X

Her an yaptığımız muhteşem tercihlerimiz üzerine: Tam doğru ve tam yanlış nedir?

Bazen çok düşünerek karar vermek durumunda kalırız ya da bazen öyle anlar olur ki sadece kalbimizden gelen sesi içimizden geçeni dinleyiveririz. Fakat hepsi ortaktır aslında, hepsi her an gerçekleşmektedir; açıkça karşımızdadır her şey ve bizler “tercih ederiz”.

Bu hafta bana aynı konuda çok fazla soru ulaştı, bugün gelin hep birlikte tercihlerimizi inceleyelim; öncesi ve sonrası olarak, bizi bazen tercih yapmaktan bu kadar çok alıkoyan, korkutan, endişelendiren ve bazen de yaptığımız tercihler ertesinde “doğru mu yanlış mı” diye günler geceler boyu düşünmemize neden olan, dönüp dönüp geçmişe tekrar bakmaktan kendimizi alıkoyamadığımız durumlara sizlerle birlikte daha yakından bakalım…

Öncelikle bir tercih yapmadan önce durumu nasıl değerlendirmemiz gerekir?

Samimiyetle kendimden örnek verebilirim; “seçim yapmak” genel olarak içinde bulunmak istemediğim bir durumdur, fakat hayat bu konuda beni pek fazla dinlemiyor… Örneğin ben boşanma tercihini yapabileceğimi gerçekten hiç düşünmemiştim ama geldiğim noktada seçeneklerimi değerlendirmem gerekti; işte burası çok kritik; “durumu anlamak” ve gönüllü olarak seçenekleri değerlendirmek aşamasına geçmek…

Eğer bizler öncelikle seçim yapmak durumunda olduğumuzu ve gerçekten bu durumda bir adım daha ileri gidebilmek üzere yine sadece “bizlerin” çare olabileceğimizi anlamadıkça konular kesinleşmeden devam edecektir.

Eğer ben boşanmak veya boşanmamak arasında bir tercih yapmamış olsaydım belki halen bu tercihin zamanını beklemekte, hayatıma özgür bir kadın olarak devam edememekte ve kendi sevgili “cumhuriyetimin” muhteşem güzelliğini yaşayamamakta olacaktım; halen doğru mu yanlış mı hangisini tercih etsem diye düşünüyor olacaktım (ki yaklaşık beş yıl kadar düşünmek çok uzun olurdu mutlaka çoktan yine muhteşem bir tercih yapmış olurdum…)

Şimdi seçeneklerimizi değerlendirdik; burada mutlaka kendimizi son derece dürüst olmalıyız. Şunu tam olarak anlamamız gerekiyor ki, hayatımızda yaptığımız en küçük tercihimizden, yapacağımız tercihimiz ile hayatımızda önemli değişiklikler ile sonuçlanabilecek en büyük tercihlerimize kadar tüm bu kararlarımızda “tam doğru veya tam yanlış” endişesi ile duruma yaklaştığımızda aslında yapacağımız değerlendirmede “kendi kendimize en dürüst” ve tarafsız şekilde yaklaşabilmek yetimizi de kaybetmiş oluyoruz.

Yine samimi bir örnek paylaşacağım, boşanmak üzere karar almak aşamasında bu tercihin tam olarak doğru veya tam olarak yanlış mı olacağını oldukça fazla önemsemiştim, fakat sonunda kararımda öyle bir noktaya geldim ki “bu resmin parçası olmak istemediğim” duygusu bu endişeleri yerle bir etti geçti… Ve ben bu tercihimi yaparken bunun kim için “tam olarak doğru” (belki benim için belki çok sevdiğim adam için) veya “tam olarak yanlış” (evet belki boşanmamı istemeyen ailem için belki ilişkimizin dışarıdan muhteşem gözüktüğünü söyleyen arkadaşlarımız için) olduğunu düşünmeyi, bu konuda endişelenmeyi veya “ya geri dönüşü olmayan bir yanlış yaptıysam” sorusunu bir kenara bıraktım. Çünkü tüm bunları ancak yapacağım tercihi yaşamaya başlamam ile deneyimleyebilecektim…

İşte tam burada çok önemli bir diğer kavram kapımızı çalıyor değil mi; hoş geldin pişmanlık diyeceğiz hep birlikte.

Peki hiç düşündük mü; bir tercih yapıyoruz ve tercihimizi daha yaşamaya izin vermeden, kendimizce hayatımızda gerçekleşen değişikliği tam anlamıyla kucaklayamadan ve özümseyemeden, çoktan “iyi yaptım” veya “hiç iyi yapmadım yanlış yaptım” diye yargılara varmış oluyoruz. Bu durum tabi ki biz tercihimiz ertesinde zor veya tahmin edemediğimiz bir durum ile karşılaştığımızda kocaman bir “pişmanlık” deneyimi olarak karşımıza çıkıyor. Örneğin, bir tercih yaptığımda ve boşandığımda yepyeni bir hayata başlamam gerekiyordu, yeni bir ev, yeni bir yaşam, yeni arkadaşlar ve tabi ki çokça “neden böyle oldu”yu düşünmek için yalnız kalınan zaman…

İşte bunlar tercihimin muhteşem sonuçlarıydı, şimdi yeniden düşündüğümde eğer en baştan bunun “yanlış” olduğu düşüncesi ile sarılmış olsaydım o dönemde pişmanlık hissetmem için o kadar çok sebep olurdu ki, ben hayatımda kendime karşı verdiğim bu sevgili kararımın yani yaptığım tercihimin bana getireceği muhteşem olanakları da göremezdim.

Bir kere fırtınalara karşı tek başına durabilmek vardı, cesaret vardı, yeniyi kucaklamak vardı, her ne olursa olsun güçlü olmak vardı, Pınar Ulus Cumhuriyetini baştan yaratmak vardı, yıkılmış köylerini yakılmış şehirlerini yeni baştan inşa etmek vardı, hayata karışmak vardı, yalnızlığa karşı haydi gel korkmuyorum diye bağırabilmek vardı ve en önemlisi her ne olursa olsun sevdiğini itiraf edebilmek vardı, her şeye rağmen aşk olduğunu sevgi olduğunu buna inancını kaybetmemek vardı…

Tercihlerimizi “doğru” ya da “yanlış” olarak nitelendiremeyiz

Peki şunu soracaksınız; bir tercih yapacağım ve bunun “doğru veya yanlış” olması durumunu nasıl bilebilirim bilmek için ne yapmam gerekiyor, nasıl emin olacağım, ya yanlış tarafı tercih edecek olursam, bunu nasıl bilebilirim?

Ne yazık ki bu sorumuzun cevabını o muhteşem “tercihimizi” yapmadan görmek veya bilebilmek mümkün değil ve hiçbir tercihimizi diğer tercihimize göre “tam olarak doğru veya tam olarak yanlış” olarak nitelendirmek de mümkün değil… Bunu şöyle düşünebiliriz, uzun bir yolda yürüyoruz ve yolun bir noktasına geliyoruz üç farklı yol ayrılıyor, biliyoruz ki sağdaki yolu seçersek diğer iki olasılığı yürümeyeceğiz, veya ortadakini seçersek sol ve sağ seçenekleri yürümemiz mümkün olmayacak ve aynısı en soldaki yol için de geçerli.

İşte hayatta yaptığımız tercihlerimiz de aynen bu şekildedir, bu yüzden tüm kalbimizle kabul etmemiz gerekir ki hiçbir yol diğerinden tam olarak daha doğru veya tam olarak daha yanlış değildir… Bizler aynı yolda karşılaştığımız maceralarımız gibi hayatımızı da tercihlerimizle yürürüz. Evet tercih ettiğimiz akışta hiç beklemediğimiz zorluklar karşımıza çıkabilir, evet yitirebiliriz, evet aşık olabiliriz, evet kaybolabiliriz, belki ben o eski ben değilim artık bile diyebiliriz ama tercihlerimiz yine bize aittir ve yolumuz da işte “bizi” biz yapan bugüne getiren bu tercihlerimiz olduğu için muhteşemdir…

Bu yüzden bugün her ne tercih yapıyorsak yapalım, “tam doğru veya tam yanlış” endişemizi bir kenara bırakalım. Hayat bizim “bugün” vardığımız yargılar ile belirleyeceğimiz o “doğru” veya “yanlışlardan” çok daha büyük bir bakış açısına sahiptir.

Cesurca yaptığımız her tercih aslında kalbimizle yürüdüğümüz bu hayat yolumuzu belirleyecektir. Bu yüzden bir tercih yaparken endişeye, korkuya veya “yanlış yapıyorum, ne olacak” sorunsalına kapılmak yerine bu tercihimizi sevelim, bu tercihin önümüzde açtığı muhteşem maceraları görmeye çalışalım. Bu tercihimiz bizi yola çıkarandır, belki uzun yıllardır saklandığımız kıyılardan kocaman okyanuslara bizi atmaktadır, belki biten bir aşkın sonunda verdiğimiz gitmek kararımızdır, belki içimizdeki aşka rağmen kapattığımız kapılarımızdır, belki yaptığımız meslek tercihimizdir, belki reddettiğimiz bir kahve teklifidir, belki bundan sonra ben artık bu ülkede yaşayamam dediklerimizdir veya ben bu kadınla bu adamla bir ömür geçirmeye hazırım diyebildiğimiz bir andan ibarettir…

Cesurca yaptığımız her tercih aslında kalbimizle yürüdüğümüz hayat yolumuzu belirleyecektir.

İşte her tercihimiz güzeldir, hayat yolunda bir aşama daha geçtiğimizin, tecrübelendiğimizin ve hikayemize yeni bir “paragraf” eklediğimizin resmidir… Tercihlerinizi sevin, çünkü “tam yanlış veya tam doğru” olmaktan çok daha önce kalbinizden geçip zamanın muhteşem akışına karışmaktadırlar; sizin, elle tutulmayan gözle görülmeyen uzun hikayeniz onlarla her an yazılmaya devam etmektedir…

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale