X

Sübliminal mesajların beyin ve zihin üzerindeki etkileri: Reklamcılıkta 25. kare

 “Sübliminal (bilinçaltı) mesaj” denen olgunun yaygın olarak konuşulmaya başlanması muhtemelen 1999-2000 yıllarına denk gelir: Fight Club’ın gösterime girdiği zamana. Epeyce konuşulan bu kitaptan uyarlama film, konusu kadar konusuna uygun, rahatsız edicilikte seçilmiş görsellerin sahne aralarına serpiştirilmiş oluşuyla da dikkat çekmişti. Aslında “dikkat çekmek” ironik olacak; zira bu görseller normalde 655 satır ve çerçeve denen 24 küçücük kareden oluşan bir anlık görüntüye bir 25. kare eklenmesinden ibaretti: Seyirci bir anlık görüntüde yaklaşık 0.003 saniye yer alan bu görseli (bir erkek cinsel organı ya da elinde sigarayla bir adam) gördüğünü bilinçli olarak fark etmiyor, fakat verilmek istenen mesaj ya da uyandırılmak istenen duygu bilinçaltına yerleşiveriyordu.

Sübliminal mesaj elbette sadece filmlerde değil, insanları etkilemenin ana amaç olduğu alanlarda da karşımıza çıkıyor; örneğin reklamlarda. Önyargı ya da başka sebeplerle doğabilecek bir “satın almama” tepkisinin böylece önüne geçilebileceği teorisi ortaya atıldığından beri, yani onlarca yıldır bu tekniğin kullanıldığı biliniyor. Peki bu bilinçaltı mesajları gerçekten hedefine ulaşıyor mu? Bu konuda yapılmış araştırmalara siz Uplifers okuyucuları için göz attık.

Sübliminal Mesajın Zihindeki Etkileri

Bilinçaltı mesaja bilinçli tepki

Deneysel psikoloji konusunda uzman olan Dr. Ian Zimmerman’ın “bilinçsiz etki” olarak adlandırdığı sübliminal mesaj konusunda var olan araştırmaların çelişkili sonuçları var. Dr. Zimmerman’ın “Subliminal Ads, Unconscious Influence, and Consumption” adlı incelemesinde gördüğümüz üzere, aslında konu komplo teorisyenlerinin ortaya attığından ya da özgür iradesinin gasp edildiğini iddia edenlerin düşündüklerinden biraz daha karmaşık.

1957 yılında James Vicary ve Frances Thayer adlı iki kişi, bir filmin içine yerleştirilen “patlamış mısır yiyin” ya da “kola için” gibi mesajların, bu ürünlerin satışını sırayla %58 ve %18 oranlarında arttırdığını gösteren bir çalışma ortaya koydu. Ertesi yıl yayınlanan Vance Oakley Packard tarafından yayınlanan “The Hidden Persuaders” (“Çaktırmadan İkna”, Mediacat Kitapları, Aralık 2006) da bu çalışmayı destekleyerek, reklamcıların tüketici bilinçaltına ve gizli arzularına hitap ettiğini, onları bir nevi “kontrol ettiğini” iddia etti. Bu argümanlar insanlarda ihtiyaç duymadıkları şeyleri almaya zorlandıklarına, hatta bu yöntemi kullanan politikacılar yüzünden aslında istemedikleri bir partiye oy vermeye ikna edildiklerine dair büyük bir şüphe ve tepki uyandırdı. Üstelik, etkilendiklerini fark etmedikleri için bunun önüne geçebileceklerine de ihtimal vermiyorlardı.

Uydurulmuş sonuçların yarattığı plesebo etkisi

Oysa ki, Vicary ve Thayer’ın yayınladığı çalışma, Vicary’nin reklam şirketinin propagandasını yapmak için kullandığı bir uydurmadan ibaretti! Bu sonuçların uydurulmuş olması, sonraki dönemde yeni ve doğru şekilde yürütülen çalışmaların önünü açtı ve üstelik, taban tabana zıt sonuçlar meydana çıktı: Sübliminal mesajların insanlar üstünde etki bıraktığına dair çok az kanıt vardı.

Yine de insanları şüphelerinden arındırmak mümkün olmamış ki, yapılan anketler, insanların dörtte üçünün sübliminal reklam terimini duyduğu, yine bu insanların yarısının bu reklamlardan etkilendiğini düşündüğünü ortaya koyuyor. Yani insanlar aslında sübliminal mesajdan çok, sübliminal mesajın varlığı ihtimalinden etkileniyorlar. İlaç aldığını düşünen ama kendilerine boş ya da etkisiz hap verilen hastaların, hiç ilaç almayanlara göre daha hızlı iyileşmesi gibi; buna bir nevi “plasebo etkisi” diyebiliriz.

Reklamların satır aralarını okumak

Elbette yazının başında anlattıklarımızı tamamen çöpe atmak söz konusu değil ama belirli noktaları ayırmakta fayda var. İnsanlar sübliminal mesajlardan etkileniyorlar evet, ama bu onları hiç ihtiyaç duymadıkları bir şeyi almaya zorlamıyor. Bir diğer deyişle, kimse sübliminal mesajlarla bir kamyon lastiği almıyor ya da karşıtı olduğu bir partiye oy vermiyor. Bu nedenle, bu reklamların “satır aralarını okuyacak” hedef kitlesi çok önemli.

Örneğin, susamış bir insan grubuna susuzlukla ilgili birtakım mesajlar fark ettirilmeden verildiğinde bu insanlar daha çok su içiyorlar, fakat susamışlıklarının arttığını düşünmüyorlar. Bir diğer araştırma da, Almanca müzik çalınan bir içki dükkanında daha çok Alman şarabı, İtalyanca müzik çalınanda ise daha çok İtalyan şarabı satıldığını; müşterilerin müziği duymalarına rağmen (yani bu kez etken olan müziği fark etmelerine rağmen), bunun kararlarına olan etkisini ayırt edemediklerini gösteriyor. Buna benzer şekilde, dondurma yiyen birini gören insanların çoğunun, bu gördükleri kişinin yediği kadar dondurma yediklerini ortaya koyan bir çalışma mevcut.

Özellikle bu son çalışma bize şunu düşündürüyor: Özellikle sosyal medyada artan paylaşımlarımızın bizleri aynı yerleri görmeye, tatillerimizi aynı şekilde geçirmeye; kısacası, popülerin daha popüler olmasına sebep olduğu bir gerçek olabilir mi?

Bu da başka bir araştırmanın ve başka bir yazının konusu olsun.

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale