Tek başına tam olmak: Hayatını tamamlaması için dışarıdan geleni bekleme

Birçok şeyi bekleriz hayat boyu… Yaşımızın gelmesini bekleriz, okulumuzun bitmesini bekleriz, iş başvurusu yapar bir haber çıkmasını bekleriz… Ama hadi itiraf edelim hepimiz en çok dışarıdan bir kişi gelsin de hayatımız değişiversin diye bekleriz… Bekleriz, bekleriz de bu kişi gelmediğinde veya henüz hayatımıza girmemişken bizler ne yaparız? Biteriz, tükeniriz, değersiz oluruz, hiçbir şey yapacak gücümüz kuvvetimiz olmaz. O dışarıdan gelecek olan “bu” mu diye bakarız her defasında gördüğümüz her yeni kişiye? Evet, kadın veya erkek olabilir, özel bir ilişki ile de olabilir, ama illa o dışarıdan gelecek olan vardır. O gelinceye kadar ne yaşarız, ne yaşadığımızı biliriz ne de hayatımız gerçekten yaşamaya değer.

Peki, ben bugün sizlerle birlikte bu yazımda sizlerden çokça soru da aldığım bu konuyu düşünelim istiyorum… Hayatımızda gerçekten dışarıdan gelenler hayat kadar önemli midir? O bizim tekrar tekrar sorduğumuz üzere ne zaman geleceklerdir, ya hiç gelmeyeceklerini bilseydik bu hayat nasıl yaşanırdı? Gerçekten yaşanabilir miydi, yaşamaya değer miydi? O kişi gelmediğinde yaşadığımız hayat gerçekten hayat değil midir?

Tek başına tam olmak: Hayatını tamamlaması için dışarıdan geleni bekleme

Öncelikle beklemek konusunu ele almak istiyorum. Neden hayatımızın bir noktasını bir zamanını bir yönünü gelecek olanlara yükleriz? Neden bu hayat evet “tam” olarak bizimken, hayatımızı biz yaşamak ile yükümlüyken, “bir başkası” ile kendimizi tanımlamaya çalışırız? Bu çok önemli bir ayırımdır, hayatımızın akışı aslında sadece ve sadece bizlere emanet edilmiş olandır. Bizler “diğer” kişinin varlığı mevcut olsa bile kendi seçimlerimizden, kendi hayat yolumuzdan, kendi akışımızdan sorumluyuz… Neden bunu unuturuz? Cevap aslında istesek de istemesek de oldukça açık; kendi hayatımızın sorumluluğunu sonuna kadar alamadığımız için.

Bana ulaşan sorularınızda “dışarıdan” beklenen olmadığından yakınıyorsunuz ve birçok kişi de aynı yakınmayı paylaşıyor… Burada çok ince bir çizgimiz var. Evet, bir hayat arkadaşı veya bir arkadaş istememiz sorun değildir. Fakat bizler bu istek ile bugün, şimdide, şu anda yaşamakta olduğumuz hayatlarımızı değersizleştirmekteyiz. Bugün yapabileceklerimizi tüm muhteşem potansiyelimizi ve içimizdeki gücü yarın gelecek olana, yarın yapacaklarımıza yarın sadece “o” kişi hayatımızda var olursa yapmak istediklerimize odaklarız… Oysa unutmaktayızdır her kim her nasıl her ne kadar yanımızda olursa olsun, bu yolu “tek başımıza” yürürüz… Bu yüzden bugün tek başımıza, kendimizle, kalbimizle, varlığımızda yaptığımız her şey eşsiz bir kıymettedir. Tek başımıza yürümeye cesaret ettiğimiz her yol ve her an çok ama çok özeldir. Sırf bir diğer kişinin varlığı o yolu özel yapacak olan değildir. Hayatımızda özel olan bu hayatın içerisinde var olan kendi varlığımızdır…

Şimdi gelin bir basamak daha ilerleyelim, neden geldiğinde düşlediğimiz gibi olmuyor? Soru aslında içerisinde cevapları da barındırmaktadır. Cevabımız açıktır; bizler tek başımıza tam olamadığımızda, yanımıza artı olarak eklenmekte olan bizi tam yapmaya ne yazık ki yetmeyecektir… Bir ağaç düşünelim gerçekten özünde bir ağaç olmak için diğer bir ağcın varlığını bekler mi? Meyve vermek için yeşermek için diğer bir ağacın yanına gelmesine ihtiyacı var mıdır? Bir çiçek düşünelim güzelliklerini “arı gelecek” bal için kendisine ulaşacak diye mi sunar? Bir çiçek sırf bir diğer çiçek bakacak veya yanına gelecek diye mi eşsiz mavi renkte açar? Bu onun özüdür onun varlığıdır…

Tek başına tam olmak: Hayatını tamamlaması için dışarıdan geleni bekleme

Düşlediğimiz gibi olmamak kısmına geçelim şimdi de… “Olmasını” beklediğimiz tam olarak nedir? Bizler kendi özümüzün kendi varlığımızın kendi bütünlüğümüzün farkında değilken, başkasının varlığı ile birlikte bunu öğrenebilmemiz mümkün müdür? Bir ilişkinin gerçek bir ilişki olabilmesi için her iki bireyin de tek başına gerçekten var olabilmesi, tek başınalıklarında bir tam oluşturabilmelerine bağlıdır. Bizler bunun tam tersi bir bakış açısıyla bugün tek başına olduğumuzda tam olmadığımızı düşünürüz. Düşüncemiz muhteşem yaradılışımıza terstir. Doğada ve kainatta her şey tam olarak ve olması gerektiği gibi kusursuz bir tasarım ile yaratılmıştır… Bizler ise dışarıdan gelecek olan ile tam olmayı beklemekteyiz…

Bugün bu yazımda bana eşlik ediyorsanız hayatınızda tanımladığınız bütünlük ve benlik inançlarınıza yeniden bakmanızı dilerim… Dışarıdan gelmesini beklediğiniz nedir? Bir eş, bir sevgili, bir arkadaş, bir akıl hocası, yeni bir kimlik, para, bolluk, varlık, şan şöhret… Bunların sizi “tamamlayabileceğine” mi inanmaktasınız? Ancak onların varlığında hayatınızın tam olacağını mı düşünmektesiniz? Bugün olduğunuz haliniz ile tam olmanız mümkün değil midir? Dışarıdan gelecek olan size bugün kendinizde olmayan ve olamayacağına inandığınız neleri “bahşedebilecektir?”

Bugün olduğunuz halinizle mükemmelsiniz, hep böyle kalın…

 

İlginizi çekebilir: Hayatımızı görmek istediklerimizle görmek: Perspektifinizi siz belirleyin

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam