X

Tekneyle masmavi bir yolculuk: ‘Tea Party’ Gökova seferi 1.Kısım

Arkadaş çevremizde çay kültürünün azalmasına tepki olarak kurduğumuz ‘Tea Party ‘ adlı grubumuzla uzun zamandır bir yelken gezisi yapmayı planlıyorduk. Sonunda bu sene ‘Vira demir’ dedik! 10 kişilik ekibin yarısı ilk kez tekneye çıkıyordu ve hepsi çok heyecanlıydı. Ben de heyecanlıydım!

Bu yelken gezisinin yorucu olmayan, kısa seyirli ve bol muhabbetli olmasını istedik. Ege’deki diğer körfezleri birçok kez gezdiğimiz için, bu sefer daha fethedemediğimiz Gökova Körfezi’ni gezmeye karar verdik. Bu yüzden tekneyi Bodrum’dan teslim aldık.

Tesadüfen 25. doğum günüm olan 2 Temmuz’da yelkenli teknemizi teslim aldık. 2014 model Bavaria 45, bizi gezi boyunca oldukça memnun etti. 

2 Temmuz Cumartesi: Turgutreis-Karaada

Tekneyi cumartesi günü saat 13:00 gibi teslim aldık. Teknenin check list’ini yap, tekneye bir haftalık erzak alışverişi yap, alışverişi tekneye yerleştir derken ancak saat 18:00’da Turgutreis D-Marin’den ayrılabildik. İlk gün kısa bir seyirle Karaada’ya bağlanmayı planlıyorduk. Karayel estiği için pupa ve geniş apaz seyirleriyle balonsuz seyre başladık. Yolda ana yelken makarası kırıldığı için cenova seyriyle devam ettik. Planladığımız gibi 21:00 civarında kendimizi çok yormadan adaya bağlandık. İskele veya marinası olmayan yerlerde her zaman yaptığımız gibi demir atıp kıç halatlarını kayalara ve sağlam duran ağaçlara bağladık. O geceden aklımda kalanlar hafif uzaktan gelen domuz homurdanmaları ve sallanan teknenin beşik etkisiyle uyuyakalışım.

3 Temmuz Pazar: Karaada-Çökertme Koyu

Tea party üniformalarımız ile Rose Mary restorandayız.

Ben uykuyu biraz fazla kaçırdığım için pazar sabahını ekibin bana anlattıklarını size aktararak anlatacağım. Ekip 08:00 gibi uyanmış ve basan rüzgârdan korunmak için demir alırken, çıpa yuvasından çıkıp araya sıkışmış. Tecrübeli denizci Erdem’in uğraşlarıyla sıkıntı hallolmuş ve tekneyi koyun daha derin bir yerine demirlemişler. Bizimkiler hazır sağlam bağlanmışken önce denize girmişler, sonra da karaya gidip dün geceki küçük domuz(cuk)ları görelim demişler. Ben yavaş yavaş uyanıyorum ve Polat’la Pınar harika bir kahvaltı hazırlayarak puanları toplamaya başlamışlar bile. Birazdan tamamen uyanıp yukarı çıktım ve herkes denizde uyanmanın verdiği keyif ve etraftaki manzaranın etkisiyle baya memnun gözüküyordu. Kahvaltımıza, tatlı koyların vazgeçilmezi şişme botla servis edilen fırından taze çıkmış bazlamalar da eşlik ediyor. Kahvaltıdan sonra tam demir alıyorduk ki, başımıza bir şey daha geldi. Biz zinciri toplarken, bizden sonra demir attığını tahmin ettiğimiz guletin zincirine dolandık. Benim yelken gezilerinin kabusu dediğim bu olayın çözülmesi için önce sorunun çok doğru şekilde anlaşılması, sonra da profesyonel ellerce halledilmesi gerekiyor. Biz ikisini de yarım yarım yapabildik, ancak guletçiler botla yardıma gelince el birliğiyle çözebildik. Kısaca, bizim çıpa guletin zincirinin etrafında bir tur dönmüş ve biz çıpayı çektikçe onların zincirini de çekiyoruz, buna da ırgat motorunun gücü yetmiyor ve zorlanıyor tabi.

Neyse, biz yine yola koyulduk. Ana yelken makarasını tamir ettirmek için Milta Marina’ya gidiyorduk. Bu arada teknenin motoru çok iyi performans gösteriyor, rahatça 12 knota kadar çıkıyordu, hem de zorlanmadan. Ana yelken makaramızı hızlıca değiştirdik ve hem tekne hem ekip kendine güvenini geri kazandı. ‘Hisa ana yelken’ ve ‘Fora cenova’ dedik, tekne geniş apaz seyrine yerleşti ve gezinin ikinci koyuna doğru yola çıktık. Hedefimiz Çökertme Koyu ve akşam yemeği için öneriler üzerine Rose Mary Restoran’dayız. Yine kendimizi çok yormadan hedefimize vardık. Restoran korsan bayrakları ve diğer masalardaki sempatik ziyaretçileriyle karşıladı bizi. İnanmayacaksınız ama ekibin değerli üyesi Gökhan iskeleden restorana yürüyordu ki, Gökhan geçtikçe arkasında kalan iskele birden kırıldı. Biz de ona Mario Gökhan demeye başladık.

4 Temmuz Pazartesi: Çökertme koyu-İngiliz Limanı

Keyifli ve yavaş bir gezide olduğumuz için Çökertme’den öğleden sonra 13:30’da demir aldık. Çökertmeyi arkamızda bırakırken, teknede Çökertme Türküsü çalmaya başlamıştık bile. Rüzgâr 3-4 knot esiyordu. Biz de yelkenleri indirip kendimize başka aksiyonlar bulduk. Biraz denize girdikten sonra şişme botumuzla watersports oyunları yaptık. Bu arada ekipten birkaç kişi biraz hırpalandı. Akşama doğru İngiliz Limanı’na girdik, planımız alargada kalıp biraz yüzmekti ama burayı çok sevip, tanıdıklarla karşılaşınca bu koya bağlanmaya karar verdik. Diğer teknelerle diplomatik ilişkilerde bir usta olan Gökhan çoktan koyda görüşmelere başlamıştı. Zaten kısa süre sonra yandaki motoryatın paddleboard’unu ödünç almıştı ve arkasında o teknenin kaptanını çekerek bize getiriyordu. Biz de hemen diplomatik ilişkilere başladık, kaptanı teknemize davet ettik ve soğuk bir şeyler ikram ettik. Biraz sonra Boğaziçi Yelken’den Cansu ve kardeşiyle karşılaştık, onlarla biraz paddleboard yaptık ve koyu gezdik. Pazartesi gününü böyle keyifli bir yorgunlukla bitirdik.

5 Temmuz Salı: İngiliz Limanı-Okluk koyu-Akyaka

Sabah kahvaltı öncesi biraz denize girdik. Güne başlamanın en güzel yolu bu olsa gerek. Daha herkes uyanmadan ‘Vira demir’ dedik ve İngiliz Limanı’ndan çıktık. Hemen yanı başımızdaki Okluk Koyu’nda büyük denizci Sadun Boro’yu andık, deniz kızı heykelini selamladık ve yolumuza devam ettik. Bugün hedefimiz Akyaka!

Yolda gerçek bir denizci içkisi olan romlarımızı yudumladık. Birkaç saat sonra Akyaka yavaş yavaş ufukta gözükmeye başladı. Yanaştığımız yerde derinlik salmanın altından 1 metre bile yoktu, demir atmaya başladığımız yerin hafif ilerisinde deniz, insanların diz kapağına kadar geliyordu, üstelik rüzgâr bizi diğer teknelere doğru basıyordu. Irmakla ellerimiz titreyerek tekneyi yanaştırdık, yandaki motoryatın deli dolu kaptanı, botla palamarlık yapmasa büyük ihtimalle tekneyi kuma oturtmuştuk. Bir daha Akyaka’ya yelkenli ile yanaşmayı düşünmeyiz sanırım.

Akşam Azmak’ta bir rezervasyon yaptırdık. Restorana denizden bir transfer teknesiyle gittik, hem transfer hem akan çay, hem de restoranımız çok güzeldi.

6 Temmuz Çarşamba: Akyaka-Kargılı Bükü-Tuzla Koyu

Çarşamba sabahı yine öğleden sonra yola çıktık, açıkta keyifli bir kahvaltı edelim dedik. Saat 12:30 gibi, orsa seyriyle Kargılı Bükü’ne denize girmeye gittik. Ekibe trapez yapmayı öğrettik, herkes dışarı sarkıyor ve tekne 8-9 knotlara kadar çıkıyordu. İlk kez bir Bavaria kullanıyoruz ve teknenin yelken performansı da motor performansı kadar memnun edici. Biraz denize girdikten sonra bugünün nihai hedefine Gökova Körfezi’nin güney doğu tarafında kalan Tuzla Koyu’na devam ettik. Saat 17:30’da, yanaşmaya çalışıyorduk; ancak rüzgâr ve dalgalar tekneyi kayalara doğru bastığı için yanaşmak çok uğraştırıyordu. En az 5-6 kere demir attık, son denemede iki elime de deniz kestaneleri battığı için ben işlevimi kaybettim. Hatta beni özel denizaltı ekibimizden Sarp ve diplomatik ilişkiler başkanı Gökhan pansuman için tekneye aldı.

En sonunda yanaştık ama hafif tedirginiz, çünkü dalgalar tekneyi sürekli kıyıya basıyordu. Demir biraz tarasa karaya vuracaktık. Bir süre dalgaların azalmasını bekledik ve geceye doğru ortalık duruldu. Bu sırada karanlığın içinden bir motor sesi duyuluyor ve hafif yakından ‘Buraak, Buraak’ sesleri duyuluyordu. Kaç yıldır görmediğim lise arkadaşım Gökçe ile karşılaştım. Kimsenin olmadığı koyda uzunca bir süredir görmediğim bir arkadaşım karşıma çıktı. Ne hoş! Uzunca bir sohbetten sonra vedalaştık.

7 Temmuz Perşembe: Tuzla Koyu-Küfre Koyu-Saklıkoy

Sevgili Papaz ile Cennet Restoran’da.

Perşembe sabahı artık dönüş yolculuğuna başladık. Yol üstünde yedi adaların yakınındaki Küfre Koyu’na ve Cennet Restoran’a girdik. Bizi tüm sempatikliğiye “Deli Bayram” ağabey karşıladı ve kayığıyla restorana götürdü. Bir şeyler atıştırıp restoranın papazıyla selamlaştıktan sonra yine yola koyulduk. Ama son birkaç saat içinde dalgalar ve rüzgâr bayağı artmış olduğu için, tekneyi ve ekibi zorlamamak adına geri döndük ve adaların oradaki Saklıkoy’da demirledik. Teknenin harika sesi Ecem bizi şarkılarıyla büyüledi, biz de eşlik ederek işin büyüsünü bozduk.

8 Temmuz Cuma: Saklıkoy-Akyarlar-Turgutreis

Cuma günü erken uyanmak zorundaydık, çünkü dün yol yapamamıştık ve önümüzde uzun bir dönüş yolu vardı. Tekneyi de akşam teslim etmemiz gerekiyordu. Rüzgâr olmadığı için motorla Orak Adası’na yol aldık, alargada hafif ve hızlı bir kahvaltıdan sonra hedefimiz Akyarlar’da kısa bir deniz molasıydı. 3-4 saatlik yelken motor karışık bir seyirden sonra Akyarlar’ın doğusundaki koyda biraz denize girdik. 16:00 civarında demir aldık ve tekneyi teslim etmek üzere marinaya döndük. Benzin almamız, pis su tankını mavi kart ile boşaltmamız ve tekneyi pontona yanaştırmamız gerekiyordu.

Yasemin’i istemeden teslim ederken Turgutreis Limanı’nda.

Turgutreis Marina’nın girişinde teknenin altında çok kalın bir halat fark ettik, bir tuzak gibi marinanın girişinde bizi yakalamış ve pervaneye takılmıştı. Hemen motoru durdurup, telsizle palamar istedik. Bizi iki palamar boş bir pontona bağladılar ve bir dalgıç halatı pervaneden kurtardı. Neyse ki pervaneye çok dolanmamış. 300-400 liralık mazot harcamıştık, bizce fena değil. Mavi kart işlemlerini tamamladık ve tekneyi aldığımız yerde bizi bekleyen görevlilere geri bıraktık. Bir haftalık deniz maceramızdan sonra bütün ekip karadaki rutin hayatlarımıza döndük. 

Tekne kiralamada çok memnun kaldığımız Golden Yachting ve Gena Yachting’e tekrar teşekkürler.

Burak Dikmenoğlu: Burak’ın kimliğinde Trabzonlu yazıyor ve bundan gurur duyuyor ama hayatını Ankara ve İstanbul’da geçirmiş. Ted Ankara Lisesinden mezun olup, İstanbulda üniversite okumaya gelmiş. Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi bölümünde okurken kendine olabildiğince hobiler edinmiş. Üniversiteden sonra atıldığı profesyonel hayatıyla birlikte hobilerini devam ettiriyor. Yelken yapmak ve dünyayı anlamaya çalışmak onun için vazgeçilmez. Şimdiye kadar birçok sporla ilgilenmiş ama yelkenin yeri başka. “Hava buz gibi bile olsa dışarıda otururum, bu da benim huyum.”
İlgili Makale