X

Stresle başa çıkmayın, düşüncelerinizi akışına bırakın

Hep denilir ya; stresle başa çıkma yolları… İşte bu yolları ne kadar çok arar, strese karşı dayanıklı hale gelmeye ve stresten kurtulmaya çalışırsak bu durum bizi bir o kadar stres altına alır. Sebebi, stresin irademiz dışında geliştiğini düşünüyor olmamızdır. Böyle bir durumda stresin sebebini neye bağlamışsak onunla mücadeleye başlarız. Halbuki stresin kaynağı dışarıda değil kendi içimizdedir. Bizim ardı ardına büyüttüğümüz düşüncelerimizdir. Bir şey hakkında ne kadar yoğun ve ayrıntılı düşünürsek, o bizim içimizde en önemli şey haline gelecektir. Bu en önemli şey zaman içerisinde olumsuz duygulanımlarla beraber strese zemin hazırlamış olacaktır.

Diğer yandan stresle ne kadar az başa çıkıyorsanız, hatta hiç dayanamıyorsanız, o kadar sağlıklısınızdır. İşten bunaldığınızın daha erken farkında olur, durum ya da kişiler hakkında gelişen olumsuz duyguları çok önceden anlarsınız. Burada stres kaynağı iş, durum ya da kişiler değil kendinizsinizdir. Ve bu nedenle kendi sorumluluğunuzu almışsınızdır. Böylelikle olumlu duygular korunmuştur. Düşünceleri akışına bırakmak,  gelen olumsuz bir düşüncenin çekip gitmesine ve ardından gelecek düşüncenin daha sakin değerlendirilmesine olanak verir. Kendimizi ne kadar huzurlu hissedersek olumsuz düşüncelerimize o kadar set çekmiş oluruz. Bu durum diğer zincirleme duyguların gelişmesine de engel olacaktır. Kızgınlığa, öfkeye dönüşmeyecektir.

Stresle başa çıkmak ne demektir?

Stresle başa çıkmak demek kendi kaynaklarımızı zorlamak demektir. Strese karşı güçlüyüm, onunla başa çıkıyorum derken stresle savaşan, onu alt etmeye çalışan biri haline geliriz. Sadece stresten korunacağım derken anksiyetenin ortasında buluveririz kendimizi. Böylelikle hem stresle başa çıkamamış olur hem de anksiyeteyi azaltma yollarını aramaya başlarız. Çünkü stres vücudumuzda hem fiziksel hem de biyolojik etkiler yaratmaktadır. Elbette ki ilişkilerimizin değişikliğe uğraması ve yaşam olaylarının stresi tetiklediği bir gerçektir.

Ayrıca genetik yatkınlıkla birlikte stresörler yani strese neden olan her türlü etki de mevcutsa bu durum zihnimizi de etkileyecektir. Bu streste diyatez modeli olarak adlandırılmaktadır. Kolay incinebilir bir yapınız varsa, stresörler sizleri diğer insanlardan çok daha fazla etkilemekte ve maalesef zihninizde de bir takım bozukluklara neden olmaktadır. Örnek verecek olursak bazı kişiler olaylara daha başından depresif tepki verme eğilimindedirler ya da yaşamın erken dönemlerinde karşılaşılan stresin birikimli olarak devam etme ve her olayda kişiyi biyolojik olarak duyarlı hale getirme durumu vardır. Stresörler travma yaratacak düzeyde ise travma sonrası stres bozukluğu kapınızdadır ve bu da zihinsel bozukluklara neden olabilmektedir.

Stresi olumlu kullanmayı becerebilirsek; enerjimizi yükseltebilir dolayısıyla performansımızı üst seviyeye çıkarabilir ve yeni bilgi edinme ve deneyim kazanmalarımızı arttırabiliriz. Kişisel kaynaklarımız ve talepler dengede olduğu sürece stresörlerin etkisi çok azdır ya da olmayacaktır. Bu vücut dengesini yani homeostasizi sağladığımız ve bunun yanı sıra pozitif kaynaklarımızı yani doyum sağladığımız her şeyi de arttırdığımız sürece bizi hayatımızdan tatmin kılacaktır.

Yaşam doyumumuz iyi olma halimizi sağlayacaktır ve otantik mutluluğu, yani sıradan şeylerden mutlu olmayı getirecektir. Tabii önemli olan kendini tanıma ve bilinçlenmedir. Burada kişiliğimizi tanımamız yani A (kontrol, rekabet duyguları ile öfkeli, kibirli ve güvensiz), B (Rahat, gevşek, sakin, zamana karşı daha geniş) ve son dönem gelişmelerinden D (Olumsuz duygular, güvensiz, kaygılı)  tipi kişiliklerden hangisine sahip olduğumuzu bilmemizin de önemi büyüktür. Diğer önemli hususlar da duygularımızı tanımak, memnuniyetimizi, minnettarlığımız ve yardımseverliğimizi artırmak, güçlü yönleri daha güçlü yapmaya çalışmaktır, zayıf olanları onarmaya çalışmak değildir. Bu sayede kabul etmiş ve büyük kararlılıkla psikolojik sağlamlılığı yakalamış ve korumuş oluruz.

Bilmeliyiz ki stresörlerle girdiğimiz her tür mücadele bizi bir o kadar yoracak, güçsüz kılacak ve belki de psikopatolojik durumlara neden olacaktır. Tüm bunların bir sonucu olarak stresi yaratacak her türlü stresörü sukünla karşılıyor ve psikolojik sağlamlığımızla birlikte akışına bırakıyor olmak, stresin oluşmasına engel olmuş olacaktır.

İdil Arasan Doğan: İstanbul doğumlu olan Öğr. Gör. İdil Arasan Doğan, Üsküdar Üniversitesi Psikoloji Yüksek Lisans programı ile başladığı akademik yaşamını Psikoloji Doktora Programı ile sürdürmektedir. Yüksek Lisans Bitirme Tezini, Prof. Dr. A. Oğuz Tanrıdağ danışmanlığında "Alzheimer Hastaları Bakım Veren İyi Oluş Psikoeğitim Programının Bakım Verenlerin Tükenmişlik Sendromu Üzerine Etkisi" konusunda vermiştir. Üsküdar Üniversitesi Anne & Bebek Ruh Sağlığı Merkezi ve Türkiye Alzheimer Derneği’nde yönetim kurulu üyeliği bulunmaktadır. Akademik çalışmalarına; geriatri, anne & bebek ruh sağlığı, kişilerarası ilişkiler, pozitif psikoloji bağlamında devam etmekle birlikte özellikle yaşlanma, demans; Alzheimer, kişilerarası ilişkiler alanlarında yoğunlaşmıştır. Yapılandırmış olduğu "Hasta Yakınları İyi Oluş Programı"nı Kadıköy Alzheimer Merkezi’nde 3 yıl boyunca uygulamıştır ve halen aynı merkezde ayda 1 kez olmak üzere "Hasta Yakını Destek Programı"nı yürütmektedir.
İlgili Makale