Stres bir hastalık değildir. Stres seviyeniz çok yüksekse ya da çok uzun sürerse, hem fiziksel hem de zihinsel hastalıklara yakalanabilirsiniz. Zorluklar hayatın ayrılmaz bir parçasıdır. Maalesef ki onları durduramazsınız. Durdurabileceğiniz şey zorlukları karşılarken onlarla kurduğunuz ilişki şeklinizdir. Belki alışkanlığınız olduğu için zorlukları inkâr ediyor veya zorluklara düşünmeden plansızca dalıyor ve aşırı yoruluyorsunuz. Zorluklarla doğru ve size uyumlu bir şekilde yüzleşirseniz meselenin ürettiği stres enerjisini duygularınızı ve aktivitelerinizi yönetmede bile kullanabilirsiniz.
Stres yaşadığınızda hiç düşünmeden otomatik olarak yaptığınız davranışlarınız, zihninizdeki düşünceleriniz yani işlevini yitiren alışkanlıklarınız “Stres reaksiyonlarınızı” oluşturuyor. Otomatik reaksiyon vermek tek bir seçeneğinizin olduğunu, seçim yapma şansınızın olmadığını düşündürür. Strese verilen reaksiyon sıklıkla sağlıksız olup daha fazla strese yol açıyor.
Stres araştırmacısı Psikolog Richard Lazarus, stresin herhangi bir durumu tehlikeli veya zor olarak yorumlamanızla ve bu zorlukla baş etmek için hangi kaynaklara sahip olduğunuza hızla karar vermenizle başladığını bulmuştur. Bir olayı tehlikeli veya zor olarak yorumlarsanız ve baş edebilecek kaynaklara sahip olmadığınızı düşünürseniz bu durumu bir stres reaksiyonu olarak yaşarsınız.
Stres doğal ve neredeyse her gün yaşadığınız bir şeydir. Her zaman kötü ve işe yaramaz da değildir. Fiziksel bir tehlike ile karşılaştığınızda aksiyon almanız için size gereken enerjiyi stres tepkisi verir. Yeterli miktarda stres, motivasyonu arttırır. Ancak her durumu saldırı ve tehdit olarak algılıyor, her olayı kişiselleştiriyor, uykularımızı kaçıracak kadar endişeleniyorsak stresin bize hiçbir faydası olmuyor. Strese göre; içinde bulunulan durumla ilgili yapılan yorum, durumun gerçekliğinden çok daha önemlidir.
“Stres seviyenizi düzenleyebilir, ideal bir dengede konumlandırabilirsiniz. Herkesin optimum bir stres seviyesi vardır. ”
Stresi karşılama şeklinizde daha yaratıcı, dengeli, çözümleyici ve daha az dürtüsel olmayı seçtikçe stres seviyeniz ideal bir dengede konumlanacaktır. Bu, stres unsurlarını katlayarak çoğaltmak yerine baş edebilmenizi kolaylaştırır. Stres seviyenizi yükselten bir uyaranla karşı karşıya kaldığınızda reaksiyon vermek yerine ona yanıt vermek için öncelikle stresinizin ilk işaretlerini tanımalısınız. En son ne zaman stres yaşadığınızı düşünün. Bedeninize ne olduğunu fark ettiniz mi? Hangi kısımlarınız gergindi?
Davranışınız stres altında olmadığınız ana göre nasıl değişti?
Aradığınız biri oldu mu?
Ne tür duygular hissettiniz? Kaygı mı korku mu?
Hangi düşünceler aklınızdan geçiyordu ? Olumsuz düşünceleriniz var mıydı ?
Kontrolden çıkmış gibi mi hissediyordunuz?
Dikkatinizi yoğunlaştırmada güçlük çekiyor muydunuz?
Stresi “RAIN”le yıkayın
Baş harfleri İngilizcesi “R.A.I.N” (yağmur) olan bir yaklaşımla stresle olan ilişkinizi dönüştürebilirsiniz. Bir daha yüksek seviyede stresli olduğunuzda, sizi zorlayıcı bir deneyim yaşadığınızda bu dört adımı takip edin.
Recognize (fark etme-tanıma): Güçlü bir duygunun var olduğunu fark edin
Genelde kolayca duyguya kapılıp gider, ona göre hareket ederiz. Duygular bizimle o kadar bütünleşmiştir ki duyguya gereken dikkati veremeyiz. Duygunuzu isimlendirin: Kaygılıyım, sinir bastı, öfkeliyim,korkuyorum gibi. Sizde stres, baskı, korku yaratan olup bitenleri fark edin. Hemen reaksiyon vermek yerine duygunuzla biraz kalın.
Accept (kabul etme): Duygunun orada olduğunu kabul edin
Güçlü duygular söz konusu olduğunda bazen doğal reaksiyon, duygu yokmuş gibi davranmaktır. Bu adımda şu anda kaygı,korku ya da öfke her neyse yaşadığınızı kabul edersiniz. Kendi kendinize “Şu anda güçlü bir duygu hissediyorum” diyebilirsiniz. Duygunuza teslim olmuyorsunuz, duygularınızı kabul edip onlara bilinçli bir şekilde yaklaşıyorsunuz. Tam da o anda orada olan şeyi kabul etmezseniz duygularla hiçbir şekilde başa çıkamazsınız.
Investigate (araştırma): Düşünce, duygu ve bedensel duyumlarınızı araştırın
Bu adımda zihninizde, bedeninizde ve kalbinizde olan biteni analiz edip yorumlamaya çalışmaz, sadece gözlemlersiniz. Bu aşama olanları daha net görmenizi, gerçekten ne hissettiğinizi sağlayacaktır. Kafanızdan hangi düşünceler geçiyor? Düşüncelerinizin size etkisi nasıl? Hangi duyguların varlığının farkındasınız? Bedeninizde gergin olan yeriniz, ısıyı en çok duyumsadığınız yer neresi?
Herhangi bir yerinizde ağrı hissediyor musunuz? Bedeniniz bir bütün olarak size nasıl geliyor ?
Duygularınız bedeninizde nasıl bir karşılık buluyor? Duygunun merkezi tam olarak nerede konumlanıyor? Yaşadığınız şeyi değiştirmeden onunla kalabildiniz mi? Sadece duyumları gözlemleyin.
Non-identification (kimlik) : Duygunuzla özdeşleşmeyin; siz duygunuz değilsiniz
Duygular her zaman değişir. Bütün hayatınız boyunca tek bir duyguya aynı yoğunlukta saplanıp kalamazsınız. Bu son adımda duygunuzla kendinizin arasına mesafe alırsınız. Duygunun kendisi olmadan duygunun farkında olabileceğinizi fark edersiniz. Duygularınızın kimliğiniz olmasına izin vermeyin: Kendinizi stres altında hissediyor olmanız “Ben stresli bir insanım” demenizi gerektirmez. Zor duygular içinde olmadığınız bir zamanı hatırlayın. Duygular gelip gider ama; siz gelip gitmezsiniz. Duygunuzu merkezden uzaklaştırın. Duyguyu gözlemlediğinizde ondan ayrılırsınız. Onu izlersiniz. Bir nehrin içinde olmak yerine kenarında oturup suyun hızla akıp gitmesini izlemek gibidir. Siz duygunuzun geçişini izlerken nehrin içinde değilsinizdir. Bazı zamanlar nehrin içine çekildiğinizi ve boylu boyunca sürüklendiğinizi hissedebilirsiniz. Bunu hissettiğiniz an sadece nehirden geri çekilin.
“Daha önce defalarca seçtiğiniz alışkanlığa bağlı, çok kullandığınız yollar yerine yaratıcı eylemlerin ortaya çıkmasına izin vermelisiniz.”
İlginizi çekebilir: Şemalarınız olumsuz düşüncelerinizi pekiştiriyor olabilir mi: Şemaları iyileştirmek mümkün Şemalarınız olumsuz düşüncelerinizi pekiştiriyor olabilir mi: Şemaları iyileştirmek mümkün