Dostoyevski’nin ünlü romanı Suç ve Ceza, çok büyük ihtimalle, okumamış olanların bile zihninde kendine has bir yere sahip. Hatta, bir eser ismi olmaktan çıkmış, birbirinden ayrılması zor bir ikiliye dönüşmüştür bu iki kavram. Biri, diğerini yakından takip eder: “Ortada bir suç varsa, akabinde hemen cezasını bulur, bulacaktır ya da bulmalıdır” gibi bir algı yaratır. Bu iki kavramı zihninde taşıyan pek çok insanın, kökenin bir edebi eserle ilgili olabileceğini düşündüğünü sanmıyorum. Kaynağı belirsiz varsayım ya da kabullerden biri bu bence. Ünlü yazar, zaten var olan bir algıyı isim olarak seçmiş ya da bu algı, fazlasıyla ünlenen bir roman isminden sonra da yerleşmiş olabilir.
Böyle birbirinden ayrılmaz ikililer vardır dilimizde: Tencere – kapak, tavuk – yumurta, met – cezir gibi… Birinin varlığı, çoğunlukla diğerini de hatırlatır ya da onunla tamamlanır, işlevini bulur. Daha iyi örnekleri siz bulabilirsiniz. Ancak, tıpkı verdiğim örneklerde olduğu gibi, türeteceğimiz diğer örneklerde de kimi ikililer kaçınılmaz bir birlikteliği gösterirken, kimilerinde kavramlar ayrı ayrı da var olabildiği halde biz onları birlikte kullanmaya daha eğilimliyiz.
Peki, suç kavramı ile ceza kavramı sizin için bu açıdan hangi kategoride? Doğal olarak ancak birlikte var olabilenlerden mi, yoksa ayrılabilir ve biri diğerinin varlığını mutlaka gerekli kılmayabilir mi?
– Her suçun bir ceza bulduğunu düşünüyor musunuz?
– Sizce her suç mutlaka ceza bulmalı mı?
– Ceza ile suç arasındaki ilişki nasıl olursa hakkaniyetli olur?
– Ortada bir ceza varsa, ona uygun nitelikte bir suç da mutlaka var mıdır?
Konuyu hukuk dersi imajından hemen kurtarıyorum. Yazının devamında kullandığım “suç” teriminin yasalara aykırı cürüm anlamına gelmediğini de belirteyim. Geçtiğimiz haftalarda, sosyal medyadan bana ulaşan bir takipçim ile bir dersin ödevinin yapılması konusu ile ilgili görüşmemiz sırasında hata yapmak, not almak, yakından tanışma imkanı olmayan bir hocanın olası tutumu gibi faktörlere değindik. Ben de bu sayede, bir süredir aklımda dönüp duran bir konuyu ele almaya karar verdim. Bu yazıya ilham olduğu için kendisine müteşekkirim.
Hatalara olan yaklaşımımızı sık gündeme getirmemin bir sebebi, bu alandaki tutum ve davranışların, konfor alanından çıkış, öğrenme ve gelişme üzerindeki büyük etkisine tanık olmak. Bunlar bazen kurum kültürü olarak karşımıza çıkıyor ve herkes, örneğin belli bir şirkette hataların ne ölçüde tolere edileceğini, sonuçlarının neler olabileceğini sanki yazılı kuralmışçasına biliyor. Bu ise, o kurumun risk alma stilinden inovasyonuna, hatta çalışan bağlılığına kadar genel organizasyonel gelişimine büyük etki ediyor.
Bireysel olarak ise, kendimizin hatalara ve hata yapanlara yaklaşımı, hayatımızın önemli belirleyicilerinden. Ayrılmaz bir parçası ise kendi hatalarımız karşısında nasıl bir tavır takındığımız. Çoğumuzun hayalleri var. Kimimiz, bunlardan bazılarını hedefe dönüştürmüş durumda. Bu hedeflere ulaşmak için ise, çokça bahsedilen “konfor alanı”ndan ayrılıp risk almak gerekiyor. Riskin beraberinde ise irili ufaklı hatalar gelebiliyor. Bu hataların büyüklüğü/küçüklüğünden daha önemli olan şey, karşılığında ne tavır takınılacağı. Çünkü gelişimi ya da duraksamayı getiren bu.
Hata kavramı ile suç kavramı arasında sizin için bir fark var mı?
Kavramlara yüklediğimiz anlamlara göre tutumlarımız şekilleniyor. Türkçe sözlüğe göre suç; törelere, ahlak kurallarına aykırı davranış, ya da cürüm, yani yasalara aykırı davranış anlamına geliyor. Hatanın tanımı ise yanlış, istemeyerek ve bilmeyerek yapılan yanlış, kusur, yanılma ve yanılgı. Üçüncü bir karşılığı daha var ki; o da suç, kusur, günah. Bu tanımlara baktığımızda suç kavramının daha kabul edilmez ve yaptırımlara tabi bir durumu varken, hatanın görece hafif bir yanlışlık durumu olduğu anlaşılıyor. Ancak “suç” anlamında kullanıldığını da görüyoruz. Sözlükler toplumun dilindeki sözlerin anlamlarını gösterse de, sözcüklere kişisel olarak yüklediğimiz anlamlar da çok önemli. Çünkü dilimiz düşüncemize, düşüncemiz davranışımıza etki ediyor.
Hata yapmaktan korkmak veya yapılan hatayı, gerçekte olduğundan daha büyük bir sorun olarak algılamak, hatta kimi zaman hata yaptığımızı kabullenmemek acaba bunu bir “suç” gibi görmekten kaynaklanıyor olabilir mi? Suçlu olmayı kimse istemez.
Örneğin “Suçumuz sevmek”, “Bana küsmesinde benim bir suçum yok” gibi savunma ifadelerinde kişisel hatalı davranışlardan bahsediliyor. Ancak bu cümleler “Hatamız sevmek”, “Bana küsmesinde benim bir hatam yok” şeklinde ifade edildiğinde söyleyenin yükünü hafifleten bir anlamı var. Bir diğer örneği ele alalım: “Üstüme düşeni yapmadığm için suçluyum” ifadesi ile “Üstüme düşeni yapmadığım için hatalıyım” ifadesi arasında az da olsa bir fark hissediyorsanız, bu farkın ne olduğunu biraz düşünün…
Kavrama koyduğumuz etiket “suç” olduğunda kabullenmek daha zor, daha büyük sorumluluk gibi ve farkında olunsun – olunmasın, yaptırım ya da cezayı da çağrıştırıyor. Kişiyi savunmaya daha çok sevk edici bir hali var. Bir suçun, olumlu bir şey çağrıştırması ve olumluya dönmesi zor bir olasılık.
Etiket “hata” olduğunda, her insanın hata yapabildiği kabulünden hareketle (kültürümüzdeki “Hatasız kul olmaz” deyişi gibi) sorumluluk biraz daha hafif, genelde kabullenilmesi daha kolay ve ceza çağrışımı yapmıyor.
En büyük fark ise, yazının başında değindiğim ikili kavram yapısında. Suç denince ceza hemen akla gelirken, hata denince akla gelen eşlikçi düzeltmek olacaktır büyük ihtimalle. Suçun düzeltilmesi gibi bir kavram yok, ancak hatanın var.
Sizin için bu tanımlar nasıl? Günlük konuşma dilinize nasıl yansıyor? Suç kelimesini -yasalarla ilgisi olmayan haliyle- kullandığınız durumlar hangileri? Aynı durumlarda ifadenizi ve dolayısıyla bakış açınızı suç kavramı yerine hata kavramı ile değiştirmeye gönüllü olur musunuz? Bu değişikliği yaptığınızda, daha önce mümkün olmayan neler mümkün olabilir?
Etiket değiştirme egzersizi yapmak ve üzerine düşünmek isteyenler, yazının baş tarafındaki, suç ile ilgili 4 soruya geri dönebilir.
Bu 4 soruda suç sözcüğünü hata sözcüğü ile değiştirerek nasıl göründüğüne bakabilir.
Eğer yaptığınız hatalara sanki “suç”muşçasına yaklaştığınızı düşünüyorsanız ve bunu değiştirmek isterseniz, önünüzde yeni bir oyun alanı açılmış demektir. Bu oyundan alacağınızı aldığınızda, diğer seviyeye geçip başkalarının hataları ya da suçlarına bakışınız üzerinde aynı deney ve gözlemleri yaparak devam edebilirsiniz. Hayat, farklı bakış açılarını denemek, sonuçlarını tarafsızca incelemek ve istediğini seçip almak için kocaman ve bereketli bir bahçe. Tadını çıkarmanız dileğimle…
İlginizi çekebilir: “Geribildirim” korkulu rüyanız mı: Geribildirim vermeyi ve almayı kolaylaştıracak öneriler