Sosyal fobi nedir: Kalabalıklar önünde olmak seni de endişelendiriyor mu?
“Yalnızlık, insanın çevresinde insan olmaması demek değildir. İnsan kendisinin önemsediği şeyleri başkalarına ulaştıramadığı ya da başkalarının olanaksız bulduğu bazı görüşlere sahip olduğu zaman kendisini yalnız hisseder,” diyor Carl Gustav Jung.
İnsanlık için yalnızlığın tanımı o kadar değişkendir ki kimi kalabalıklar içinde yalnızlık hissini yaşarken kimi gerçekten de eş, dost, arkadaş olmadığı için bu hayatta tektir. Aslında var olan bütün duygular gibi yalnızlıkta da olaylar ne kadar farklı olursa olsun hissedilen duygu ortaktır. Yaşamımda kendimi yalnız hissettiğim bir anı anımsıyorum ve bu yalnızlığın fiziksel olmadığı aklıma geliyor. Yalnızlık benim için somut bir durumdan çok, soyut bir şeyi ifade ediyor. Kendi içimizi anlamanın, dinlemenin, farkındalık kazanmanın bu yalnızlık sürecinde arttığını düşünüyorum. Yalnızlıktan kaçtığım zamanlar da oldu, yalnızlığı istediğim zamanlar da. Bir deniz kenarında kendimle baş başa kalmak bana huzur verir. Öte yandan, kıymet verdiğim bir işin başkaları tarafından aynı değeri görmemesi, anlaşılmaması, önemsenmemesi zaman zaman beni yalnızlığa itebilir.
Bizi bir şeylere iten, maruz bırakan duygularımız ruh sağlığımızı da olumsuz etkileyebiliyor. Ya da tam tersini düşünürsek, yaşamak isteyip de yaşayamadığımız, bastırdığımız duygularımız da ruh sağlığımıza iyi gelmeyebiliyor.
Sosyal Kaygı Bozukluğu, kişinin aşırı bir şekilde rezil olma ya da sosyal olarak red yeme korkusunun tetiklenerek toplum önünde konuşurken, bir şeyler yerken, biriyle konuşurken, bir performans sergilerken aşırı kaygı duyma hali olarak tanımlanabilir. Dahası, bireyler konuşurken yüz kızarması veya ses titremesi, yazı yazarken elin titremesi, yemek yerken boğazına kaçması gibi durumlardan korkar ve çekinir (Morrison, 2019). Adından da anlaşıldığı üzere Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları arasında yer alan bu bozukluğun normal düzeyde kaygı ve korkudan ayırt edilebilmesi için kişinin günlük işlevselliğini bozup bozmadığına bakılmalıdır.
Sosyal fobinin varlığı ile hayal ettiği gelecekten vazgeçen insanlar oluyor. Sırf insanlarla etkileşime gireceği için hedefindekinin aksine arka planda kalmayı tercih eden insanlar oluyor. Bu bozukluğun yalnızlık ile ilişkisi işte tam da bu noktada devreye giriyor. Birileri bir zamanlar bu insanları acımasızca eleştirmiş, hiç düşünmeden aşağılamış ve yargılamış. Jung’un da söylediği gibi, kişi değer verdiği bir düşünceyi, bir sözü, bir davranışı diğerlerine ulaştıramadığında yalnız kalıyor. Belki de kişi, bir zamanlar söylediği o yanlış sözden ötürü ciddi eleştirilere maruz kalmasaydı, kalabalık bir ortamda dili sürçmeseydi, herkese aykırı gelen o cümleyi kurmasaydı, dış görünüşünden ötürü yargılanmasaydı yalnızlığı bu denli istemeyecekti. Dışarıdan bakıldığında yanlış gibi görünerek eleştirilen bu olayları aslında hemen hemen hepimiz hayatımızın belli zamanlarında yapıyoruz. Konuşurken dilimiz de sürçüyor, heyecanlandığımızda yüzümüz de kızarıyor, kalp atışımız da hızlanıyor, yemek yerken boğazımıza da takılabiliyor… Ama hayat bu ya, kalabalıklar içinde öyle insanlara denk geliriz ki bizi yalnızlığa iter ya da öyle insanlara denk geliriz ki tam kendimizi soyutlamaya çalışırken tutar elimizden, bizi kaldırır.
Yalnızlık öyle bir duygudur ki tercih edildiğinde kişiye iyi gelir. Öfkelendiğinde sakinleşmek için yalnız kalmak istenebilir, bu bir tercihtir. Ancak, mecbur bırakıldığında anlaşılmazlık ve değersizlik duygularıyla da birleşerek ruh sağlığını olumsuz etkiler. Sosyal fobinin oluşumu buna örnektir. Sahneye çıkıldığında “Yanlış bir şey yapacağım” korkusu ve kaygısı ile baş edilemediği için kişi bu sunumu yapmak istese de yapamaz, kaçınır ve yalnızlaşır.
Başkalarının fikirlerini gereğinden fazla önemsediğimiz şu dünyada bizi anlayan, değerimizi bilen, dil sürçmelerimizi kusur olarak görmeyen, kısacası bizi yalnızlaşmaya mecbur bırakmayan insanlarla karşılaşmak ümidiyle…
Benimle iletişim kurmak ve paylaşımlarımı takip etmek için @kln.psk.betulcavlak Instagram hesabımı takip edebilirsiniz.
Kaynakça:
Morrison, J., (2019). DSM-5’i kolaylaştıran klinisyenler için tanı rehberi. Nobel Yayınları.
İlginizi çekebilir: Sosyal medya etkisi: Yeni gönderiyle birlikte takipçileri olaya şahit tutmak