İnsanlık tarihi kadar eski bir kavram olan stresin tanımı her birimize göre değişebilir. Stresi tanımak, bozucu etkileri ile mücadele edebilmek, önlemler alabilmek dahası bilinçli bir şekilde kaynağına dönebilmek yaşam kalitemizi arttırmak açısından önemli adımlardır. Günlük yaşantımızda karşılaştığımız her türlü mikro ve makro olaylar bizim için stres potansiyeli taşır.
Evde, trafikte, iş hayatında, randevuda, toplantıda, ya da okulda beklemediğimiz bir anda strese maruz kalabiliriz. Dolayısıyla nerede, ne zaman ve nasıl ortaya çıkacağını ön göremeyiz. Stresin doğasında yatan bu belirsizlik hali de modern yaşam insanını stres karşısında savunmasız kılmaktadır.
Doğum, ölüm, ayrılık, finansal temelli gelecek kaygısı, özellikle kadınların evde ve iş yerinde farklı rolleri benimsemesi sonucu yaşadıkları rol çatışmaları önemli stres kaynağıdır. Çoğu zaman strese verilen tepki, o an ne yaşadığımızdan ziyade, kişinin duruma karşı verdiği yanıta bağlı olarak değişiklik gösterir. Yani; aynı olayı yaşayan farklı kişiler, hatta bazen aynı kişi bile farklı zamanlarda farklı tepkiler gösterebilirler. Tanımadığımız birinden gelen cevapsız çağrı, yeni bir işe başlamak, cüzdanı takside unutmak, işyerinde yapılan hatalar gün içinde yaşanabilen mikro stres örnekleridir. Bu olaylara verilen tepkiler değişebilir. Bu nedenle stres söz konusu olduğunda belirli bir olaya karşı belirli tepkiler verilir şeklinde genelleme yapmayız. Çünkü bir olayı algılama biçimi, kişilik özelliği, yaş, cinsiyet, ekonomik faktörler, aile yaşamına bağlı olarak değişkenlik gösterir.
Stresin psikolojik belirtileri
İnsanın tüm dengesini bozan uzun süreli stres, etkisini geniş bir yelpazede sunuyor. Kronik stres altındaki kişilerde cinsel bozukluklar, egzama başta olmak üzere cilt hastalıklarının dönem dönem nüks etmesi, sindirim ve konsantrasyon sorunları, kaygı, depresyon, tansiyon, mide ağrıları, öfke patlamaları ve tartışmaya yatkın olmakla varlığını gösterebilir. Stresin yarattığı duyguları ifade etmedikçe, bedenimiz sinyaller gönderir. Mühim olan bu sinyalleri tanımaktır. Nedeni her ne olursa olsun bedenin psikolojik ve fizyolojik tepkileri açığa çıkar.
Eğlenme ihtiyacının stresle ilişkisi: Eğlenme ihtiyacım bana ne söylüyor?
Eğlenmeye duyulan ihtiyacın arttığı toplumlarda stresin dolaylı etkisini yadsıyamayız. Giderek artan eğlenme ihtiyacımız bir bakalım bize neler söylüyor olabilir? “Stres atma” kavramı günümüzde dilimize pelesenk olan bir kavram. Televizyon karşısında uzun saatler geçirmek, tempolu müzikler dinlemek, spor müsabakaları gibi aktivitelerle stresi bir şekilde “atma” adı altında her yolu deniyoruz. Hedef odaklı, modern günümüz insanının yoğun stres yüküne sahip olduğu da aşikar.
Bana öyle geliyor ki eğlence ihtiyacı da tam olarak buradan doğmaktadır. Rahatlama ihtiyacımızı sık sık tatillerle, zihnimizi uyuşturan aktivitelerle besleyişimiz, belki de stresin literatürde neden modern çağ hastalığı olduğunu açıklıyordur. En çok hangi anlarda eğlenmeye ihtiyaç duyuyoruz? Bu ihtiyaç ne zamandır var? Bu aktiviteler ile stres yaratan duygulardan kaçıyor olabilir miyiz?
Stresin kişilik yapısı ile ilişkisi
Modern yaşam eğilimlerin teşvik ettiği, aceleci yaşam tarzının sürekli tetikte olmamıza yol açtığı bir gerçek. Pek çok işi aynı anda bitirmeye çalışan, rekabetçi, sabırsız ve gelişim odaklı, her dakikayı kendisiyle yarışarak geçiren kişilik yapısına sahip kişiler stresi sırtına daha fazla yüklüyor. İş hayatındaki rekabet ve hırsın strese yol açtığını göz önünde bulundurursak Paul Brown hoş bir betimleme ile bizlere cevap veriyor: “Kazanmanın anahtarı stres altındaki duruşunuzdur.” Brown’un yanıtı stresin bizi değil, bizim stresi yönetmemizin neden önemli olduğunu vurgular niteliktedir. Yüksek düzeydeki stresin performans üzerinde olumsuz etkileri olduğu gerçektir. Peki stresi sağlıklı yollarla yönetebilmek için neler yapabiliriz?
Stresle nasıl mücadele edebiliriz?
Stresi tolere edebilmeyi sağlayacak, daha üretken, dengeli, mutlu bir yaşam sürmeyi kolaylaştıracak teknikleri sıraladım:
- Yaşadığınız stres yaratan olayın nedenlerini objektif olarak değerlendirin. “Bu durum neden bir problem sizin için?, Yaşadıklarınız sadece sizin açınızdan mı bir problem, yoksa başkaları da bunu böyle değerlendiriyor mu?” Bu sorular stresin kontrol edilebilirliğini anlamanızı sağlayacaktır.
- “Hayır!” diyebilmeyi pratik haline getirin. Ekstra çalışma saatlerine, yeni görevlere, önceliğiniz olmayan davetlere “Hayır!” diyebilmek, kendinize duyduğunuz saygıyı artıracaktır.
- İhtiyaçlarınız ve istekleriniz arasındaki ayrıma dikkat edin. İhtiyaç duymadığınız hiçbir şeyi arzuya dönüştürmeyin.
- Stresle temas halinde olduğunuzu hissettiğiniz anlar en çok kimlerin yanında açığa çıkıyor? Bu kişilerle aranıza mümkün mertebe mesafe koyun.
- Eğer yapmaya çok da gönüllü olmadığınız bir iş söz konusuysa, günün erken saatlerinde onu bitirmeyi hedefleyin. Böylece günün geri kalanını endişe ve huzursuzluk enerjisi içinde geçirmekten kurtulmuş olursunuz. Ertelemek, stresi daha da arttıracaktır.
- En önemlisi stresle etkileşime geçtikten sonra tekrar dengeye kavuşabilmenizi sağlayacak yatıştırıcı pratiklerin listesini yapın. Bu liste tamamen size iyi gelecek olan maddeleri içersin. Bu bir yürüyüş yapmak ya da size iyi gelen bir kokuyu solumak olabilir. Özellikle koku beyinde önemli bir bölgeyi uyarır ve stres durumundan çıkarıp daha huzurlu ve daha az gergin hissetmeyi sağlar. Sinir sistemini etkileyen, serotonin üretimini sağlayan kokuları keşfedebilirsiniz. Bunun dışında manzaraya bakmak, sevdiğiniz birine sarılmak, sakinleştirici müzik dinlemek gibi kısa sürede kaynaklanmanızı sağlayacak herhangi bir şey listede yer alabilir.
- Kendine alan açmak! Eğer çok yoğun bir tempoda çalışıyorsanız güne başlamadan evvel kendinizle baş başa kalabileceğiniz bir zaman dilimi yaratabilirsiniz. Bir saat erken uyanmak, kendinizi önceliklendirerek güne daha motive başlamanızı sağlar.
- Akışta kalmanızı kolaylaştırmak adına yazmayı deneyin. Duyguları ve düşünceleri kağıda dökmek bir an için onlardan ayrışmayı, olaylara farklı bir yerden bakmayı ve olay üzerindeki odak noktanızı değiştirebilir.
- Nefes egzersizi! Doğduğumuz andan, öleceğimiz güne kadar bize eşlik eden nefesi doğru şekilde almak ve vermek ruh halimizi resetler. Şifa anlamına gelen nefes, beden ve zihin arasındaki köprü gibidir. Doğru nefes alma tekniklerini öğrenmek zihinsel-bedensel rahatlama ve stresle mücadeleyi kolaylaştırır.
- Mesleğiniz sedanter bir yaşam sürmenize yol açıyorsa daha sağlıklı bir yaşam için fiziksel aktiviteleri günlük rutininize ekleyin. Hobi niteliği taşıyan spor egzersizleri baskı ve gerginlik hissini azaltacaktır.
- Stresle savaşmak yerine onun yaşamınızdaki işlevini sorgulayın. Savaşın olduğu her yerde bir mağlup olacaktır. Sizi strese sokan her neyse onu anlamaya çalışın ve aynı cephede yer alın. Yaşadığınız stres faktörünü motive edici, performans geliştirici, daha pozitif bir yerden ele alabilir misiniz? yeniden değerlendirin. Bazen stresi yok etmeye çalışmak yerine kucaklamak yaşadığımız olay içinde anlam bulmayı sağlar.
Strese yol açan olumsuzluklardan uzak bir yaşam pek mümkün olmasa da, onu minimize ettiğimiz, keyifli bir yaşam dilerim. Unutmayın; tedavi edilmeyen stres uzun vadede ruhunuzda derin hasarlar bırakabilir.
İlginizi çekebilir: Ghosting: Romantik ilişkilerde “sırra kadem basma”