Tek başına ayakta kalabilmek: Anne, babandan değil, kendinden doğduğunu hatırla

Anne-babandan doğmadın!

İnsanlık, sabitlik ihtiyacından kurtulup bütünü algılayıncaya kadar bir anne ve bir babadan doğmaya devam edecek.
Kendi sorumluluğunu alıncaya, tüm genlerine bunu işleyinceye kadar birinden doğup, yaşadıklarının bir kısım sorumluluğunu da onlara devredecek.
Yaşamın tamamının güvenli olduğunu anlayıp, bu yaşam dediğimizin bize saldıran vahşi bir kurt olmadığını anlayana kadar çıktığı deliği görmek isteyecek. O deliği hep görecek ki kendi varlığına inanacak…

Var olmak dediğimiz şeyin gözlerimizin yeteneğinden, düşüncelerimizin seslerinden ibaret olmadığını anlayıncaya kadar, insan başına onu doğuranları gardiyan edecek.

Ta ki, tanrı çocuğu olduğunu, tüm varolmuşların aynı dölün yavruları olduğunu anlayana kadar…
O zaman doğuma, doğurmaya ihtiyaç olmayacak.
O zaman var olduğunu bilip, olmak istediği yerde, olmak istediği zamanda, olmak istediği bedende gözlerini açıp yürümeye başlayacak.

İnsan evladı, kendi yaşam sorumluluğunu alıp bir oyun içinde kendi özelliklerini, sınırlarını, denediği, geliştirdiği kendi laboratuarının içinde kendisini denediği bir varlık olduğunu anlayıncaya kadar, özelliklerini denemek zorunda, deneyimlemek zorunda bırakacak ve bir başlangıç koyacak kendine bunun için. Bir başlangıç… O başlangıç, öncesi ile kafanı yormaman için olan o başlangıç: Doğum!
Sadece merak edenler için ise öncesinin kapısını açacak.
Anahtar: Sadece bir soru.
Doğumdan öncesine geçmek için ihtiyacı olan tek şey bir soru.

Doğum kapısı.
Başında iki gardiyan.
Her şeyin sorumlusu ve ayarlayıcısı.

Beni uyandırın! Orada uyur kalırsam, beni uyandırın. Neden geldiğimi hatırlatın.

Uyandırırlar.
Kapıdakiler bu yüzden varlar. Sen hatırlayınca onlar bırakırlar gardiyanlığı ve izlemeye başlarlar.

Dönüp baktığında bilirsin, onlardan doğmadın.
Onlar senin projenin, senin kendi deneyinin denetleyicileri, kontrolcüleri…

Onlardan doğmadın.

Sen kendinden doğdun.
Aslında hiç doğmadın.
Nasıl ölüm yoksa, doğum da yok…

Tüm sorumluluğu üzerine alana kadar, hislerini bir su gibi kullanıp hislerinin “okur-yazarı” olana kadar, tek başına ayakta “bağımsız” kalana kadar doğumlar ve ölümler bu dünyanın gerçeği olarak sürüp gidecek…

İlginizi çekebilir: Yaşamın sanatçısıyız hepimiz ve yaşam tuvalinde her duyguya yer var

Esra Uyman
Lise yıllarında başlayan kişisel gelişim, ruhsal gelişim ve metafizik konularına duyduğu yoğun merak onu yurt içi ve yurt dışında birçok özel eğitim çalışmalarına katılmaya ... Devam