucu olmayan, kısa seyirli ve bol muhabbetli olmasını istedik. Ege’deki diğer körfezleri birçok kez gezdiğimiz için, bu sefer daha fethedemediğimiz Gökova Körfezi’ni gezmeye karar verdik. Bu yüzden tekneyi Bodrum’dan teslim aldık.

Tesadüfen 25. doğum günüm olan 2 Temmuz’da yelkenli teknemizi teslim aldık. 2014 model Bavaria 45, bizi gezi boyunca oldukça memnun etti. 

2 Temmuz Cumartesi: Turgutreis-Karaada

Tekneyi cumartesi günü saat 13:00 gibi teslim aldık. Teknenin check list’ini yap, tekneye bir haftalık erzak alışverişi yap, alışverişi tekneye yerleştir derken ancak saat 18:00’da Turgutreis D-Marin’den ayrılabildik. İlk gün kısa bir seyirle Karaada’ya bağlanmayı planlıyorduk. Karayel estiği için pupa ve geniş apaz seyirleriyle balonsuz seyre başladık. Yolda ana yelken makarası kırıldığı için cenova seyriyle devam ettik. Planladığımız gibi 21:00 civarında kendimizi çok yormadan adaya bağlandık. İskele veya marinası olmayan yerlerde her zaman yaptığımız gibi demir atıp kıç halatlarını kayalara ve sağlam duran ağaçlara bağladık. O geceden aklımda kalanlar hafif uzaktan gelen domuz homurdanmaları ve sallanan teknenin beşik etkisiyle uyuyakalışım.

3 Temmuz Pazar: Karaada-Çökertme Koyu

Tea party üniformalarımız ile Rose Mary restorandayız.

Ben uykuyu biraz fazla kaçırdığım için pazar sabahını ekibin bana anlattıklarını size aktararak anlatacağım. Ekip 08:00 gibi uyanmış ve basan rüzgârdan korunmak için demir alırken, çıpa yuvasından çıkıp araya sıkışmış. Tecrübeli denizci Erdem’in uğraşlarıyla sıkıntı hallolmuş ve tekneyi koyun daha derin bir yerine demirlemişler. Bizimkiler hazır sağlam bağlanmışken önce denize girmişler, sonra da karaya gidip dün geceki küçük domuz(cuk)ları görelim demişler. Ben yavaş yavaş uyanıyorum ve Polat’la Pınar harika bir kahvaltı hazırlayarak puanları toplamaya başlamışlar bile. Birazdan tamamen uyanıp yukarı çıktım ve herkes denizde uyanmanın verdiği keyif ve etraftaki manzaranın etkisiyle baya memnun gözüküyordu. Kahvaltımıza, tatlı koyların vazgeçilmezi şişme botla servis edilen fırından taze çıkmış bazlamalar da eşlik ediyor. Kahvaltıdan sonra tam demir alıyorduk ki, başımıza bir şey daha geldi. Biz zinciri toplarken, bizden sonra demir attığını tahmin ettiğimiz guletin zincirine dolandık. Benim yelken gezilerinin kabusu dediğim bu olayın çözülmesi için önce sorunun çok doğru şekilde anlaşılması, sonra da profesyonel ellerce halledilmesi gerekiyor. Biz ikisini de yarım yarım yapabildik, ancak guletçiler botla yardıma gelince el birliğiyle çözebildik. Kısaca, bizim çıpa guletin zincirinin etrafında bir tur dönmüş ve biz çıpayı çektikçe onların zincirini de çekiyoruz, buna da ırgat motorunun gücü yetmiyor ve zorlanıyor tabi.

Neyse, biz yine yola koyulduk. Ana yelken makarasını tamir ettirmek için Milta Marina’ya gidiyorduk. Bu arada teknenin motoru çok iyi performans gösteriyor, rahatça 12 knota kadar çıkıyordu, hem de zorlanmadan. Ana yelken makaramızı hızlıca değiştirdik ve hem tekne hem ekip kendine güvenini geri kazandı. ‘Hisa ana yelken’ ve ‘Fora cenova’ dedik, tekne geniş apaz seyrine yerleşti ve gezinin ikinci koyuna doğru yola çıktık. Hedefimiz Çökertme Koyu ve akşam yemeği için öneriler üzerine Rose Mary Restoran’dayız. Yine kendimizi çok yormadan hedefimize vardık. Restoran korsan bayrakları ve diğer masalardaki sempatik ziyaretçileriyle karşıladı bizi. İnanmayacaksınız ama ekibin değerli üyesi Gökhan iskeleden restorana yürüyordu ki, Gökhan geçtikçe arkasında kalan iskele birden kırıldı. Biz de ona Mario Gökhan demeye başladık.

4 Temmuz Pazartesi: Çökertme koyu-İngiliz Limanı

Keyifli ve yavaş bir gezide olduğumuz için Çökertme’den öğleden sonra 13:30’da demir aldık. Çökertmeyi arkamızda bırakırken, teknede Çökertme Türküsü çalmaya başlamıştık bile. Rüzgâr 3-4 knot esiyordu. Biz de yelkenleri indirip kendimize başka aksiyonlar bulduk. Biraz denize girdikten sonra şişme botumuzla watersports oyunları yaptık. Bu arada ekipten birkaç kişi biraz hırpalandı. Akşama doğru İngiliz Limanı’na girdik, planımız alargada kalıp biraz yüzmekti ama burayı çok sevip, tanıdıklarla karşılaşınca bu koya bağlanmaya karar verdik. Diğer teknelerle diplomatik ilişkilerde bir usta olan Gökhan çoktan koyda görüşmelere başlamıştı. Zaten kısa süre sonra yandaki motoryatın paddleboard’unu ödünç almıştı ve arkasında o teknenin kaptanını çekerek bize getiriyordu. Biz de hemen diplomatik ilişkilere başladık, kaptanı teknemize davet ettik ve soğuk bir şeyler ikram ettik. Biraz sonra Boğaziçi Yelken’den Cansu ve kardeşiyle karşılaştık, onlarla biraz paddleboard yaptık ve koyu gezdik. Pazartesi gününü böyle keyifli bir yorgunlukla bitirdik.

5 Temmuz Salı: İngiliz Limanı-Okluk koyu-Akyaka

Sabah kahvaltı öncesi biraz denize girdik. Güne başlamanın en güzel yolu bu olsa gerek. Daha herkes uyanmadan ‘Vira demir’ dedik ve İngiliz Limanı’ndan çıktık. Hemen yanı başımızdaki Okluk Koyu’nda büyük denizci Sadun Boro’yu andık, deniz kızı heykelini selamladık ve yolumuza devam ettik. Bugün hedefimiz Akyaka!

Yolda gerçek bir denizci içkisi olan romlarımızı yudumladık. Birkaç saat sonra Akyaka yavaş yavaş ufukta gözükmeye başladı. Yanaştığımız yerde derinlik salmanın altından 1 metre bile yoktu, demir atmaya başladığımız yerin hafif ilerisinde deniz, insanların diz kapağına kadar geliyordu, üstelik rüzgâr bizi diğer teknelere doğru basıyordu. Irmakla ellerimiz titreyerek tekneyi yanaştırdık, yandaki motoryatın deli dolu kaptanı, botla palamarlık yapmasa büyük ihtimalle tekneyi kuma oturtmuştuk. Bir daha Akyaka’ya yelkenli ile yanaşmayı düşünmeyiz sanırım.

Akşam Azmak’ta bir rezervasyon yaptırdık. Restorana denizden bir transfer teknesiyle gittik, hem transfer hem akan çay, hem de restoranımız çok güzeldi.

6 Temmuz Çarşamba: Akyaka-Kargılı Bükü-Tuzla Koyu

Çarşamba sabahı yine öğleden sonra yola çıktık, açıkta keyifli bir kahvaltı edelim dedik. Saat 12:30 gibi, orsa seyriyle Kargılı Bükü’ne denize girmeye gittik. Ekibe trapez yapmayı öğrettik, herkes dışarı sarkıyor ve tekne 8-9 knotlara kadar çıkıyordu. İlk kez bir Bavaria kullanıyoruz ve teknenin yelken performansı da motor performansı kadar memnun edici. Biraz denize girdikten sonra bugünün nihai hedefine Gökova Körfezi’nin güney doğu tarafında kalan Tuzla Koyu’na devam ettik. Saat 17:30’da, yanaşmaya çalışıyorduk; ancak rüzgâr ve dalgalar tekneyi kayalara doğru bastığı için yanaşmak çok uğraştırıyordu. En az 5-6 kere demir attık, son denemede iki elime de deniz kestaneleri battığı için ben işlevimi kaybettim. Hatta beni özel denizaltı ekibimizden Sarp ve diplomatik ilişkiler başkanı Gökhan pansuman için tekneye aldı.

En sonunda yanaştık ama hafif tedirginiz, çünkü dalgalar tekneyi sürekli kıyıya basıyordu. Demir biraz tarasa karaya vuracaktık. Bir süre dalgaların azalmasını bekledik ve geceye doğru ortalık duruldu. Bu sırada karanlığın içinden bir motor sesi duyuluyor ve hafif yakından ‘Buraak, Buraak’ sesleri duyuluyordu. Kaç yıldır görmediğim lise arkadaşım Gökçe ile karşılaştım. Kimsenin olmadığı koyda uzunca bir süredir görmediğim bir arkadaşım karşıma çıktı. Ne hoş! Uzunca bir sohbetten sonra vedalaştık.

7 Temmuz Perşembe: Tuzla Koyu-Küfre Koyu-Saklıkoy

Sevgili Papaz ile Cennet Restoran’da.

Perşembe sabahı artık dönüş yolculuğuna başladık. Yol üstünde yedi adaların yakınındaki Küfre Koyu’na ve Cennet Restoran’a girdik. Bizi tüm sempatikliğiye “Deli Bayram” ağabey karşıladı ve kayığıyla restorana götürdü. Bir şeyler atıştırıp restoranın papazıyla selamlaştıktan sonra yine yola koyulduk. Ama son birkaç saat içinde dalgalar ve rüzgâr bayağı artmış olduğu için, tekneyi ve ekibi zorlamamak adına geri döndük ve adaların oradaki Saklıkoy’da demirledik. Teknenin harika sesi Ecem bizi şarkılarıyla büyüledi, biz de eşlik ederek işin büyüsünü bozduk.

8 Temmuz Cuma: Saklıkoy-Akyarlar-Turgutreis

Cuma günü erken uyanmak zorundaydık, çünkü dün yol yapamamıştık ve önümüzde uzun bir dönüş yolu vardı. Tekneyi de akşam teslim etmemiz gerekiyordu. Rüzgâr olmadığı için motorla Orak Adası’na yol aldık, alargada hafif ve hızlı bir kahvaltıdan sonra hedefimiz Akyarlar’da kısa bir deniz molasıydı. 3-4 saatlik yelken motor karışık bir seyirden sonra Akyarlar’ın doğusundaki koyda biraz denize girdik. 16:00 civarında demir aldık ve tekneyi teslim etmek üzere marinaya döndük. Benzin almamız, pis su tankını mavi kart ile boşaltmamız ve tekneyi pontona yanaştırmamız gerekiyordu.

Yasemin’i istemeden teslim ederken Turgutreis Limanı’nda.

Turgutreis Marina’nın girişinde teknenin altında çok kalın bir halat fark ettik, bir tuzak gibi marinanın girişinde bizi yakalamış ve pervaneye takılmıştı. Hemen motoru durdurup, telsizle palamar istedik. Bizi iki palamar boş bir pontona bağladılar ve bir dalgıç halatı pervaneden kurtardı. Neyse ki pervaneye çok dolanmamış. 300-400 liralık mazot harcamıştık, bizce fena değil. Mavi kart işlemlerini tamamladık ve tekneyi aldığımız yerde bizi bekleyen görevlilere geri bıraktık. Bir haftalık deniz maceramızdan sonra bütün ekip karadaki rutin hayatlarımıza döndük. 

Tekne kiralamada çok memnun kaldığımız Golden Yachting ve Gena Yachting’e tekrar teşekkürler.

Burak Dikmenoğlu: Burak’ın kimliğinde Trabzonlu yazıyor ve bundan gurur duyuyor ama hayatını Ankara ve İstanbul’da geçirmiş. Ted Ankara Lisesinden mezun olup, İstanbulda üniversite okumaya gelmiş. Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi bölümünde okurken kendine olabildiğince hobiler edinmiş. Üniversiteden sonra atıldığı profesyonel hayatıyla birlikte hobilerini devam ettiriyor. Yelken yapmak ve dünyayı anlamaya çalışmak onun için vazgeçilmez. Şimdiye kadar birçok sporla ilgilenmiş ama yelkenin yeri başka. “Hava buz gibi bile olsa dışarıda otururum, bu da benim huyum.”

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale