Sosyal medyanın benliğimize etkileri
Sosyal medya, hayatımızın önemli bir bölümünü kaplar oldu. Kullanıcı sayısının ve geçirilen zamanın çoğalması ile birlikte yaş ortalaması da düşüyor. İlk başlarda; sosyalleşmek, fikirlerimizi özgürce sunmak, bilgi paylaşmak hedefleniyorken, yeni açılan sosyal medya platformlarının biçimleri ve amaçları gün geçtikçe başkalaşıyor.
Geçen gün karşıma çıkan bir habere göre bir genç, 18 yaşına geldiğinde anne ve babasına dava açmış. Nedeni de; kendi izni olmaksızın özel fotoğraflarının sosyal medyada paylaşılması. Bu konu, yazımda değineceğim bir konu olmasa da ebeveynlerin; özellikle çocuklarının eşliğinde sosyal medya hesaplarından anneliği tarif eden kadınların, değerlendirebileceği ve üzerinde düşünebileceği bir konu olabilir.
Sosyal medya, sosyalliği pekiştirmeyi hedeflerken bireyleri sosyallikten uzaklaştırmasıyla amacına tezat bir yapı olmaya başladı. Eminim ki hepiniz, bir restoranda masanın etrafında tüm bireylerin telefonla ilgilendiği bir aile veya bir arkadaş grubu görmüşsünüzdür. Dolayısıyla amaç sosyalleşmekse yanlış tercihlerimiz olabiliyor.
Tek tipleşme
Bununla birlikte, farkında olmadan tek tipleşen bireyler haline gelmek üzereyiz. Hepimiz aynı yerde et yer, aynı yerde spora gider, aynı otelde tatil yaparsak birbirimizde ilgi çekici bir özellik bulmakta zorlanabiliriz. Eğer hepimiz aynı olursak, kendimizde de başkalarında da keşfedecek bir yan kalmayabilir.
İdeal benlik ve gerçek benlik
Gerçek benliğimiz, bizim kendimizi nasıl gördüğümüzdür; kendimizi algılama biçimimizdir. Fakat bazen kendi benliğimizi göremeyiz ve onu kabul etmek yerine arzuladığımız benliğin peşinden koşarız. Burada ideal benlik söz konusudur. İdeal benliğin oluşumunda etkili olan temel faktörlerden biri ise çevredir. Sosyal medya ile tek tipleşen toplum ölçütleriyle birlikte ideal benlik hedefimiz de gerçek benlikten çok uzağa taşındı. Gerçek benlik ile ideal benlik arasındaki mesafe arttıkça içsel çatışmamız da artar. Kendimize yabancılaşırız. Bu çatışma ile birlikte; özgüven kaybı, yetersizlik duygusu, hayata karşı olumsuz bakış açısı eşliğinde yoğun üzüntü, depresyon, kaygı bozukluğu gibi sonuçlar ortaya çıkabilir.
Yapmacıklığın doğallığı
Özellikle şehir hayatı ve yoğun iş temposuyla birlikte daha pasif bir sosyalleşmeye ihtiyaç duyuyoruz. Yalnızlığın tam ortasında onlarca beğeni alabiliyoruz ya da beğeni almayınca yalnız hissedebiliyoruz. Beğeniler, mutluluklar, keyifli kahvaltılar, başarılar, tatillerin yanı sıra orada göremesek de hepimiz başarısız olabiliyoruz, gece uykumuz kaçabiliyor, hasta oluyoruz, ağlıyoruz, korkuyoruz, eşimizle kavga ediyoruz ve bunlar da hayatın doğal bir parçası. Bu durumda, yapmacıklığın doğallığından söz edebiliriz. Yapmacıklık doğallaştıkça, ideal benliğimizde hiçbir koşulda gerçekleşemeyecek bir benlik olabilir.
Tüm bunların biraz da olsa önüne geçebilmek için önce sosyal medyanın hangi ihtiyaçlarınıza iyi geldiğini belirleyip, sonra bunun yerine koyabileceğiniz şeyleri düşünebilirsiniz. Böylelikle tamamen olmasa bile sosyal medyayı hayatınızın tamamı haline getirmeyi önleyebilirsiniz.