X

‘Sürünmeden’ sürdürebilir miyim?

Sürdürülebilirlik kelimesi son yıllarda hayatımıza giren ama aslında varoluşun temelini oluşturan kelimelerden biri. Birçok bakış açısı konuşulabilir bu kavram ile ilgili. Kimileri bir trend olarak görebilir, kimileri ise bunu hayatına adapte edip yaşamını aslında daha kolaylaştırabilir.

Bu konuya ilk girişi tüketim alışkanlıklarından ele almak isterim. Tüketim konusu son yıllarda aldı başını gidiyor diyebiliriz. Reklam kampanyaları, modern alışkanlıklar, konformistliği eşyalar üzerinden ele almak ve özendirmek birçok şeye ihtiyacımız varmış gibi bir his doğuruyor. Kendi çevremde bile yaptığım küçük gözlemde buna sıklıkla rastlıyorum. Ne demek peki bunlar; senede belki bir kez kullanacağımız eşyalar ile dolu mutfaklar, banyo yapma seremonisini bir saate taşıyan her şeyin kremi, her şeye ayrı sabun, 4-5 farklı saç ürünü, giymediğimiz fakat almamız gerektiğini düşündüğümüz kıyafetler, çocukların hayatını kolaylaştırdığını düşündüğümüz ama farkında olmadan hayal güçlerini kısıtladığımız eşyalar, felsefesine hayran olduğumuz en minimal sadece beden ve zihin diye başladığımız yoganın bile tüketim endüstrisinden nasibini alması, derken listemiz uzar gider. Oysa ki zenginlik sadeleşmek ile başlıyor.

Sürdürülebilirlik açısından ele almaya başlarsak bu konuyu aslında meselenin özünde bizi özgürleştirdiğini fark etmek çok zor değil. Dünyada başlayan minimalist akım bana kalırsa sürdürülebilirliğe hatırı sayılır noktada hizmet ediyor.

Ne demek peki ‘sürdürülebilir yaşam ile özgürleşmek’?

Günlük çalışma saatlerimizi düşündüğümüzde bir alışveriş için harcamamızı ele alabiliriz. Ben bir ürünü almak için kaç saat hayatımdan veriyorum? Oldukça aklı selim bir soru. Eşyaların artık hayatta bize yarattığı yükler, tüm dünyanın konuştuğu bir şey. Birileri bir yerlerde küçücük bir sırt çantası ile dünyayı gezebiliyor, küçük bir karavanda hayatına devam edebiliyorken belki de birilerimiz bir şeyler alarak içindeki sıkıştıran aidiyet duygusunu perçinliyor olabilir. Burası daha psikolojinin konusu.

Size çiftliğimde yaşamaya başladığımızdan beri öğrendiğimiz ve gözlemlediğimiz süreçten bahsetmek istiyorum. 12 ay boyunca kaynaktan su ve güneş enerjisi ile yaşadığımız için günlük ihtiyacımız saydığımız şeyler için uzun uzun gözlemler yaptık. Güneş enerjisi ile elektriği yönetmemiz gerektiği için ilk kendimizi sınadığımız yer elektronik aletler olmuştu. Aslında mutfakta yığınla alet kullanmadan yaşamak, yaşamın pratik tarafını almış gibi görünse de bir aleti kullanıp yıkayıp kaldırmak ile onu kendi fiziksel zamanımızla yapmak aynı zamana geliyordu.

Bir de bir şey ile meşgul olmanın ruhumuza iyi gelen tarafları konuşulabilirdi. Olmazsa olmaz zannettiğimiz, şehir alışkanlığımızdan ütü, bizi ister istemez ütü istemeyen, daha uzun süre kullanabileceğimiz giyinme alışkanlıklarına itmişti, televizyon hayatımızdan tamamen çıkmış ve bizler kendimize zaman ayırmaya başlamıştık. Bunun gibi çok fazla şey sayabilirim. İşte sürdürülebilirlik aslında ufak alışkanlıkları değiştirince kendiliğinden gelen, bir de size gereksiz şeyler almamayı öğreten bir süreç diyebiliriz. Son yıllarda pompalanan güzellik algısı için de bunun gibi şeyler konuşulabilir. Aslında kendimizin farkında bir yaşam kadar özgür bir alan yok diyebiliriz.

Mutfak uzmanlık alanım olduğu için burayı ayrı ele almak istiyorum. Son birkaç yıldır “gıdaya saygı” üzerine oldukça çalıştığım bir konu. Gıdaya saygı ve sürdürülebilirlik arasındaki ilişki ne derseniz de “atıksız bir mutfak” konuşabileceğimiz en değerli konu olabilir. Günlük alışveriş yapmak bana kalırsa bireyselliğin arttığı dünya koşullarında, atığı aza indirmek için iyi bir yöntem ve aldığımız gıdaların otundan çöpünden bir şeyler yapmak, çöpümüzü azaltmak. Ne gibi dersek:

Mesela domatesten salata yapıyorsak, kabuklarını fırınlayarak domates tozunu, cips yada çorbalar için kullanabiliriz. Gıda git gide pahalanan bir şey aslında ve doğru yönettiğimiz bir mutfak alışverişi, aylık masraflarımızı yarı yarıya indirebilir. Mevsimsel sebzelerin tüketilmesi, balkon bahçeciliği hatta bana kalırsa evde bir saksı kiraz domates, bir saksı biber, bir saksı kumkuat gibi şeyler yetiştirebilirsiniz. Bu monstera gibi salon bitkilerimizin yanında renk olurken bize keyifli bir uğraş, doğru gıda tüketimi ve gıdaya saygıyı aşılayan bir araç olabilir. Yıllardır restorancılık yapmış biri olarak yemek yediğiniz yerde tabağınızda kalanları paket olarak istemek, inanın bir medeniyet göstergesidir. Dünyada birçok toplum buna özen gösterir. Eve götürmek istemeseniz bile sokaktaki bir canlıya verilebilir. Bunların hepsi dünyanın daha sürdürülebilir, daha yaşanabilir bir yer olması için küçük gibi görünen büyük adımlar.

Sürünmeden sürdürülebilir olmak şu demek diyebiliriz “işinizde zamanınızı vererek kazandığınız hak edişlerinizi, daha doğru, daha uzun süre kullanılabilir, daha ihtiyacınız kadar tüketerek, kendinize deneyimler yaratmak.”

Doğa ve eko sistem ile ilgili bir duruş sergilemenin de en yapılabilir yöntemi belki de. Sadece ben tek başıma kurtarabilir miyim dünyayı diye düşünen 8 milyar insan düşünün. Yönetmen Mimi Leder’in İyilik yap İyilik Bul (Pay it Forward) diye bir filmi vardır. İyilik gören birinin üç kişiye iyilik yapması ile oluşturulan bir iyilik zinciri vardır filmde. Bunun gibi düşünülebilir.

Sürdürülebilir bir yaşam doğaya, doğadaki canlılara, ailemize ama en çok da kendimize bir saygı yöntemi. Saygı ,sevgiye her zaman hizmet edecektir.

Sevgi temelli öğretiler diliyorum.

İlginizi çekebilir: Kentten göçtüğümü sanarken dünyalı oldum

Tuba Gürcan: 1983/Manisa. Kocaeli Üniversitesi’nde başladığım eğitim hayatına, Ege Üniversitesi’nde devam ettim. Moda Tasarımı ve Çalışma Ekonomisi eğitimleri aldım. İlk olarak Organizasyon Yönetimi ile ilgili çalışmalar yaptım, daha sonra Alsancak/İzmir'de Moda Tasarımı ve El Sanatları Atölyesi kurdum. Bu süreçte "Mutfak Sanatları ve Aşçılık "ile ilgili eğitimler almaya başlamıştım. 55 yıllık baba mesleği olan “Aktarlık ve Şifalı Bitkiler Uzmanlığına” olan ilgimi mutfak sanatları ve beslenme ile birleştirmek üzere bir yolculuğa başlamaya karar verdim. Ve Moda sektöründeki işlerimi bırakıp kendimi mutfakta buldum. Bir süre otel ve kurumsal restoran mutfağı çalıştıktan sonra “Holistik Mutfak” yaratmak üzere 2012 yılında Ege ve Güney hattında ki köyleri gezerek bir yolculuğa başladım. Yöresel beslenmeler ve ürünler, permakültür, organik beslenme modelleri, kompost, hayvancılık ve tarım üzerine deneyimler kazandım ve çalışmalar yaptım. Kafkas ve Kırgız beslenme modelleri, şamanik ritüeller ve yaşam biçimleri, Yörük yaşam tarzı üzerine araştırmalar yaptım. Yolculuk esnasında çeşitli permakültür ve kamp alanlarında gönüllü yardımcı aşçı ve aşçı olarak çalıştım. Bu süreci yoga kampları, inzivalar ve meditasyon gruplarına aşçılık takip etti. Aynı zamanda şeker ve karaciğer hastaları ile çalışarak onlara menüler hazırlayıp, sağlıklı pişirme yöntemleri üzerine çalışmalar yaptım. Birçok beslenme modeli üzerine uzmanlaştım ve gerekli eğitimlerimi tamamladım. Daha sonra Gümüşlük/Bodrum’a yerleşerek Limon Restaurant için Candan Aslanbay ile çalışmaya başladım. Candan Hanım’ın tecrübesi ile yola çıkılarak sağlıklı restoran mutfağı ile ilgili çalışmalar yaptık. Mine Onay ve Süleyman Sazak eşliğinde Pitahaya Home için Organik Kahvaltı üzerine çalışmalar yaptım. Melania Dil de Sagredo,Feride Gürsoy ve Alp Ekşioğlu’nun projesi Karakaya Retreat Center’da Mutfak kordinatörlüğü ve aşçılık yaptım. 2015 yılında İnsana Güven Akademisi'nde Metin Hara ve Murat Mete Gedikoğlu ile Vogan Cafe projesini hayata geçirdik. "Holistik beslenme” kavramı üzerine birçok makaleler yazdım ve Holistik Beslenme üzerine eğitimler verdim. Daha sonra Tayland yolculuğuna başladım. Koh Phangan Adası'nda bulunan Samma Karuna Yoga Academy için Yoga Programı Beslenme Danışmanlığı ve Aşçılığı yaptım. Malezya Spice Garden’da taze baharat yetiştiriciliği, baharat ve bitkiler ile tedavi mutfakları workshoplarına katıldım. Ayrıca Lacto-basil bakteriler, Candida ve bağışıklık sistemi güçlendirme menüleri, fermente gıdalar, holistik beslenme, hasta mutfakları ve doğru gluten ve doğru gıda alışverişleri, yeni yemek reçeteleri üzerine çalışmalar yaptım. Blended Store Maçka için mutfak koordinatörlüğü ve şeflik yaptım. 2020 yılında Kırklareli’ne bağlı İğneada beldesinde eşim Ömer Sinir ve ortağımız Evrim Bulutoğlu ile birlikte ÖTE Çiftliği hayata geçirdik. Permakültür ilkeleri üzerine kurulmuş çiftliğimizde ilaçsız tarım, hayvancılık, arıcılık, gastronomi temel konuları üzerine çalışmaktayız. Çiftliğimiz sistemden bağımsız bir işleyişe sahiptir. 2022 yılında Dr. Murat Öğüt ile Uluslararası Permakültür Tasarımcılığı diplomasını aldım. Şu an çiftlikte Sürdürülebilirlik, Endemik bitkiler ve Tarla eğitimleri vermekteyim. Longosphere Glamping Atıksız Turizm Projemiz için danışmanlık ve ürün geliştirme hizmeti vermekteyim.

Geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenmek isteyenlere: Fine Life Fermente Kajulu İçecek

Son yıllarda sağlıklı beslenme ve bilinçli tüketim alışkanlıklarının, daha önce hiç olmadığı kadar ilgi gördüğü kesin. Veganlık, vejetaryenlik, fleksitaryen gibi bitki bazlı beslenme türleri, sadece etik ve çevresel nedenlerle değil, aynı zamanda bütüncül sağlık açısından sunduğu çeşitli faydalar nedeniyle de dünya genelinde hızla yayılmaya devam ediyor. Bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına yönelik talepler hızla artarken çok sayıda bitki bazlı ürün de raflardaki yerini alıyor. Özellikle süt ürünlerine alternatif arayanlar için çok sayıda ürün piyasaya sürülüyor. Bu konuda öncü isimlerden biri olan Metro Türkiye de “Sofrada herkese yer var!” mottosuyla tüketicilerin ihtiyaçlarına, yenilikçi ürünlerle cevap veriyor.



Raflarında 400’den fazla bitki bazlı ürün sunan Metro Türkiye, geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına sahip olmanın en leziz yollarını sunuyor. Ve güzel haber; Türk mutfağının favori içeceklerinden ayrana bitki bazlı alternatif sağlıyor: Fine Life Fermente Kajulu İçecek.

Lezzetli, vegan, fermente: Ayrana bitki bazlı alternatif

Herkes için sağlıklı beslenme ve sürdürülebilirlik anlayışıyla hareket eden Metro Türkiye, beslenme trendlerine ve değişen tüketici taleplerine verdiği önemle Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i raflara getiriyor. Geleneksel lezzetimiz ayrana bitki bazlı bir alternatif olarak öne çıkan Fine Life Fermente Kajulu İçecek, bitki bazlı beslenme alışkanlıklarını benimseyen ya da benimsemek isteyen herkesin beğenisine sunuluyor.

Metro Türkiye raflarında yerini almaya başlayan bu yenilikçi ürün, %27 oranında kaju fıstığı, tuz ve çeşitli probiyotikler içeriyor. Bunun yanı sıra katkı maddesi, koruyucu ve gluten içermemesiyle de dikkat çeken Fine Life Fermente Kajulu İçecek, hem bitki bazlı ürünleri tercih edenlerin hem de laktoz tüketmemeye önem verenlerin favorisi olmaya aday. Ayran alternatifi olarak soğuk tüketilebilen bu ürün, 250 ml’lik cam ambalajlarda satışa sunuluyor. Vlabel etiketiyle otel ve restoran gibi yeme içme işletmelerinde rahatça kullanılabilecek Fine Life Fermente Kajulu İçecek, menülere yeni vegan bir alternatif getirirken, müşteri memnuniyetini de artırma potansiyeli taşıyor.

Geçtiğimiz yıllarda süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler sunmuş olan Metro Türkiye, Metro Chef Veggie Bademli ve Fındıklı içecekler ile yoğurda alternatif Metro Chef Veggie Fermente Süzme Kaju’yu ve Metro Chef Veggie Meze Serisi’ni tüketicilerle buluşturmuştu. Bu yıl ise Türk mutfağının vazgeçilmezlerinden ayrana bitki bazlı bir alternatif getirerek hem sağlıklı hem de yenilikçi bir seçeneği yani Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i tüketicilerle buluşturuyor.

Elbette Metro Türkiye’nin raflara taşıdığı yenilikçi ürünler sadece süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler ile sınırlı değil. Çok daha fazlası, raflarda çoktan yerini aldı.

Bitki bazlı geniş ürün yelpazesi: 400’den fazla çeşit



Metro Türkiye’nin raflarındaki vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; falafel çeşitlerinden pizzaya, ranch sostan çamaşır yumuşatıcısına kadar 50’ye yakın çeşitte gıda ve gıda dışı bitki bazlı ürün sunuyor. Eğer tüm bu ürünleri ve çok daha fazlasını incelemek isterseniz hemen tıklayıpvegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine;vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; Metro Türkiye’nin Bitki Bazlı & Vegan Katalogu’nu keşfedebilirsiniz.

Temel gıdadan temizlik ürünlerine, kişisel bakımdan atıştırmalıklara aradığınız her şeyi bulabileceğiniz Metro Türkiye ile sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam tarzına ulaşmak artık çok daha kolay.

*Bu yazı Metro Türkiye katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlginizi çekebilir: Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’nin zengin vegan ürün yelpazesini keşfedinVegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’

 

İlgili Makale