X

Stratejik düşünme ve yaratıcı düşünme birlikte nasıl dans eder?

Bilgisayarı kapattım, masadan kalktım. Başka şeylerle ilgilenmeye ve bir süredir üstünde çalıştığım içeriği birkaç günlüğüne kenara bırakmaya ve karar verdim. Bu zaman zarfında, paralize olan beynimin rahatlayacağını ve tekrar özgürce üretmeye başlayabileceğini umuyordum ve bu yaşadığım zorluk ilk değildi.

İçerik hazırlığı, ne tür olursa olsun -eğitim, makale ya da başka bir şey- yaratıcı düşünmeyi gerektiren bir süreç. Yaratıcı düşünce ise öncesinde bir miktar mayalanma ve olgunlaşma gerektiriyor, yani zaman tanımak lazım. Benim yaptığım gibi hem “bir an önce aradan çıksın” hem de “en iyisi olsun” dendiğinde suyu kesik musluk gibi sadece tıslama sesi vermesi pek anormal değil.

Hem çabuk hem de en doğru sonucu almak isteğimiz haksız mı peki? Özellikle rekabetin olduğu alanlarda; örneğin iş hayatında ya da puanın çok önemli olduğu bir sınav hazırlığında hem hızlı hem nitelikli olana ulaşmak değil midir amaç? Birini diğerine feda etme lüksümüz her zaman olmayabilir.

Stratejik düşünce ve yaratıcı düşünce stillerinin her ikisi de eşit derecede önemli ve günümüz dünyasında hangi kaynağı açarsanız açın, karşınıza çıkacak olan mesaj şu olacaktır: Problem çözmede, avantajlı konumu yakalamakta veya hedeflere ulaşmada eşit derecede faydalanmanız gereken, olmazsa olmazınız iki yaklaşım bunlar olmalı. Zıt tarafları olan ama tam da bu nedenle bütünleyici olan iki yaklaşım. Yani siz ya da ekibiniz, örneğin yaratıcı düşünceye daha çok ağırlık vererek stratejiyi ihmal ederseniz, planlarınızın raydan çıkması ya da hiç gerçekleşememesi gibi bir uca savrulabilirsiniz. Stratejiyi sıkı sıkıya takip edip yaratıcılığa izin vermediğiniz durumda ise, elinizde etki gücü düşük ve kısır sonuçlar ile yine geride kalmış olursunuz. Bütün literatür, her ikisinin neden birlikte kullanılması gerektiğini ikna edici şekilde açıklayan, ayrıca gayet güzel bağdaşabileceğini kanıtlayan çalışmalar ile dolu. Bunu gerçekleştirmenin yolu ise yöntemlerden geçiyor.

Stratejik düşünce, bir problemi çözmek veya bir sonucu elde etmek için belli bir durumun/bilginin doğruluğunu yargılamak ve buna göre pozisyon almak demek. Kişi ne kadar doğru ve çabuk şekilde veriyi işleyip kendi görüşünü oluşturuyorsa o kadar stratejik beceri sahibi kabul ediliyor. Stratejik düşünce, sıralama yapmaya yarıyor ve bunu objektiflik, analiz, karşılaştırma, sınıflama ile sağlıyor. “Nasıl düzenleriz?” sorusunu soruyor. Bilgiyi birleştirip toparlıyor, tekil seçeneklere indirgiyor. Ağaçları görüyor.

Yaratıcı düşünce, bir hedefe ulaşmak, bir problemi çözmek veya bir isteği yerine getirmek için bol sayıda fikir, alternatif üretmek demek. Kişi ne kadar çeşitli fikri çabucak geliştirebiliyorsa o kadar yaratıcı düşünce sahibi denebilir. Yaratıcı düşünce stili, hayal gücünü çalıştıran her şeyi kullanıyor. Renkler ve şekiller ile görselleştirmek, boşluk, ritim, hayal kurmak, fikir üretmek gibi. “Başka ne yapabiliriz?” sorusunu soruyor. Bilginin farklı yanlarına odaklanıyor. Ormanı görüyor. Daha tuhaf veya aykırı gelen şeyleri denemek bu stilin işi.

Bu tanımlardan anlaşılacağı üzere, ikisinin benzeşmezliği sebebiyle, birinden diğerine esnekçe geçiş yapmak kolay değil. Stratejik düşünceyi beynimizin sol yanıyla, yaratıcı düşünceyi ise sağ yanıyla çalıştırıyoruz. Hepimizde iki lobdan oluşan bir beyin olduğu için, her iki tarafı da kullandığımız bir gerçek. Ancak duruma göre değişen ağırlıkta veya sırada kullanıyoruz. Anahtar kelimemizi bulduk: Sıra.

Sıraya koymakla, her iki tarafın birbirinin işini zorlaştırmasını önleyebiliriz. Böylece o “tısss” sesinden de kurtulmak mümkün!
Amaç belirlemekle başla

En başta amacı belirlemekle başlamak gerekiyor. Çünkü sürecimiz buna göre evirilecek. Örneğin, en kısa sürede kar etmek gibi bir amaç belirledik. Bu amaca ulaşmak için stratejik düşünce ile yapılması gerekenleri, yani karlılığa en kısa yoldan götürecek adımları belirleyelim. Ardından ise yaratıcı düşünceyi kullanarak “nasıl”ını çalışmak mümkün. Hangi profildeki müşteriye nasıl bir yöntemle ulaşacağımız, satışını yapacağımız ürünün nasıl özellikleri olabileceği, giderleri azaltmak için hangi denenmemiş yöntemleri devreye alacağımız gibi konular için yaratıcı çözümler gerekecektir.

Bir diğer örnekte amaç, yaratıcı tarafa öncelik vermek olsun. Önce yaratıcılık, sonra da buna hizmet eden strateji mümkün olmaz mı? Şöyle olabilir: Tamamen içinden gelen şekilde resimler yapan bir ressamı veya el becerisi ile hayalindeki tasarımları yaptığı takılarda kullanan bir zanaatkarı düşünelim. Bu durumda, bu ürünleri kimlere ulaştırmalı sorusunu sorarak başlayan stratejik planlama; nerede, ne miktarda, hangi karşılık ile bunun yapılmasının yaratıcı süreci en iyi besleyeceğini belirleyerek amaca hizmet edecektir.

Bu iki farklı örnekte, sürecin farklı noktalarında farklı düşünce stilini sıraya koyarak kullanmak söz konusuydu.

Farklı beyinleri kullan

Bir de şu var ki, bazılarımız bazı konularda daha iyiyiz. Eğer tek kişi değil de ekip içinde isek hem stratejik hem yaratıcı düşünceyi kullanmak için, tek kişi olmaya kıyasla çok daha şanslı bir ortamımız var demektir. Tek kişi olarak sağ ve sol beyni aynı anda veya sık sık değiştirerek kullanmak zor ve yorucu. Oysa ekip ortamında kişilere farklı görevler vererek, bir kısmının yaratıcı fikirleri üretmesi, diğerlerinin de stratejik bakış açısını geliştirmesi işleri kolaylaştırabilir.

Yazımın en başındaki beni zorlayan örneğe geri dönelim: İçeriği bir ekip olarak hazırladığımızı ve önce strateji, sonra yaratıcılık sırasını takip ettiğimizi düşünelim. Bu durumda bir kısmımız araştırma yaparak hedef kitlenin özelliklerine göre nelerin öne çıkması gerektiğini belirleyebilir, diğerleri nasıl daha ilgi uyandıran unsurlar kullanabileceğimiz konusunda fikirler getirir ve süreç çok daha verimli ve nitelikli ilerleyebilir, üstelik bir de zamandan kazanılabilirdi. Ya da önce yaratıcılığı kullanarak, sıra dışı veya ilgimizi çok çeken bir içeriği serbestçe üretirdik. Ardından, bu içerik kimlere hitap edebilir diye düşünüp, hatta araştırıp o kitleye ulaşmak için süreç adımları planlanabilirdi.

Ekip değilsek ve strateji ile yaratıcılık arasındaki dengede zorlanıyorsak, dış kaynaklı görüşleri her zaman kullanabilir, fikrine güvendiğimiz kişilerin düşünce stillerinden yine de faydalanabiliriz.

Farklı beyinleri süreçlerde kullanmanın bir yolu da, gelen önerileri birebir uygulamak yerine kendi süzgecimizden geçirmek ve ilham alarak yeni fikirler yaratmak. Ki, buna da beyin fırtınası deniyor.

Her iki düşünce stili için tavsiyeler ise şunlar…

Yaratıcı düşünce için

  • Zaman tanıyın. Yaratıcı düşünce her zaman siz “hadi” dediğinizde gelmeyebilir. Olgunlaşmaya izin verin.
  • Denenmemiş, aykırı görünen şeyleri hayal etmekte cesur olun.
  • Bariz yolu bırakıp, kendi ortamınızın dışında yeni yollar arayın.
  • Büyük resme odaklanın. Hedefe nasıl ulaşacağınızı değil, hedefin neresi olduğunu düşünün.
  • Biraz riskli, farklı ve aydınlatıcı bir şey bulun. Heyecan versin.

Stratejik düşünce için

  • Zaman kısıtı koyun. Mümkün olan en kısa zamanda en doğru çözümü hedefleyin.
  • Sıraya dizin. Öncelik sırasına koyarak, en etkili ve basit çözümü bulmaya bakın.
  • Aynı anda birçok adım yerine peş peşe adımlar atın. Varsayımlar kullanıyorsanız, abartmayın ve karmaşıklaştırmayın.
  • Ulaşılabilir, sade, kolay anlaşılır olmayan her şeyi bir kenara ayırın.
  • Detayları fark edin. Şu anki sorununuza şu an çözüm olabilecek pratiklikte bir çözüm seçin.
  • Bariz çözümü bulun. Amerika’yı yeniden keşfetmeye kalkmayın.

Yukarıdaki listeyi, üzerinde çalıştığınız konuyla ilgili sorular olarak kendinize sorabilirsiniz. Son olarak, sağ ve sol beyni aynı anda kullandırtan egzersizleri yaparak her iki beyni kullanma konusunda kendinizi geliştirmek isterseniz; jonglörlük yapabilir, normalde kullanmadığınız elinizle günlük işleri yapabilir (solakların sağ elle yazı yazması, sağ elini kullananların sol el ile işlerini yapması gibi), zihin çalıştırıcı oyunlar oynayabilir, matematik problemleri çözebilir veya zihin haritası yapabilirsiniz.

Sahip olduğumuz kaynakları bolca kullanabildiğimiz ve potansiyelimizi gerçekleştirebildiğimiz günler dileğimle…

Kaynakça:
https://andyeklund.typepad.com/
https://ideadrop.co/creative-vs-strategic-thinking-whats-difference/
https://www.deekshalearning.com/blog/activate-both-sides-of-your-brain

İlginizi çekebilir: Her şey tamam, bir motivasyon eksikse: Üç motivasyon türünü keşfedin

Ece Ağabeyoğlu, ACC: 1998 – 2014 arasını kapsayan tam zamanlı kurumsal çalışma döneminde sigorta ve bankacılık sektörlerinde satıştan risk analizine, oradan eğitmenliğe ve koçluğa uzanan yerli ve küresel kurumlardaki yolculuğunda giderek iş tatmini ve insana merak saldı. Örgütsel Psikoloji alanında danışmanlık, profesyonel koçluk, eğitmenlik, iş ve meslek danışmanlığı şapkalarını taktı. Son yıllarda denge kavramına ilgi duyuyor. Ece, kurumsal eğitimler vermenin dışında, kendi yolunu kendi çizmek isteyen bireylere meslek seçimi, kariyerdeki adımlar ve iş tatmini gibi konular etrafında destek veriyor. Öğrenmeyi ve paylaşmayı seviyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale