Ergenlik döneminde bir kişilik manifestosu olarak çantalarımıza astığımız rozetlerin en popüler olanları arasında “Carpe Diem” vardı, yani anı yakala, günü yaşa öğüdü. Bunu o zaman ne kadar gerçekleştirdik, şimdi ne kadar yapıyoruz bilinmez… Günü yaşamak yani bu anda, burada olmak her ne kadar değerli bir öğütse de, bu yoğun ve yorucu hayatın içinde spontanlık her zaman kolay uygulanabilir bir davranış şekli değil. Üstelik içe dönük (introvert) bireyler için durum daha da zor; çünkü spontanlık onlar için adeta geçmeleri gereken bir sınav gibi.
Olayları akışa bırakmanın stresi azalttığı, iç huzurumuzu korumaya yardımcı olduğu doğru… Ama bu ancak, bunu gerçekten istediğimizde gerçekleşiyor. Yani bu durumu içselleştirmek şart. Her şeyi planlamaya ve kontrol etmeye alışkın bireyler sırf öyle tavsiye edildi diye spontane yaşamaya çalıştıklarında düzenleri bozuluyor ve sanılanın aksine, daha da huzursuz oluyorlar.
Kendini içe dönük bir birey olarak tanımlayan bir yazar, “kendimi akışa bırakmak için de kendimi hazırlamaya ihtiyacım var” diyor. Çelişkili gibi görünse de aslında mantıklı olan bu durum şu şekilde örneklenebilir: Akıp giden bir nehre atlamadan önce kendini hazırlamak, derin bir nefes almak, nerede duracağını, nereden kıyıya çıkacağını saptamaya çalışmak… Aniden gelen bir dürtüye uyup nehre atlayıvermek, yani spontanlık, bu yazar gibi içe dönük bireyleri mutsuz ediyor.
İçe dönük bireylere öneriler
İçe dönük bireylerin en çok zorlandığı şeylerden biri ise davetleri geri çevirmek. Kendilerine yapılan “Haydi şuraya gidiyoruz” çağrılarını reddetmek için geçerli bahaneler bulmak zorunda hissediyorlar. Bando mızıkayla davet edilmek değil, planlardan önceden haberdar olmak istiyorlar. “Kusura bakmayın, spontanlık bana uymuyor, o yüzden gelemeyeceğim” demenin garip kaçacağını düşünüp, öte yandan hiçbir plana katılmayan kişiler olarak mimlenmekten de son derece korkuyorlar.
İlginizi çekebilir: Hayır deme korkusu: İlişkilerimizde neden sınır çizemiyoruz?
İşte bu noktada içe dönük bireylere önerilen, bu hisler hakkında açık olmak ve kimseyi terslemeksizin net konuşmak. Örneğin “daha önceden haberim olsaydı katılabilirdim” gibi bir yanıt çoğu davet sahibini tatmin eder ve gereksiz telefonları engeller.
Başka bir tavsiye ise, çizdiği sınırlarla barışık olmak. Birileri dışarı çıkmak istiyor ve siz istemiyorsanız, bunun için kendinizi sorgulamak ya da garip hissetmek zorunda değilsiniz. Başkalarının ne düşündüğüne ve hissettiğine takılmaksızın, kendi içinizden geldiği gibi davranarak…
Üçüncü ve etkili bir öneri de, dizginleri elinize almak. Eğer size uygun bir zamanda görüşülsün istiyorsanız, kendiniz program yapıp teklif götürün. Böylece ilk evet diyen, hatta görüşme girişiminde bulunan siz olur, puanları toplarsınız.
İlginizi çekebilir: Algılar değişiyor: İçe dönük olmanın gizli gücünü keşfedin
Kaynaklar:
Tiny Buddha
Eğitimpedia