dummy

Tatil kafası: Şimdi, baltaları bileme zamanı olabilir

Dinlenmek…
Mola vermek…
Uzaklaşmak…
Her gün yaptığın onca işin hatta rutinlerin dışına çıkmak bir kaç günlüğüne de olsa nasıl da yenileyici oluyor…
Her sabah ettiğin kahvaltı ne saati ne de içeriği belli olmadan saat kaçta nerede ne yapacağını bilmeden. An ne getiriyorsa ona açık olarak. Planlamadan her dakikayı.
Eskiden hızı marifet sayardım. Hani şu leb demeden leblebiyi anlamayı, bir koltukta üçer beşer karpuz taşımayı.
Şu günlerde ise yavaşlamaya çalışıyorum ve aslında yavaşlamanın daha da zor olduğunu deneyimliyorum.
Yavaşlayınca ne mi oluyor?
Daha anda oluyor insan.
Kendiyle, hisleriyle, bedeniyle, ihtiyaçlarıyla daha temasta.
Aceleden eskiden vakit bulamadığım ve hatta zaman zaman kaçındığım bir temas bu. Vakit yoktu ki ben ne istiyorum , ‘ne hissediyorum’u düşünmeye..
Yanlış anlaşılmak istemem; daha mutlu, daha pozitif falan değil, sadece ne var ise onunla temasta olmaktan bahsediyorum; yani bir an parçalı bulutlu sonrasında belki yağmurlu. Eleştirmeden yargılamadan ne ise o…
Ay ne harikayım”
“Ne de iyi yaptım”
“Hah şunu da halledersem benden iyisi yok”
“Sırada ne var?”
“Ne yaparsam yapayım olmuyor”
“Amma beceriksizim”
Geçen sefer yaptığım hataları yapmamalıyım”
İç sesimi ana getirmeye çalışıyorum bir süredir: geçmişten ve gelecekten kurtarmaya niyet ederek.
Geçmişi sürekli kutlamak ya da pişmanlıklarından kaçmak ne kadar hizmet etmiyorsa geleceğe karşı kaygılar da o kadar etmiyor.
İyisi mi yavaşlayıp ana bakalım… Şimdi, şu an neredeyim? Nasılım? Ne hissediyorum?
Fark etmeye ve kabul etmeye hazır mıyım?

dummydummy

2019 yılında yazmışım bu yazıyı. Öğretmen olarak çalıştığım okuldan ayrıldığım yıl.

Dinlenmenin sadece yaz tatillerine özgü bir şey olduğunu düşünerek geçirdiğim 25 yılın ardından yine bir yaz günü yazıyorum.

Mola almanın, durmanın tembellik ve yetersizlikle ilişkilendirildiği, üretkenliğin taçlandırıldığı bir dönemin insanı olarak inanç kalıplarımı kırmaya niyetliyim.

Acaba neden insanoğlu üretkenliği kendi iyi olma halinin üstünde görür?

Kendi değerini ürettiğinde görüyor da ondan! Ancak bu şekilde görüldüğünü sanıyor. Durmak dinlenmek sanki o arenadan çekilmek gibi. Havlu atmak, pes etmek gibi. Mola olduğunu bilsen de iç sesinin sen durdukça devam edenler seni geçiyor, geride kalıyorsun, atı alan Üsküdar’ı geçti gibi “cesaretlendirici” fısıltıları yorulsan da sıkılsan da bıksan da seni aktif tutuyor.

Ne saçma değil mi? Hasta edebiliyor insan kendini üretemediğinde – ya da yeterli üretmediğinde. (kime göre yeterli o da ayrı konu!)

Halbuki ne kadar basit bir denklem. Gündelik sıradan işlerde molanın olumlu etkisini görebiliyoruz. Sudoku çözerken bir nefes alıp iki tur atıp tekrar eline aldığında uzun süre bakıp da göremediğin ipuçları gördüğünü fark etmişsindir. Bu sadece sudoku, yapboz gibi eğlencelikler için geçerli değildir tabii. Mola almak bakış açını değiştirmene, enerjini yeniden doldurmana, odağını güçlendirmene fırsat sağlıyor. Yine de tüm bu faydalarına rağmen huzurla mola alamadığımız oluyor.

Bilmek yetmiyor demek ki…

Üstüne gitmek gerek.

Bakış açımızı değiştirmek: mola almayı, dinlenmeyi ve hatta durmayı stratejik bir hamle olarak değerlendirsek izin vermek daha kolay olur mu?

Çok sevdiğim bu hikaye ile hem sizi hem kendimi düşünmeye davet ediyorum:

Bir zamanlar bir köyde iki oduncu yaşarmış. Aralarında hangisinin daha iyi bir oduncu olduğuna dair tatlı bir çekişme yaşanırmış. Günlerden bir gün odunculardan biri diğerine “Gel artık şu işin bir adını koyalım.” demiş. “Bir yarışma düzenleyelim. Hangimiz bir gün içinde en çok odunu keserse, o bu köyün en iyi oduncusu olsun.”

Ve ertesi gün yarış başlamış. Her iki oduncu da hızlıca işe koyulmuş. Yaklaşık bir saat durmaksızın odun kestikten sonra odunculardan biri durmuş. Baltasından gelen ses gelmez olmuş. Bu sessizliği fırsata çevirmek isteyen diğer oduncu işine devam etmiş. Belli ki diğer oduncu yorulmuş ve dinleniyormuş. 15 dakika sonra tekrar ses gelmeye başlamış. Avantaja geçtiğini düşünen oduncu yorgunluğuna rağmen tam gaz devam etmiş. Bir saat sonra yine diğer oduncudan ses gelmemeye başlamış. 15 dakikalık bir sessizlik. Belli ki bu oduncu her yorulduğunda dinlenmeyi seçiyor diye düşünmüş kan ter içindeki hiç durmadan çalışan oduncu. “Ben kazanacağım! Bu köyün en iyi oduncusu benim ve bugün bu ispatlanmış olacak.” diye düşünmüş. Bu motivasyon ile odun kesme işine devam etmiş. Gün boyu aynı şekilde bir tarafta saat başı 15 dakika sesi soluğu kesilen bir oduncu diğer tarafta durmaksızın çalışan kan ter içinde bir oduncu.

Güneş batarken yarışı bitirmişler. Ve herkesi şaşırtan bir sonuç çıkmış ortaya… Kan ter içinde durmaksızın çalışan oduncu hiç de sandığı gibi en çok odun kesen olmamış. Köyün “en iyi oduncusu” lakabını diğer oduncuya kaptırmış.

Nasıl mı?

Siz de meraklanmış olabilirsiniz… 

Bu kadar çaba, bu kadar emek, bu kadar alın teri… Boşa mı gitmiş yani?

Merakla ve hatta şüpheyle yaklaşmış diğer oduncuya ve sormuş: “Nasıl yaptın? Nasıl benden daha fazla odun kestin? Aklım almıyor… Her saat başı dinlendin. Benden çok daha az çalıştın ve kazanan sen oldun!”

Diğer oduncu sükunetle dinlemiş ve şöyle demiş:

“Sevgili kardeşim ben o 15 dakikalarda sadece dinlenmedim; bir yandan da baltamı biledim!

Tatil kafası belki de baltaları bileme fırsatıdır ne dersiniz?

İlginizi çekebilir: Nesiller arası farklara engel olamasak da çatışmayı önleyebiliriz

Aylin Geron: Ben Kimim? Yaşam boyu öğrenci, öğretmen, eğitmen, koç, danışman, mentör, yazar FMV Özel Işık Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatı Mezunuyum. Lisans eğitiminden sonra Sabancı, Harvard, Universiteit Leiden gibi seçkin kurumlardan eğitimler aldım. Detayları https://aylingeron.com/hakkimda/ bulabilirsiniz. Hayatıma yön veren en önemli değerlerden biri fayda sağlamak. Öğrenciyken arkadaşlarıma, çevremdeki çocuklara öğrendiklerimi paylaşarak başladım. Mezunu olduğum okula İngilizce öğretmeni olarak geri döndüğümde de çocuklarla ve gençlerle birlikte bu değerimi yaşatmaya çalışıyorum. Onlara fayda sağlarken ben de onlardan çok şey öğreniyorum. Her zaman öğrenmeye, değişime, yeniliğe meraklı ve hevesli oldum. Kendimi tanıma yolculuğuna çıkışım özgürlüğe verdiğim önemi ve yaşam tutkumu fark ettirdi: Öğrenme aşkı. Gençlerle öğretmenlikten öte bir yerlerde buluşma arzum ile önce 201eğitim ve öğrenci koçluğuna yöneldim. Ebeveyn koçluğu, DEHB koçluğu, mindfulness derken bilinçdışı ve Jung koçluğu ile tanıştım. Halen çocuklarla, gençlerle, ebeveynlerle ve hayatına değişim getirmek isteyen insanlarla işbirliği içinde çalışıyorum. Ben büyürken çevremi de büyütmek.. İşte mottom! İletişim: aygeron@gmail.com

Anne evi rahatlığında seçimler: Anneler Günü’ne özel içinizi ısıtacak hediye önerileri

“An-ne”; iki hecesine dünyaları sığdıran; güven, sıcaklık, huzur, sevgi ve daha nice güzel duyguyla bizleri kucaklayan, yorgun günlerin ilacı, mutlu anların ortağı, düştüğümüzde koştuğumuz, sevincimizi ilk paylaştığımız o eşsiz kahraman. İki hece ama içinde bir ömür saklayan… Anne demek bir evin kalbi demek, sevgiyle hazırlanmış sofralar, kahve fincanında biriken mutlu anılar, bir koltukta kurulan huzur, sıcak bir evin rahatlığı demek. Çünkü bir annenin dokunduğu her şey, dünyayı biraz daha yaşanır kılar. İşte bu yüzden Anneler Günü yaklaşırken bu yıl onlara sadece bir hediye değil, hissettirdikleri o tarifsiz sıcaklığı, huzuru, ‘anne evi rahatlığını’ hediye etmek gerek. Ne de olsa her şeyin en iyisini, güzelini, rahatını, konforlusunu hak eden onlar.



Geçmişten günümüze dönüşümler geçirmiş olsa da bu özel ve anlamlı günün değişmeyen en önemli özelliği, kalbimizde ayrı bir yeri olan annelerimizi onurlandırmak için bir fırsat sunuyor oluşu. Şüphesiz ki annelerimizin bize kattığı güzellikleri bir güne sığdırmak mümkün değil ama bu özel günde özenle seçeceğimiz küçük bir hediye, onların bizim için ne kadar değerli olduğunu hissettirmek için şahane bir fırsat olabilir. Önemli olan, seçtiğimiz hediyeye sevgimizi katmak; tıpkı onların her lokmaya, her bakışa kattığı sevgi gibi. İşte birkaç sıcak öneri:

‘Anne kucağı’ gibi: Konforu eve taşıyacak hediyeler

Anne kucağının o benzersiz sıcaklığı, en zor zamanların bile en güzel ilacı değil mi? Ve evet aslında hiçbir hediye tam anlamıyla o sıcaklığı vermeye yetmez ama yine de biraz da olsa yaklaşabilir. Film keyfi için sıcacık ve yumuşacık bir battaniye, polar bir sabahlık, rahat terlikler, evin her köşesini anne sıcaklığına büründürecek ev tekstili ürünleri, yastıklar, kırlentler ve çok daha fazlası ile annelerinize bu Anneler Günü’nde huzur ve konforu hediye edebilirsiniz.

‘Anne eli değmiş’ gibi: Kişisel bakım ürünleri

Annelerimizin dokunduğu her yeri güzelleştirdiği aşikar… ‘Anne eli değmiş gibi’ dendiğinde her ne kadar lezzetli yemekler akıllara gelse de, bir atkının düğümünde, bir buklenin düzeltilmesinde de aynı özen var. Bazen son bir anne dokunuşu her şeyi bambaşka yapabilir. Annenizin kendisine de en az başkalarına gösterdiği kadar şefkatle ve özenle yaklaşması için kişisel bakım ürünlerinden şahane hediyeler seçebilirsiniz. Parfümler, cilt bakım ürünleri, saç şekillendiriciler, makyaj setleri ve çok daha fazlası bu özel günde annenizin yüzünde güller açtırabilir.

‘Annemin tarzı’ gibi: Zamansız, şık ve özel parçalar

Bazı parçalar vardır, bize hep annemizi hatırlatır. Onun yıllardır severek taşıdığı bir fular, özel günlerde takındığı bir broş ya da gençliğinden kalma bir ceket… Şimdi, o hatıraların yanına çok daha özellerini eklemenin tam zamanı. Zarif elbiseler, şık altın takılar, birbirinden güzel aksesuarlar, rahat ayakkabılar, yazlık kombinlerini tamamlayacak parçalar ve çok daha fazlası Anneler Günü’nde harika hediyelere dönüşebilir.

‘Anne sofrasından fırlamış’ gibi: Sofralara renk ve lezzet katan detaylar

Anne sofrası; her tabakta ayrı bir hikaye, her kasede ayrı bir emek ama hepsinde aynı lezzet. Kimi zaman dört gözle beklenen bayram sofralarının, kimi zaman okuldan eve dönüşte karşılayan leziz yemeklerin yıldızı annelerin sofralarını daha da güzelleştirecek, mutfakta geçirdikleri zamanları kolaylaştıracak pratik ve şık ürünler harika hediyeler olmaz mı? Şık yemek takımları, renkli masa örtüleri, kahve makineleri, mutfak robotları, airfryer’lar ve çok daha fazlası tek bir tık uzağınızda.

Pazarama’da ‘anne evi rahatlığında’ alışveriş

Annenize hissettirmek istediğiniz tüm bu duygular, bir hediyeye sığabilir mi? Belki tam olarak değil, ama Pazarama’da, onun kalbine dokunacak seçenekler sizi bekliyor.

Pazarama, binlerce ürün seçeneği, avantajlı fiyatlar, çok kanallı erişim imkanı ve güvenli ödeme alternatifleriyle size anne evi rahatlığında bir alışveriş deneyimi sunuyor. Bir hediye seçin, içine sevginizi katın ve annenize onu ne kadar çok sevdiğinizi bir kez daha gösterin. Aradığınız her şey Pazarama’da.

Ayrıca Anneler Günü’ne özel şahane kampanyalar da sizi bekliyor. Pazarama üzerinden yapacağınız 750 TL ve üzeri alışverişlerde geçerli “HEDIYE125” kupon kodu ile 125 TL indirim fırsatı yakalayabilir, eğer Pazarama Plus üyesi iseniz aynı tutardaki alışverişleriniz için “PLUS200” kupon kodunu kullanarak 200 TL’lik özel indirimden faydalanabilirsiniz. Hepsi ve daha fazlası için hemen tıklayın, tam anneme göre’ diyeceğiniz hediyeleri kaçırmayın.  Her şeyin en iyisini hak eden anneler için, bu Anneler Günü’nde sadece bir hediye değil, bir “teşekkür” armağan edin.

*Bu yazı Pazarama katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale
whatsapp