X

Tamamlanmayı bekleyen sen; “tamam” demek “sen” demek

Hepimizde vardır aynı beklenti… Biri gelsin isteriz; öyle bir kişi ile karşılaşalım ki biz ne değilsek onda bizde olmayan her şey olsun… Örneğin cesaretimiz mi yok, o çok cesur olsun isteriz. Örneğin aksiyona mı geçemiyoruz, yani hayatımızda düşlüyor fakat gerçekleştirmek için adım mı atamıyoruz, bu kişi gelsin ve bize tüm o düşlediğimiz biricik adımlarımızı atmakta yardımcı olsun isteriz…

İşte biz bu muhteşem “ihtiyaç” halini “tamamlanmak” düşüncesi, isteği veya diğer bir deyişle “tam olmak için beklemek” hali olarak tanımlıyoruz. Tanımlıyoruz da ben bugün sizinle birlikte bir bakalım istiyorum, biz tüm bu “oldurulacakları” dışarıda ararken, aslında kendimize neler yapmaktayız? Yani, bir başkasına yüklediğimiz bu “kocaman bir kurtarıcılık” hali, aslında bizi hayatımızın iplerini elimize almak sorumluluğumuzdan mı sıyırmaktadır?

Öncelikle “tamamlanmak” arayışımız dediğimizde evet hepimizin aklına ikili ilişkilerimiz geliyor. Fakat bu arayış günlük hayatımızda, iş ilişkilerimizde ve hatta yaptığımız her tercihte tezahür edebilir. Örneğin bir iş yerinde çok uyumlu çalıştığımız bir yöneticimiz olur. Uyum kavramı siz onun ihtiyacını tamamladığınızda ve o da sizin bir yöneticiden beklentilerinizi karşıladığında oluşmaktadır. Siz bu anlamda, motivasyon ile çalışırken bu kişinin öngörüleri, yöneticiliği ve aslında yönlendirmesi ile “tamamlanmış” olduğunuzu, tam olduğunuzu, yani bir diğer anlatımla “tam anlamıyla olduğunuzu” hissediyorsunuzdur. Bu belki farkında olmadığınız bir ihtiyacınızdır ki bunu ancak şu gibi durumda anlayabilirsiniz; farklı bir iş yeri hayal edelim. Aynı iletişimin oldukça kopuk olduğunu ve sizin son derece uyumsuz bir ortamda çalışmaya devam ettiğinizi görelim. Bu koşullar altında siz “tamamlanmamış” hissedeceksinizdir, yani yöneticiniz ihtiyacınız olan yönlendirme, güven hissi ve değer kavramlarını size hissettirememiş olacaktır…

Bu örnekte asıl odaklanmamız gereken “kendi değerimizdir”. Herhangi bir iş yeri herhangi bir yönetici bizim kariyerimizi bizim için yürüyemezler, evet tabii ki yardımcı ve yol gösterici olacaklardır, fakat o bizim sonsuza kadar beklemeye hazır olduğumuz “tamamlanmak” hali biz ancak yine kendi gücümüzü bildiğimizde, kendimize tam bir özgüven ile yaklaştığımızda ve sorumluluğunu alıp kendi kararlarımızı kendimiz verdiğimizde oluşacaktır. Yani biz ancak “tam” olmak haline yine kendimize döndüğümüzde erişebiliriz…

Konumuz tamamlanmak olduğunda önümüze daha zorlu bir başlık çıkıyor tabiiki, ilişkilerimizdeki o mükemmel “tamamlanmak” arayışımız… Bir ilişkiden “tamamlanmayı beklediğimiz” aslında bir “yokluk” bilinci yaratmaktayızdır. Yani bugün burada kendimiz olduğumuzda “olmayan” veya olduramadığımız, tam olmadığımız, şu anda sahip olmadığımız bir şeyin “gelmesini” ve bizi tamamlamasını bekleriz. Sizce bu biz “bu derece yoksunluk” anlayışındayken mümkün müdür? Veya şöyle soralım, bu olsa bile “biz bu yoksunluk bilincinden sıyrılıp var olanın tamlığını bütünlüğünü görmeye” gönüllü olabilecek miyiz?

Sürekli dışarıdan gelecek bir güç beklentisi ile gerçekten aşk olunabilir mi, sevgi bulunabilir mi? Ben hemen sorumuza kendimde yanıt vermek istiyorum kocaman bir “hayır” ile karşılaşıyoruz… İşte ikili ilişkilerimizde de “tamamlanmak” anlayışı bizi ilk olarak muhteşem bir kaybetmek korkusuna götürür… Bu korku ile biz karşımızdakini kendimizden çok daha yüksek bir değere koyarız, özümüzden vermeye başlarız. Biz verdikçe aramızdaki uçurum daha da büyür. Ama işte “o kişi” bizi tamamlıyordur değil mi, hep daha çok vermemiz, daha çok üzülmemiz veya daha çok kendimizi hiçe saymamız gerekir…

Başka neler yaparız, örneğin o kişi bizi “tamamlıyordur” bu yüzden o olmadan hayatımız da var olamaz. Yavaş yavaş tutkun olduğumuz hobilerimizi bırakırız, sonra arkadaşlarımızı belki sonra çok sevdiğimiz tek başımıza alıp gitmek hallerimizi… Ama tabii ki “son derece tamamlanmış” olduğumuz için hayatımızın bu güzelliklerine ihtiyaç duymayız belki de… Sonra ne olur, varsa yoksa o bizi “çok tamamlayan” kişinin hayatı oluverir içimiz dışımız. Ne kendi seçimlerimiz kalır geriye, ne zevklerimiz ne de hayat enerjimiz. O çok “tamamlanmış” olan biz nerededir? Ben cevap vereyim; “silinmiştir” yani hep dışarıdan beklediği, hep dışarıya verdiği ve kendini “dışarıdan tamamlanmak” beklentisine düştüğü için silinmiştir…

Uzun ilişki sürecimde o derece kendimden vermek ve “ancak o kişinin varlığı ile yaşıyor olmak” yani “tam olabilmek” algısına düşmüştüm ki, evliliğimin ertesinde yaşadığım son derece üzüntülü zamanlara rağmen bu beni yine de ayrılık kararı alabilmekte çok zorlamıştı… Adeta “yaşayamam” diye düşünüyordum, çok sevdiğim adam hayatımda olmadan, yaşayamam… Tam olamam, biterim, ne yaparım? Fakat zamanla gördüm ki aslında son derece kendimi sildiğim, kendi değerimden sürekli feragat ettiğim ve kendi zevklerimi adeta unuttuğum bir noktaya gelmiştim… Ve bunları “yeniden tam yapabilmek” için evet çok üzülmüş olsam da hayatıma “tamam” olarak yani tek başıma devam etmem gerekiyordu… “Tamam” olmak, dışarıdaki o çok sevdiğim adamdan değil ancak ben kendi kendime “tamam” olursam yeniden hissedebileceğim bir durumdu…

O zaman gelin hep birlikte Pınar’a soralım, eğer bizleri dışarıdan bir kişi veya bir şey “tamamlamayacaksa” bu içimizde hissettiğimiz “tamamlanmak” ihtiyacımız neden ve bunu ne yapacağız, bununla nasıl başa çıkacağız? Bizler tek yaratıldık, dünyaya tek olarak geldik ve hatta bu evrende hiçbirimizin aynısından bir tane daha bulunmuyor… Bu durumda öncelikle “eksik olmak” yani “tamamlanmamış bir şey olması” anlayışımızı yeniden yorumlayacağız. Sadece ve sadece kendi mükemmelliğimize, bütünlüğümüze ve “tam” olan varlığımıza odaklanacağız… Ve daha sonra beklentimiz, isteğimiz veya “evrenin bize vermesini istediğimiz” şeyi yeniden tanımlayacağız. Burada bir “eksiklik” bilinci olmayacak. Bu tamamıyla “varolan tam” ve bütünün üzerine veya yanına aynen “tam ve bütün” bir güzelliğin gelmesi olacak… Yani biz “tam” olarak diğer bir “tam” ile karşılaşmayı isteyeceğiz.

İşte bizler var olan “bütünlük” halimize odaklandıkça, içimizdeki boşlukların, ihtiyaçların veya “olmuyor” bilincimizin yerini “tam bir denge hali” alabilecektir. Bizler bugün yaradılışımızla tam ve bütün olarak mükemmel olduğumuzu, içimizdeki gücün kutsallığını ve “tamamlanmış” olmanın ancak kendimiz olmakla gerçekleşebileceğini daha derinden anladığımızda hayata daha farklı yaklaşıyor olacağız.

Bugün bu yazımı okuyan sevgili sen “tamsın”, “bütünsün” ve “muhteşemsin”. Dışarıdan beklediğin bir “tamamlayıcı” yok, neye ihtiyacın var ise içinde, sende, sen ne arıyorsan o sensin…

Tamamlanmayı bekleyen sen; tamam demek “sen” demek…

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale