Taştan başını uzatan bir filizin düşündürdükleri: Hayat her zaman kendi ritminde akar
Bir süredir sabah uyandığım ilk bir saat telefon, televizyon gibi dijital aletlere hiç yanaşmıyorum. Bilgi kirliliğinden uzak, temiz bir şekilde başlıyorum günüme. Zihnim, henüz dışarıdan bombardımana tutulmadığı için daha temiz, daha net görüyorum etrafımı. Bu sabah günüm yine bu şekilde başladı. Uyandım, suyumu içtim ve sonra içimden geldi, kalktım salondaki koltuğa yerleşip dışarıyı izlemeye koyuldum.
Kalbim yeşilin içine yerleşirken dikkatimi çekti: Taş verandanın içinden kendisine bir yol bulup gökyüzüne doğru uzanmış olan küçük yeşil. Bir süre öylece bakakaldım ona. Üzerine bir sürü beton, şap, ilaç vb. dökülen bir noktadan nasıl da uzatabilmişti kafasını dışarıya doğru?
Kendi yolunu bulmuş hayata bağlanmıştı. Endişelenmemiş, bir yol bulabilecek miyim acaba diye panik yapmamış, aksine kendisini güven ve teslimiyet içerisinde hayata bırakmış ve nefes almaya başlamıştı. Eğer o çiçeğin orada, içerilerde bir yerde olduğunu bilseydim önceden, çok yüksek ihtimalle: “Acaba gelebilecek mi? Nasıl çıkacak ki oradan? Bir şey yapmalıyım! Ya çıkamazsa oradan? Uzun zaman oldu hala çıkamadı, demek ki öldü” diye binbir endişe, beklenti, panik, öfke, hayal kırıklığı ve sonsuz dramanın içerisinde kaybolurdum.
Sonra düşündüm ki, ben onun için istediğim kadar endişeye, beklentiye gireyim, tepkilerim ne olursa olsun, bu onu hiç etkilemeyecekti. O, ben ne yaparsam yapayım kendi bildiği yoldan kendi zamanlamasında ve kendine özel hızında, kendi bildiği gibi rahat bir şekilde çıkacaktı yine.
Küçük yeşilin sadece kendi yoluyla ilgilendiğini hissettim o an çok net bir şekilde. Birçoğumuzun aksine onun tek baktığı kendi yoluydu; çevresindeki herhangi bir şeyin duruşuyla, tepkisiyle veya herhangi bir şeyiyle ilgilenmiyordu. Birileri onu bekliyor mu, beklemiyor mu, ne düşünüyorlar; bunların hiçbirine ne baktığı vardı, ne de duyuyordu. Tüm dikkati sadece kendisinde, gözleri sadece kendi hayat yolundaydı.
Küçük yeşil, o mağrur duruşuyla bana çok da güzel hatırlatmıştı: Tepkilerimizle tek yaptığımız kendi hayatımızı sıkıştırmaktı. Hayat, zaten kendi akışında akmaya devam ediyor ve hep de kendi bildiği gibi akmaya devam edecekti. Yaşama açılan kilit evrene güvenmek ve teslim olmaktan geçiyordu. Evrene olan aşktı nefes olan, can katan. Evrene olan inanç, güven, saygıydı yaşamda hafiflikle, rahatça akmamızı sağlayan.
Teşekkür ederim küçük yeşil. Bana bu sabah hatırlattığın bu muazzam bilgi için. Seni seviyorum. Hep bildiğin gibi var ol. Aşkla…
İlginizi çekebilir: Bir bahçenin öğrettikleri: Acele etmeden, sallanmadan, tam doğru zamanda olmak