Bazen çok düşünerek karar vermek durumunda kalırız ya da bazen öyle anlar olur ki sadece kalbimizden gelen sesi içimizden geçeni dinleyiveririz. Fakat hepsi ortaktır aslında, hepsi her an gerçekleşmektedir; açıkça karşımızdadır her şey ve bizler “tercih ederiz”.
Bu hafta bana aynı konuda çok fazla soru ulaştı, bugün gelin hep birlikte tercihlerimizi inceleyelim; öncesi ve sonrası olarak, bizi bazen tercih yapmaktan bu kadar çok alıkoyan, korkutan, endişelendiren ve bazen de yaptığımız tercihler ertesinde “doğru mu yanlış mı” diye günler geceler boyu düşünmemize neden olan, dönüp dönüp geçmişe tekrar bakmaktan kendimizi alıkoyamadığımız durumlara sizlerle birlikte daha yakından bakalım…
Öncelikle bir tercih yapmadan önce durumu nasıl değerlendirmemiz gerekir?
Samimiyetle kendimden örnek verebilirim; “seçim yapmak” genel olarak içinde bulunmak istemediğim bir durumdur, fakat hayat bu konuda beni pek fazla dinlemiyor… Örneğin ben boşanma tercihini yapabileceğimi gerçekten hiç düşünmemiştim ama geldiğim noktada seçeneklerimi değerlendirmem gerekti; işte burası çok kritik; “durumu anlamak” ve gönüllü olarak seçenekleri değerlendirmek aşamasına geçmek…
Eğer bizler öncelikle seçim yapmak durumunda olduğumuzu ve gerçekten bu durumda bir adım daha ileri gidebilmek üzere yine sadece “bizlerin” çare olabileceğimizi anlamadıkça konular kesinleşmeden devam edecektir.
Eğer ben boşanmak veya boşanmamak arasında bir tercih yapmamış olsaydım belki halen bu tercihin zamanını beklemekte, hayatıma özgür bir kadın olarak devam edememekte ve kendi sevgili “cumhuriyetimin” muhteşem güzelliğini yaşayamamakta olacaktım; halen doğru mu yanlış mı hangisini tercih etsem diye düşünüyor olacaktım (ki yaklaşık beş yıl kadar düşünmek çok uzun olurdu mutlaka çoktan yine muhteşem bir tercih yapmış olurdum…)
Şimdi seçeneklerimizi değerlendirdik; burada mutlaka kendimizi son derece dürüst olmalıyız. Şunu tam olarak anlamamız gerekiyor ki, hayatımızda yaptığımız en küçük tercihimizden, yapacağımız tercihimiz ile hayatımızda önemli değişiklikler ile sonuçlanabilecek en büyük tercihlerimize kadar tüm bu kararlarımızda “tam doğru veya tam yanlış” endişesi ile duruma yaklaştığımızda aslında yapacağımız değerlendirmede “kendi kendimize en dürüst” ve tarafsız şekilde yaklaşabilmek yetimizi de kaybetmiş oluyoruz.
Yine samimi bir örnek paylaşacağım, boşanmak üzere karar almak aşamasında bu tercihin tam olarak doğru veya tam olarak yanlış mı olacağını oldukça fazla önemsemiştim, fakat sonunda kararımda öyle bir noktaya geldim ki “bu resmin parçası olmak istemediğim” duygusu bu endişeleri yerle bir etti geçti… Ve ben bu tercihimi yaparken bunun kim için “tam olarak doğru” (belki benim için belki çok sevdiğim adam için) veya “tam olarak yanlış” (evet belki boşanmamı istemeyen ailem için belki ilişkimizin dışarıdan muhteşem gözüktüğünü söyleyen arkadaşlarımız için) olduğunu düşünmeyi, bu konuda endişelenmeyi veya “ya geri dönüşü olmayan bir yanlış yaptıysam” sorusunu bir kenara bıraktım. Çünkü tüm bunları ancak yapacağım tercihi yaşamaya başlamam ile deneyimleyebilecektim…
İşte tam burada çok önemli bir diğer kavram kapımızı çalıyor değil mi; hoş geldin pişmanlık diyeceğiz hep birlikte.
Peki hiç düşündük mü; bir tercih yapıyoruz ve tercihimizi daha yaşamaya izin vermeden, kendimizce hayatımızda gerçekleşen değişikliği tam anlamıyla kucaklayamadan ve özümseyemeden, çoktan “iyi yaptım” veya “hiç iyi yapmadım yanlış yaptım” diye yargılara varmış oluyoruz. Bu durum tabi ki biz tercihimiz ertesinde zor veya tahmin edemediğimiz bir durum ile karşılaştığımızda kocaman bir “pişmanlık” deneyimi olarak karşımıza çıkıyor. Örneğin, bir tercih yaptığımda ve boşandığımda yepyeni bir hayata başlamam gerekiyordu, yeni bir ev, yeni bir yaşam, yeni arkadaşlar ve tabi ki çokça “neden böyle oldu”yu düşünmek için yalnız kalınan zaman…
İşte bunlar tercihimin muhteşem sonuçlarıydı, şimdi yeniden düşündüğümde eğer en baştan bunun “yanlış” olduğu düşüncesi ile sarılmış olsaydım o dönemde pişmanlık hissetmem için o kadar çok sebep olurdu ki, ben hayatımda kendime karşı verdiğim bu sevgili kararımın yani yaptığım tercihimin bana getireceği muhteşem olanakları da göremezdim.
Bir kere fırtınalara karşı tek başına durabilmek vardı, cesaret vardı, yeniyi kucaklamak vardı, her ne olursa olsun güçlü olmak vardı, Pınar Ulus Cumhuriyetini baştan yaratmak vardı, yıkılmış köylerini yakılmış şehirlerini yeni baştan inşa etmek vardı, hayata karışmak vardı, yalnızlığa karşı haydi gel korkmuyorum diye bağırabilmek vardı ve en önemlisi her ne olursa olsun sevdiğini itiraf edebilmek vardı, her şeye rağmen aşk olduğunu sevgi olduğunu buna inancını kaybetmemek vardı…
Tercihlerimizi “doğru” ya da “yanlış” olarak nitelendiremeyiz
Peki şunu soracaksınız; bir tercih yapacağım ve bunun “doğru veya yanlış” olması durumunu nasıl bilebilirim bilmek için ne yapmam gerekiyor, nasıl emin olacağım, ya yanlış tarafı tercih edecek olursam, bunu nasıl bilebilirim?
Ne yazık ki bu sorumuzun cevabını o muhteşem “tercihimizi” yapmadan görmek veya bilebilmek mümkün değil ve hiçbir tercihimizi diğer tercihimize göre “tam olarak doğru veya tam olarak yanlış” olarak nitelendirmek de mümkün değil… Bunu şöyle düşünebiliriz, uzun bir yolda yürüyoruz ve yolun bir noktasına geliyoruz üç farklı yol ayrılıyor, biliyoruz ki sağdaki yolu seçersek diğer iki olasılığı yürümeyeceğiz, veya ortadakini seçersek sol ve sağ seçenekleri yürümemiz mümkün olmayacak ve aynısı en soldaki yol için de geçerli.
İşte hayatta yaptığımız tercihlerimiz de aynen bu şekildedir, bu yüzden tüm kalbimizle kabul etmemiz gerekir ki hiçbir yol diğerinden tam olarak daha doğru veya tam olarak daha yanlış değildir… Bizler aynı yolda karşılaştığımız maceralarımız gibi hayatımızı da tercihlerimizle yürürüz. Evet tercih ettiğimiz akışta hiç beklemediğimiz zorluklar karşımıza çıkabilir, evet yitirebiliriz, evet aşık olabiliriz, evet kaybolabiliriz, belki ben o eski ben değilim artık bile diyebiliriz ama tercihlerimiz yine bize aittir ve yolumuz da işte “bizi” biz yapan bugüne getiren bu tercihlerimiz olduğu için muhteşemdir…
Bu yüzden bugün her ne tercih yapıyorsak yapalım, “tam doğru veya tam yanlış” endişemizi bir kenara bırakalım. Hayat bizim “bugün” vardığımız yargılar ile belirleyeceğimiz o “doğru” veya “yanlışlardan” çok daha büyük bir bakış açısına sahiptir.
Cesurca yaptığımız her tercih aslında kalbimizle yürüdüğümüz bu hayat yolumuzu belirleyecektir. Bu yüzden bir tercih yaparken endişeye, korkuya veya “yanlış yapıyorum, ne olacak” sorunsalına kapılmak yerine bu tercihimizi sevelim, bu tercihin önümüzde açtığı muhteşem maceraları görmeye çalışalım. Bu tercihimiz bizi yola çıkarandır, belki uzun yıllardır saklandığımız kıyılardan kocaman okyanuslara bizi atmaktadır, belki biten bir aşkın sonunda verdiğimiz gitmek kararımızdır, belki içimizdeki aşka rağmen kapattığımız kapılarımızdır, belki yaptığımız meslek tercihimizdir, belki reddettiğimiz bir kahve teklifidir, belki bundan sonra ben artık bu ülkede yaşayamam dediklerimizdir veya ben bu kadınla bu adamla bir ömür geçirmeye hazırım diyebildiğimiz bir andan ibarettir…
İşte her tercihimiz güzeldir, hayat yolunda bir aşama daha geçtiğimizin, tecrübelendiğimizin ve hikayemize yeni bir “paragraf” eklediğimizin resmidir… Tercihlerinizi sevin, çünkü “tam yanlış veya tam doğru” olmaktan çok daha önce kalbinizden geçip zamanın muhteşem akışına karışmaktadırlar; sizin, elle tutulmayan gözle görülmeyen uzun hikayeniz onlarla her an yazılmaya devam etmektedir…