Stalkerlık zor zanaat!

İtiraf et. Sen de bir stalkersın.

stalkerİllustrasyon: Sarah Goodreau 

Stalker dilimize (en azından bazılarımızın diline) İngilizce’den geçmiş pek nadide bir kelime.
Birebir karşılığını takipçi, sapkın derecesinde takipçi olarak çevirebiliriz. Özellikle sosyal medyanın hayatımıza hızlı girişiyle dillere pelesenk oldu.

Instagram, Facebook gibi sosyal platformlarda her birimizin oluşturduğu seçilmiş kişiliklerimiz var. Yani olduğumuz gibi değil de olmak istediğimiz gibi yansıtıyoruz kendimizi.

Tüm o filtreler neden var sanıyorsunuz?

Eski sevgilinin profiline giriyorsun. Senden ayrıldığından itibaren post ettiği her şeye tek tek bakıyorsun.

Her fotoğrafta yanında olan herkesi de tek tek stalkladığından eminim.
Hatta fotoğrafları ‘like’ edenlere bile bakıyorsun. Ne kadar da mutlu görünüyor değil mi?
Her gün bir yerde, her gün bir eğlencede gününü gün ediyor.

Sonra dön kendi profiline bak. Sen de aşağı yukarı aynı görünüyorsun canım.
Ama şu an evde koltukta pinemiş Survivor izliyorsun.

Hah, o da tam olarak aynı şeyi yapıyor.
Ayrıca yapmasa ne olur?
Yollar ayrılmış, herkes kendi hayatına devam etmeye karar vermiş.
Belki taraflardan biri bunu çok istememiş ama olan olmuş artık. Yine de ne yapıyor ne ediyor merak konusu değil mi?

Stalkerlığın başka bir boyutunu da bugünlerde ben yaşıyorum sevgili seyirciler.
Ama benimki eski sevgili falan değil.

mecsmetroparis
Tamamen güzel erkekleri takip etmek üzerine kurulu bir sosyal medya stalkerlığım oluştu 🙁
Paris metrosunun erkekleriyle gözlerimize bayram ettiren Mecsmetroparis, kahve içerken bizi bizden alan erkekleri abartılı pozlarla gözümüze sokan menandcoffee gibi hesapları takip edip oralardaki güzel güzel adamları da takibe alıyorum.
Bir de utanmadan fotoğrafları beğeniyorum.
Sonra bir de düşünüyorum ya biri ‘like’ geçmişime baksa, ne düşünür?
Sonra boşver ya diyorum.
Güzel insanlara bakarak günümü güzelleştiriyorum.
Tekrar dönüp bakıyorum, aslında dünyanın bir ucundaki bir adamın profiline giriyorum.
Arkadaşlarını, ailesini herkesi görüyorum.
Sıkıntıdan hepsine de teker teker bakıyorum.
Vay be diyorum, ne hayatlar var!
Öyle mi gerçekten?
Gerçekten de hayatlar bu kadar güzel mi?
Hayatlarının güzel olmasında bir sakınca yok da, küresel bir köyde yaşamamız sanki biraz problemli artık…
Bir kere kira ödediğin, fatura ödediğin, aşık olduğun, işsiz kalabildiğin, sevdiklerini kaybedebildiğin bir dünyada herkesin hayatının bu kadar müthiş olması imkansız.
Fakat bu algının pek çok insan üzerinde yarattığı depresif etki yadsınamaz.

Hadi ben Lüsyenim. Çok şey gördüm geçirdim, neyin ne olduğunu anlıyorum.
Ona rağmen bu profillere girip pis bir kıskanca dönüşebiliyorum.
Sıradan insanlar ne yapsın 🙂
Evet, güzel hayatlar yaşıyor olmanın kimseye bir sakıncası olmamalı elbette.

Ama unutulmaması gereken bir şey var.
Sosyal medyada siz siz değilsiniz.
Onlar da onlar değil.

Siz insanları gerçek hayatta tanımaya ve anlamaya çalışın.
Gördükleriniz sizi mutsuz ve umutsuz hale getirmesin.
Kendi hayatınız en güzel ve en önemli olanı.
Seçilmiş kişiliklerle yaratılan yalan dünyaların salgıladığı sahte mutluluk hormonlarının esiri olmayın.
Kendi gerçek hayatınızın başrolünü siz oynayın, böylesi çok daha eğlenceli!

Yazarın diğer yazıları için tıklayın.

Lüsyen
Gün içinde en çok kadın-erkek ilişkilerine, sekse, deneyimlere kafa yorabileceğim rahatlıkta bir dünyanın hayalini kuruyorum. İstanbul'da yaşayan genç bir kadının ortalama hikayesiyim. Bazı insanlara ... Devam