“Yaşamak ümitli bir iştir, sevgilim. Yaşamak: seni sevmek gibi ciddi bir iştir.”
Sadece bir dakika alır bir seyahate karar vermemiz. Belki yeni bir ev almamız. Belki de yeni bir araç satın almamız. Sadece ama sadece bir dakika kadar kısacık bir “an” akışına sığar değil mi? Sabah saat yedi yerine sekizde kalkmamız o günü değiştirir ve evet bizler her ne kadar kabul etmesek de bu bir seçimdir, bu bir karardır ve evet hadi itiraf edelim; bu bizim hayatımızdır.
Cevaplar vermekteyiz gün boyu “evet” dediklerimiz evet seninle bir çay içmek isterim, evet ben annemi ve babamı çok seviyorum, evet ben seni önemsiyorum, evet senin orada tek başına kalmanı istiyorum… Ve “hayır” dediklerimiz de vardır elbet; hayır ben seni sandığın kadar çok sevmiyorum, hayır ben bu söylediklerine katılmıyorum, hayır ben bu ay böyle bir bütçeyi sana ayıramıyorum ve hayır, senden gelecek olan hiçbir şeyi istemiyorum…
Ben bugün bu yazımda gün boyu saniyelik, dakikalık hani o “anlık” zamanda yaptıklarımıza, seçimlerimize ve aslında yol aldıklarımıza daha yakından bakalım istiyorum sizlerle… Seçtiklerimizi ve seçemediklerimizi bazen karar vermekten kaçınıp da ertelediklerimizi, karar veremediğimiz her anda aslında neler yaşamakta olduğumuzu biraz daha yakından değerlendirelim istiyorum sizlerle…
Bazı sorular vardır ki düşünmeden cevap veririz, örneğin çok sevdiğimiz bir şey ile ilgili bir öneri geldiğinde… Mesela benim için bu kahve içmek… Tabii ki evet, buna “hayır” cevabı verebildiğim sınırlı zamanlar daha öncesinde (ve bu kesinlikle bir saatten daha kısa bir zaman olursa ancak hayır cevabım olur) fazlasıyla kahve içmiş olmalıyım ki, böylesine sevdiğim bir şey için hayır cevabı verebileyim… Şimdi o “an” kavramına dönelim istiyorum, her ne zaman “arada kalırsak” bu konuda “istekliliğimiz” ile ilgili yani aslında kalbimizden gelen o evet sesini duyamadığımız bir yer var demektir…
Peki nerede bu kalpten gelen evet? Ne zaman ortaya çıkıyor? Biz “Olsa da olur olmasa da olur,” “E hadi evet diyelim kabul edelim,” “Tam gönüllü değilim ama diğerleri evet dediği için benim de kabulüm,” veya “Bugün de böyle olsun” dediğimizde başı ve sonu ne oluyor? Hemen cevap verelim; genellikle kocaman pişmanlıklarımız… Keşke gelmeseydim, zaten ben tam olarak evet diyememiştim, sırf onlar istedi diye, sırf onları kırmamak için, sırf o diğerlerini memnun edebilmek için geldim, oldum, seçtim, yaşadım, gitmedim, kalmadım, yapmadım, harcadım…
İşte hayatta farkında bile olmadan “kalbimizden” geçenlerle verdiğimiz kararlar bu derece önemlidir. Bir seçim yaparız, “öylesine” dediğimizde hayat yeniden bize öğretiverir; hayatta “öylesine” yoktur. Biz sadece ama sadece şu anda bu zamanın içinden geçmekteyizdir ve bu şans yine bizim ellerimize verilmiştir. Bu şansı “başkalarının” tercihlerine veya memnuniyetlerine teslim ederek, oluversin, geçiversin, kabul edivereyim, olsun ne olacak yaklaşımı ile değerlendirdiğimizde aslında üstümüze düşen “yaşamak” görevimizi tam anlamıyla gerçekleştirmemekteyizdir…
İşte bu yüzden unutmamamız gerekir ki, yaşamak bir sanattır. Her an renklerini ve şekillerini tercih ettiğiniz bir eser gibidir. Siz kırmızı boyamak istersiniz ama biri gelip hadi sarı yapalım dediğinde “istemeden” kalbinizden geçmeden tamam hadi yapalım diye cevap verdiğinizi düşünelim… Sonucu ne olur, sizin eseriniz olup da “gerçekte” kalpte sizin eseriniz olmayan bir eser… Şimdi bir de tam tersini düşünelim, “Hayır, kalbimden geçen sadece kırmızı ile boyamak. Ben bu eserimde kırmızının canlılığını, gerçekliğini ve kışkırtıcılığını yansıtmak istiyorum” dediğimizde nasıl bir sonuç alırız… Kalbimizi dolduran, kendimizle bir ve “gerçekten” ben kokan bir eser yaratmaz mıyız dersiniz?
Bugün bu yazımda bana eşlik eden sen, hayat için “tek” seçim olduğunu bilseydik (ve gerçekten bunu anlayabilseydik) bu durumda “seçim” hakkını diğerinin ellerine bırakır mıydık? Eğer bizler hayat akışımızda sadece kalpten gelenleri duyabilseydik, o zaman hayatımızda bir an olsun “olsa da olur olmasa da olur” diye düşündüklerimize yer verebilir miydik? Bu her seçim yaptığımız an, aslında bir sihir gibi yaratmaya devam ettiğimizi anlayabilseydik akışımız gerçekten nasıl olurdu? Senin yüzünden, sen istedin diye, ben aslında tam da inanmamışken, başka seçenekleri daha çok istiyordum ama sırf seni kırmamak için kabul ettim diyebilir miydik? Annemiz, babamız, sevdiklerimiz, arkadaşlarımız istediler diye desteklediler diye verdiğimiz kararlara bir kez daha dönüp de bakmamız gerekmez miydi?
Şimdi bugün hemen şu anda tek seçim, tek yol, tek yön, tek sonuç var; biliyoruz ki evet tek hayat var!
İlginizi çekebilir: Asla dediklerimiz, mümkün olmaz diye düşündüklerimiz karşımıza çıktığında