Ocak ortasında ailecek çok merak ettiğimiz Finlandiya’nın kuzeyinde yer alan Lapland’e gitme fırsatımız oldu. Karlarla kaplı bembeyaz örtüsü, çam ağaçlarıyla dolu ormanları, kendine has hayvanlarıyla Lapland tam doğa harikası! Koşmaya bayılan husky köpekleriyle ve güzeller güzeli ren geyikleriyle tanıştık, kaynaştık. Müthiş hayvanlar.
Ren geyikleri demişken de; aslında bugünkü yazıma tam da buradan yola çıkmak istiyorum.
Öncelikle ren geyikleri Lapland’in sembollerinden bir tanesi. Şehirde 80 bin insan ve 200 bin tane ren geyiği var. Aslında insanlardan daha çok onların şehri gibi yani. Ren geyiği sahibi olabilmek için ya özel bir bakım eğitimi alman gerekiyormuş ya da ren geyiği sahibi olan biriyle evlenmen! Bu noktaya neden evlilik karıştırmışlar, ne alaka, hiç anlayamadık o ayrı. Şaşırdığım bilgilerden biri ise şu oldu: Boynuzları her sene yenileniyormuş. Yani her sene belli dönemde boynuzlar düşüyor ve kafalarının içinden yeniden çıkmaya başlıyor. Boynuzlar ise en çok kendilerini korumaya yarıyor ve bence ayrı bir güzellik de katıyor kendilerine.
Bir sürü ren geyiğiyle tanışmışken bir tanesinin boynuzlarından biri kırılmış mıydı, ne olmuştu anlamadım ama hepsinde ikişer boynuz varken bir tanesi tek boynuzla geziyordu. Orada bulunan turistlerden bir tanesinin şunu dediğini duydum:
“Ne yazık şimdi komplekslidir bu hayvancağız diğerlerinin yanında.”
İlk önce anlayamadım. Hayvan ile kompleks kavramlarını asla bağdaştıramadım. Sonra anladım ki söyleyen kişi hayvana kendi dünyasını aktarmıştı. Diğerlerinden farklı olduğunda eksiktin ve bu, kişide eziklik ve kompleks yaratırdı. O an insanlara göre hayvanların ne kadar daha rahat bir dünyası olduğunu düşündüm. Sadece oldukları gibiydiler işte. Bir boynuz vardı ya da yoktu. Oturup bunu düşünmüyorlardı, kurmuyorlardı, egolarını pusulaları yapıp kendilerini diğer arkadaşlarıyla kıyaslamıyorlardı insanlar gibi. Sadece var oluyorlardı. Ve her birinin kendi var oldukları hali normal ve güzeldi. Hepsi kendi dünyasında eksiksiz ve mükemmeldi.
Aslında tıpkı insanlar gibi; kendilerini ancak egolarının boy aynasından görebilen değil de kendilerine ruhun aynasından bakan insanlar gibi. Kendilerini her şeyiyle, olduğu gibi kabul edip seven insanlar olmaya doğru en azından yola çıksak, bize öğretilmiş, verilmiş kalıplara sıkışmaya çalışmasak ne kadar da büyük özgürleşeceğiz aslında. Eminim işte o zaman çok daha rahat nefesler almaya başlayacağız.
Teşekkür ederim sevgili tek boynuzlu geyik ve turist bana hatırlattıklarınız için.
İnsanın kendisini olduğu gibi kabul etmesi ne kadar dünyaları genişletecek bir şeydi, kişi tüm dünyayı nasıl da kendi çerçevesinden algılıyordu ve ben kendi hayatım ve bakış açımda bu özgürlük yolunda ne kadar da sağlam mesafeler katetmişim! O geyiğe bakıp o şekilde düşünmediğim için, o noktadan bakmak aklıma bile gelmediği için şükürler olsun.
Her gün yepyeni özgürlüklere.
Sevgiyle…
İlginizi çekebilir: Olduğu gibi sevmek: Kendinizi evrene bırakabiliyor musunuz?