Tarihi yapıların dokusu ve doğanın mucizeleri bir arada: Küçük, mütevazi ve büyüleyici ülke Siem Reap
Uzak doğu ülkeleri arasında adını yeni duyurmaya başlayan ve tarihi güzellikleriyle büyüleyen Siem Reap birkaç gün ayırıp zevkle gezebileceğin küçük ve ucuz bir yer.
Kamboçya’nın simgesi Angkor Wat Tapınağı
Siem Reap’a uğradığında tabi ki görmen gereken ilk yer ülkenin bayrağında yer alan ve dünyanın en büyük tapınağı olarak bilinen Kamboçya’nın simgesi “Angkor Wat Tapınağı”. Bu tapınağı ve etrafındaki diğer tarihi yerleri gezip zamanda yolculuk yapmak için bir gündüzünü ayır. Güzel bir gün geçirmek için yapman gereken en kritik hamle bir gün önceden seni gezdirecek tuktuk şoförüyle anlaşıp sabah erken saatlerde yola çıkmak. Böylece saat 11’den sonra kalabalıktan adım atamayacağın bu harika tapınağı sakinken gezip tadına varabilirsin.
12. yüzyılda o zamanların en büyük imparatorluklarından biri olan Khmer Krallığı tarafından inşa edilmiş olan bu yapı dünyanın en büyük tapınağı olarak biliniyor.
Zaten ağaçların arasında tuktukla ilerlerken uzaktan kendini gösterdiğinde bu yapıya kilitleneceksin; sanki zaman anlamını yitirmiş, zamanda yüzlerce yıl geriye, tapınağın en şaşalı zamanlarına gitmişsin, iki yanında ona eşlik eden palmiye ağaçları ve önündeki küçük gölle birlikte sana gövde gösterisi yapıyor. Tapınağın görkemine hayran bir şekilde gezerken detayları fark edip daha da etkilenmemek mümkün değil. Tapınağı çevreleyen duvarların her birinde o zamanların önemli olaylarını anlatan kabartmalar yer alıyor, bol bol savaş tasvirleri ve filler mevcut.
Eğer Angkor Wat’ın büyüsünden kurtulamadıysan daha da masalsı halini görmek için burada gün doğumunu izlemek için bir plan yapabilirsin. Bunun için tuktuk şoförüyle seni ertesi sabah gün doğmadan çok önce Angkor Wat’a götürmesi için anlaşıp erkenden gidip önlerden yer kapmalısın. Sonrasında kendini Angkor Wat’ın kulelerinin arkasından doğan güneşin renklerine, gölün üstünde oluşturduğu renk geçişlerine bırakabilirsin.
Khmer Krallığı’nın başkenti Angkor Thom
Tapınak gezine Khmer Krallığı’nın başkenti olan “Angkor Thom” ile devam edebilirsin. Angkor Wat’tan hemen sonra krallığın ana şehri olarak inşa edilen bu yapı birçok insana ev sahipliği yapmış. Fakat Angkor Thom tarihi şehrin tam göbeğinde yer alan Bayon tapınağı ile tanınıyor, çünkü bu tapınağın çok etkileyici bir mimarisi var. Bayon Tapınağı’nın 4 köşesi, 4 tarafı 4 farklı dev yüz heykelinden oluşan kulelerle çevrili. Yani koşup tapınağın tepe noktasına çıktığında mutluluk ve huzurla aydınlanmış dev yüzler tarafından etrafının çevrildiğini görüyorsun.
Bir yapıdan diğerine koşturup o hiç tanık olmadığı zamanları hayal ederken yorgun düşüyor tabi insan. Angkor Wat etrafındaki koşturmanın arasında yol kenarlarındaki ağaçların altına kurulmuş standlarda mola verebilirsin. Taze meyveler, soğuk hindistan cevizi suyu gibi serinletici şeyleri bulabileceğin bu alanlarda bu coğrafyaya özgü özel pirinç kağıdına yapılmış resimler de çıkabilir karşına. Ya da fillerle ağaçların altında kısa bir tur atabilirsin.
Dev ağaçların sarıp sarmaladığı büyüleyici tapınak Ta Prohm
Siem Reap’ın tarihi köşelerini keşfetme gezisinde asla atlamaman gereken yer tabi ki “Ta Prohm”, yani Tomb Raider filminde gördüğün o inanılmaz tapınak. Ta Prom Tapınağı da bütün gün gezdiğin tapınakların zamanında inşa edilmiş, ama doğa bu tapınağa çok da hoşgörülü davranmamış, çünkü gittiğinde önüne çıkan manzara “dev ağaçlar tarafından yenip yutulmaya çalışılan bir yapı”dan başka bir şey değil! İnsanların doğayı nasıl katlettiğinin gittikçe daha çok farkına vardığımız bu zamanlarda o hep duyduğumuz “doğa öcünü alır” cümlesinin en büyük örneklerinden birine şahit oluyorsun şu an; Ağaç tapınağın bazı köşelerini kökleri arasına almış ve bu yapıların üzerinde yükselmiş; tapınağın ağaç dalları arasında kaybolmasından bahsetmiyorum, köklerin arasında kalan bir yapı ve üzerinde yükselen dev ağaçlar canlandırabilirsin gözünde.
Bu yorgun günün sonunda şehre geri döndüğünde Kamboçya lezzetlerini denemek için “Lilypop”a uğra. Kamboçyalı Lily ile evlenip Siem Reap’a yerleşen bir Belçikalı tarafından işletilen bu aile mekânında her şey gözlerinin önünde taze taze hazırlanıyor. Bu samimi ve uygun fiyatlı restoranda, çok lezzetli ana yemekler öncesinde spring roll’u kesinlikle denemelisin.
Küçük bir şehir olan Siem Reap’ı keşfe çıktığında Pub Street isimli küçük caddeden başlayabilirsin. Bu cadde ve etrafındaki sokaklar Siem reap’ın kalbi. Buralar ve etrafında gezerken güzel dükkanlar, restoranlar, cafeler ve her şeyi bulabileceğin pazarları göreceksin. Kamboçyalıların daha yakından tanımak için bu pazarlara uğrayıp günlük hayatları hakkında bilgi sahibi olabilirsin.
“Psar Chas” ya da “The Old Market” ismiyle geçen Pazar şehrin tam göbeğinde ve her gün açık. Özellikle güneşin sıcağından kaçmak istediğin öğle saatlerinde bu üstü kapalı pazarda serinleyebilirsin. Pazarda taze meyve ve sebzelerin yanı sıra kızarmış böcekler, akrepler ve kurbağalar da yenmeye hazır bekliyorlar. Yerel halkın sabah erken saatlerde uğradığı bu pazarda kurutulmuş yiyecekler ve taze yerel baharatlar da var. Eğer bir “köri sever” isen burada her çeşidini bulman mümkün.
Night Market isimli pazar adı üstünde akşamları ve geceleri açık oluyor. Şehirdeki diğer tüm dükkanlar kapalıyken buradan hediyelik eşya alışverişini yapabilir, açsan ayak üstü atıştırmalık bir şeyler bulabilirsin. Old Market’in yanındaki nehrin diğer tarafında ise “King’s Road Market” ve “Art Market” isimli iki pazar daha mevcut. Bu pazarlarda aradığın hediyelik eşyaları pazarlıkla uygun fiyatlara alabilirsin. Özellikle palmiye dallarından örülen çantalar ve hindistan cevizlerinin içinin boyanmasıyla yapılan renkli tabaklar gibi Kamboçya’yı hatırlatacak el yapımı eşyaları burada bulabilirsin.
Eğer el sanatlarına meraklıysan tüm gününü bu pazarlarda yeni şeyler keşfederek geçirebilirsin. Akşam yemeğinde harika lezzetli şeyler denemek istiyorsan Genevie’s isimli restoranı denemelisin, rahatça yer bulabilmek için önceden rezervasyon yaptırmalısın. Lezzetli kokteyllerden birinin yanına Kamboçya’nın meşhur yemeklerinden loklak ya da amok sipariş et. Güzel bir ortam, iyi bir servis ve çok lezzetli bir yemekle günün yorgunluğunu atıp gece için enerji toplayabilirsin.
Siem Reap’ın gecelerinin ne kadar hareketli olduğunu görmek istersen Pub Street’e gitmelisin. Sokaktaki standlardan taze meyve sularıyla hazırlanan kokteyllerden bir tane alıp Pub Street ve etrafındaki sokakları gezebilirsin. Siem Reap’ın en meşhur mekanı Angkor What isimli barda şehirdeki diğer gençlerle buluşabilir eğlenceli bir gece geçirebilirsin.
Siem Reap’ta sakin bir gün geçirmek için nehir kenarında keyifli bir yürüyüşle etrafı keşfedebilirsin. Güne The Hive isimli cafede harika bir kahvaltı ile başlayabilir hemen sonrasında “Wat Preah Prom Rath” isimli Budist tapınağına uğrayabilirsin. Yeni bir yapı olan bu tapınağın mimarisi, özellikle de iç tasarımı ve tasarım için kullanılan renk seçimleri çok güzel. Nehir etrafında son zamanlarda açılmış Avrupai tarzda yerel yemekler yapan mekanları keşfedebilirsin. Sister Srey bunlardan bir tanesi, harika burgerler veya tatlılarından birini deneyebilir, Siem Reap’ta bulması zor olan hızlı internetinin tadını çıkarabilirsin.
Bir diğer seçenek de açık havadaki bahçesinde güzel yerel lezzetleri deneyebileceğin “Peace Cafe”. Buradaki yiyecekler senin siparişin üzerine taze taze hazırlanıyor. O nedenle çok çok acıkmadan önce gitmek en iyisi. Eğer istersen buradaki yoga derslerinden birine de katılabilirsin.
Unutmadan belirtmekte fayda var;
- Kamboçya’nın para birimi Riel olmasına rağmen turistik tüm yerler Doları tercih ediyor. Burada geçirdiğin sürede hiç para bozdurmadan alışveriş yapabilirsin.
- Kamboçya uzakdoğudaki en ucuz ülkelerden birisi, Taze sıkılmış meyve suyu ya da bir porsiyon noodle’ı 1 Dolara alabilirsin. Hatta uzun bir gece eğlencesi sonrası enerjin tükendiyse bir motorun seni hosteline bırakması için ödeyeceğin ücret de pazarlıkla 1 Dolar kadar cüzi bir rakam olabilir.
İlginizi çekebilir: Bali’nin ortasında, dağların tepesinde, palmiye ağaçlarının arasında: Ubud