Tavşan deliğini keşfetme zamanı: Çocukluk yaralarınızı şefkatle iyileştirin
Dürüst olmak gerekirse son dönemde Johnny Depp’in eski eşi Amber Heard ile mahkemelik olması ve her bir ayrıntının bu kadar açıkça gözümüze sokulması beni düşündürmeye başladı!
Hayır! Bu yazı kim haklı, kim haksız yazısı değildir!
Bu yazı büyük resimde nedeni bile bilmeden dâhil olarak kimlik bulduğumuz varoluşumuzun kendini bulma serüvenini anlamlandırma üzerinedir. (Geçen haftaki yazımı okumadıysanız buradan okumanızı öneririm. Çünkü aslında onun üzerine bu yazıyı okumak bazı şeyleri daha anlamlı kılacaktır.)
Dürüst olmak gerekirse Johnny Depp’i mahkemede görene kadar neler olduğundan haberim yoktu. Bir kere araştırınca da algoritmanın azizliğine uğradım. Ve izledikçe kendi hayatımızdaki seçimleri ve bunların yarattığı kelebek etkisini düşündüm.
Varoluşumuzun çekildiği her suret, en derinde kendimizi bulma yolculuğunun bir parçasıydı. (Ama evet, o vahşi deneyimlerin içinde yaşarken pek öyle gelmiyordu.)
Tekrar Johnny Depp’e dönersek… Johnny Depp’in küçükken anne ve babasıyla kurduğu yaralı ilişkinin büyüyünce sağlıksız ilişkileri çekmesine şaşırdık mı? Öyle bir girdabın içinde yolunu kaybediyor ki, sağlıkla veda etmesi bile mümkün olmuyor!
Haydi, itiraf edelim, hepimizin içinde bir Johnny Depp var! Çoğu zaman yönelimlerimizi ve yaralarımızı bilmeden sürüklenip duruyoruz! Sonra da diyoruz ki, “Yaşam bana karşı!” ” Neden bu benim başıma bu geliyor?” “Neden, onun gibi mutlu olamıyorum?”
Sonra koşturmaya başlıyoruz! Kimseler görmesin diye kapatıyoruz, susuyoruz, yok sayıyoruz ama canım hayat bu oyuna kanıyor mu?
Tabii ki hayır ve bir sonraki adımı daha da sert oluyor!
Ve o girdabın içinde bir yaşamı harcayarak maalesef bu hayata veda ediyoruz ya da şanslıysak kendi üzerimize çalışmaya başlayarak, tavşan deliğinin ne kadar derin olduğunu idrak ediyoruz.
Tavşan deliklerimizi bulmak ve bu tünelde yavaş yavaş ilerleyebilmek varoluşumuzun kendini bulma yolculuğunda ilk adımı…
Ne zaman iyileşiriz?
Bu sorunun peşinde koşturmayı bıraktığımızda iyileşiriz. İyileşme fikrinden özgürleştiğimizde iyileşiriz. Evet, büyük dilemma gibi geliyor ama hayatın kendisi de öyle değil mi?
Vakti geldiğinde, arkamıza bakacak gücü bulup her bir anıyı olduğu gibi kabul etme cesareti bulduğumuzda, içeriye ışığı da davet etmeye başlıyoruz. Leonard Cohen’in dediği gibi, “Her şeyde bir çatlak var, ışık böyle içeri girer!”
Peki, ne yapalım?
Tüm seçimlerini, tüm yaptıklarını ya da yapamadıklarını kabul etmek, aslında tüm yaşam yolculuğunun sağlıkla ilerlemesinin anahtarıdır.
Bu yolda kaynaklar geliştirmek (size iyi gelen şeyler yapmak) ve olduğunuz gibi kabul görerek kucaklandığınız birinin varlığı (dost, sevgili, terapist, ev hayvanı) tavşan deliğinize doğru yürürken size can suyu olacaktır.
Böylece kaçmadan, hissettiğiniz her duyguya olabildiğince yaklaşabilecek ve kendinize yabancılaşmadan yaralarınızdan bağımsız seçimler yapabileceksinizdir.
Yaşayan, nefes alan “o” yaşama yakın dur.
Yaşama yakın dur.
Atan o kalbe yakın dur.
Yaşama yakın dur!
Bazen yaklaşmak daha kolay olacak, bazen daha zor olacak.
Yaklaşmak istemeyen o haline de yakın dur.
“Ama nasıl olacak ki?” diyorsan, merak etme, 14 milyar yılık evrende bu soruyu soran ne ilk ne de son kişisin.
O zaman da soruya yakın dur.
Zaman ver, bir günde tohum, ağaç olmuyor.
Bekle, dram yaratmadan bekle.
Eninde sonunda cevap belirecek ya da soru anlamsızlaşmaya başlayacak.
Bir mesaj, bir yazı, bir telefon, bir gülümseme…
Seni yaşama düşürecek.
Seni yaşamla birleştirecek.
14 milyarlık Büyük Zekâ’nın bilgeliği her nefesinle seni kutsuyor.
Yaşama yakın dur,
Her nerede, ne oluyorsa yaşama yakın dur…
İşte orası onunla birleştiğin yerin ta kendisi.
İşte orası tavşan deliğini bulacağın yerin ta kendisi.
İşte orası, tavşan deliğinden çıkış yolunu bulacağın yerin ta kendisi.
İşte orası YAŞAM.
Hepimiz, bu kalbi atan varlığın yaptıklarından/ yapamadıklarından/ aileden getirdiklerinden/ fazla aldıklarından/ hiç alamadıklarından sorumluyuz.
Ve sorumlulukla ne yaptığımız bu filmin kahramanı mı, kurbanı mı olduğumuzu belirliyor.
Geç olmadan buna karar vermeye ne dersiniz?
“Yapacağınız en büyük sevgi kucaklaması, kendinizi bütünüyle kucaklamaktır. Sonra tüm evreni ve içindeki her şeyi ve herkesi kucakladığınızı fark edeceksiniz.” Adyashanti
İlginizi çekebilir: Her sabah yeni bir şans: Yeniden başlamayı dener misin?