Hepimiz ne kadar çok şey biliyoruz. Gözümüzü açtığımız ilk andan itibaren beynimiz; yeni bilgilerle, bilgilerin arasındaki yeni bağlantılarla, bildiklerimizle yenilenen hücrelerimizle dolu. Oturduğumuz yerden kalkmadan ve aynı odada başka birine de ihtiyaç duymadan ne kadar çok şey öğrenebiliyoruz. Peki bildiğimiz her şeyi kullanıyor muyuz? Birçoğumuz buna gönül rahatlığıyla hayır diyebilir sanırım. Yoksa yıldız tozundan geldiğimizi bilip ara sıra kendimizi fazlasıyla sıradan hissetmezdik değil mi?
Son yıllarda artan mutlu ve sağlıklı hayat trendi bildiklerimize hızla yenilerini ekledi. Mesela nöroplastisiti girdi hayatımıza; neyi daha sık yaparsak, o işte aktif çalışan nöronlar arasındaki bağlantıyı güçlendirdiğimizi öğrendik; yani zihnimizi yeniden şekillendirebileceğimizi. Meditasyon, çiğ beslenme, koşu, yoga, aile dizimleri ve daha bir sürü şey girdi aklımıza. Bununla birlikte öğrendiklerimizi ne kadar içselleştirebildik onu bilmiyorum.
Psikanalizle spiritüel çalışmaları ilk kez bir araya getiren Carl Jung’un çok sevdiğim bir sözü var: “Farkındalığına sahip olmadığın her şey kaderin olarak karşına çıkar.” O yüzden bilgiden çok fark etmeye, düşünmeye, bağlantıları kurmaya ve paylaşmaya ihtiyacımız olduğuna inanıyorum.
Ben öğrendiklerimle, daha bilmeden yaşayıp sonradan anlamdırdıklarımla, hala aradıklarımla farkındalığımı genişletmeye çalışıyorum. İyi ki bu sürekli devam edecek bir yolculuk. Bu yolculukta hikayeleri paylaşmanın ilham ve umut dolu olduğuna inandığım için kendi hikayelerimle başladığım, başkalarınınkilerle devam edeceğim bir YouTube kanalım var.
Sadece izlemek için ya da yolumuz kesişip senin hikayenle fark ettiklerini paylaşmak için aşağıdaki bağlantıyı kullanabilirsin!