X

Süregelen ritüeller ışığında doğayla uyum içinde yaşamak ve dengelenmek

Belirli ritüeller var hep, süregelen, hayatlarımıza giren… Atalarımızdan bugünlere taşıdığımız, bu teknoloji çağında bile halen sürdürmekte devam ettiğimiz. Son yıllarda teknoloji kullanımının bu yönlere kayıyor olmasına şahit olmak umut verici. Teknoloji evet, bizi bağımlı yapıyor, telefonumuz yanımızda olmadan hayatımızdaki en yakın insanı bile arayamıyoruz. Çünkü numarasını ezbere bilmiyoruz. Gerek yok, nasılsa bu görevi üstlenen bir “şey” mevcut. Aslında genel olarak bunun çok kötü bir şey olduğunu düşünüyordum. Şimdi yazarken fark ediyorum ki, bazı görevlerimizi başka şeylere delege etmişiz, artık kendimize daha kolay dönebiliriz. Yani sadece bakış açınla ortamı yönettiğinde her şey pozitif yönde dönüşebilme gücünü barındırıyor içinde.

Yeni aylar, dolunaylar, tutulmalar, burçlar derken yepyeni bir ritüeller içerisinde buluyoruz kendimizi. “Hayatta yapmam, aman burç yorumu da neymiş, yeni ayın ne farkı var ki” diyenlerin bir kısmı bile merakından bir kere de olsa denedi ya da denemeyi aklından geçirdi. En azından ben şahit oldum, bu benzeri şeyler yaşanabiliyor.

Yeni aylar, dolunaylar, tutulmalar, burçlar derken yepyeni bir ritüeller içerisinde buluyoruz kendimizi.

Bu yazımla beraber, “hangi zamanda ne ritüeli yapılır?“ı değil, biraz daha “bu ritüelleri acaba neden, ne zamandır, nasıl yapıyoruz ki?“yi birlikte düşüneceğiz…

Eğer Türkiye’de doğup büyüdüyseniz ya da biraz daha kırsal bölgelerde vakit geçirme şansınız olduysa, bilirsiniz ki hayat akışının içinde daima ritüeller, inanışlar vardır. “Kapı eşiğinde durma!“, “Çok güldün, kesin ağlayacaksın” gibi olumsuz ve alt metni derin cümleler üzerinde de durmayacağım.

Daha pozitif bir penceredeyiz… Büyüklerinize su uzattığınız zaman ne derler mesela, düşünün; “Su gibi aziz ol evladım”. 

Birisini uğurluyorsundur ve ardından su dökülür yerlere; “gittiği yollardan su gibi kolay aksın, gitsin ve rahat geri gelsin” diyedir. Çünkü su; hayatın kaynağıdır. Dönüştürücü bir güçtür. 

Mesela bir de “taş üstüne taş koymak” deyimini hatırlayalım; aslında bunun da kökeninde şaman ritüellerine dayanan bir geçmiş var. Tören alanlarında herkesin elinde bir taş olur ve onu zirveye bırakırlar, taş üstüne…

Kötü bir şey duyduğunda elini kulağına götürüp, tahtalara vuruyorsan eğer, korkunca damağına başparmağınla baskı uyguluyorsan, bazen bir söz söylerken bilinçli şekilde ısırıyorsan dilini, yalnız değilsin, bunlar hep Orta Asya’dan, atalarımızdan bize ulaşan miraslardan sadece birkaç tanesi.

Atalarımız, sadece temel ihtiyaçlarını karşılayıp hayatta kalmak için yaşarken kendileriyle baş başa kalıp, kendi iç seslerini dinleyecek zamanlardan geldiler.

Yeni ay ve dolunay’da yapılacaklar ve yapılmayacaklar listelerine şahit oluruz. Nereden geldi bugünlerimize kadar? İlk nasıl oldu da insanlar bunu fark edip hayatlarına kattılar? Mesela bilimsel araştırmalar der ki, insan vücudunun yüzde 70’i sudur. Yani su gerçekten hayat kaynağıdır, dönüşümümüzdür. Nasıl mı? Hayatımızın içinden aşina olduğumuz bazı cümleler söyleyeceğim size, bakalım tanıdık geliyor mu?

Stres anında “dilimiz damağımız yapıştı” deriz, suya koşarız. Ya da “bir duş alayım, kendime geleyim” deriz. Aslında iç sesimizi dinlersek ne yapmamız gerektiğini bize söylüyor ve kendimizi bizi dengeleyecek o eylemi yaparken buluyoruz. Kendimizi topraklıyoruz yani…

Yoga felsefesine göre, ay ve güneşin insanın bedeni ve zihni üzerinde ciddi etkileri vardır. Yukarıda da az önce belirttiğim gibi; insan vücudunun % 70’inin sudan oluşmasıdır. Nasıl ki doğadaki su kaynaklarında, mesela; denizlerde olduğu gibi (su çekilme/yükselmeleri) biz insanlar da ayın evrelerinden aynı ölçüde etkilenmekteyiz. Bu dönemlerde zihni rahat bırakmak, akıla bırakmak önerilir. Doğuda, yani eski yogiler doğayla uyum içinde yaşamanın, hayatlarına uyum ve denge getirdiğini deneyimlemişlerdir.

Atalarımız, sadece temel ihtiyaçlarını karşılayıp hayatta kalmak için yaşarken kendileriyle baş başa kalıp, kendi iç seslerini dinleyecek zamanlardan geldiler. Bizler onların mirası olarak, ritüellerimizi, dualarımızı, niyetlerimizi taşıyoruz. Aynı zamanda belli başlı duygu ve düşüncelerini, eylemlerini… Bizler de bu çağda, ay ve güneşin bu özel zamanlarına kendimize dönmeyi bir fırsat olarak değerlendirebiliriz. Geçen hafta çok ciddi etkileri olacak bir dolunay tutulmasından geçtik. Etkileri halen devam ederken, yarattığınız tüm fırsatlar sizi meditasyona götürsün dileklerimle!

 

İlginizi çekebilir: İçinde yuva olarak bildiğin şeyden manevi evrimine giden yol

Şebnem Pınar: Merhaba! Yazılarımda benim 'anlama yolculuğumu' okuyor olacaksınız. Beni anlamak için yazan birisi olarak tanımlamak da isteyebilirsiniz. Şimdi daha önceden edindiğiniz tüm varsayımları ve okurken yapacağınız tüm kritikleri bir kenara bırakıp, sadece okuyun. İdraki de doğal sürecine bırakın... Okuduğunuz an anladığınız şey az sonra değişebilir! Bunu hatırlayın. Bu sizin size yapabileceğiniz en güzel şey!
İlgili Makale