Sonbaharı yaşarken “köklenmeye” hazır mısınız?
Sonbahar doğal renkleri ile yeni bir tat verirken, değişimleri ile de zorlayıcı etkilere sahip. Havalar soğudu, günler kısaldı. Çoğumuz karanlıkta uyanıp yollara düşer olduk, akşam iş çıkışımızda da yine karanlıktayız. Sonbahara alışmak kolay değil yani.
Kış ve yaz arasındaki geçiş mevsimi olan bahar mevsimlerinin Kapha olmasının kaynağı da bu değişimdir. Kendinizi yeniye hazırlamak için önce temizlemeniz, arındırmanız ve bagajlarınızdan kurtulmanız gerekir. Kapha mevsimi de tam böyledir. Arınma mevsimidir. Kök sebzelerin bahar mevsimine denk gelmesinin nedeni de tam da bu arınmadır.
Hareketli yaz mevsiminden ya da kış mevsiminden çıktığınızda yorulmuş bedeniniz bir nefes almak ister. Daha fazla dinlenmek, uyumak ister. Yine bir tekrar olacak ama, ya da artık biliyoruz ki, uyku bize iyi bakar. İyileştirir, sakinleştirir.
Havalar soğuduğundan beri herkesin dilinde “Sabah uyanamıyorum, uyumak istiyorum, yorgunum, her yerim ağrıyor” gibi cümleler dolanıyor. Bu kadar çok insanın aynı duygularda olması tabii ki bir tesadüf değil. Doğa bize değişmemiz ve yeniliklere hazırlanmamız gerektiğini söylüyor.
Ama değişimin başlaması hiçbirimiz için öyle kolay değil. Hepimiz erkenden yollara dökülüp işimize gitmek, bu zor günlerde işimizde kendimizi göstermek için daha akılcı çalışmak, evi kışa hazırlamak, etrafımıza ilgi göstermek zorundayız. Oysa ki mevsim ya da Kapha bize yavaşlamamız, sakinleşmemiz, köklenmemiz gerektiğini söylüyor.
Zor olan kısım da burada başlıyor. Ben sabah karanlıkta uyanmak istemiyorum! Tamam o zaman, yatağına teslim ol ve uyu! Ama beğendiğim ayakkabıyı almak ya da yoga derslerine devam etmek için çalışmaya da ihtiyacım var. (Ödemem gereken zorunlu faturalardan bahsetmiyorum bile.) Hafta sonu harika bir Yedigöller turu var, mis gibi temiz hava, yürüyüş, ateş başında ısınma, düşüncesi bile endorfin ve oksitosin salgılamama neden oldu. Ama salondaki koltuk da çok cazip, sıcak çay, çorba, belki biraz atıştırmalık, güzel bir film ya da dizi, üstelik yatağımda uyumayı seviyorum ve bu ara ona da doyamadım. Tamam o zaman bu hafta sonunu evde geçirelim, temiz havayı balkondan da alırız. Tabii ki şanslıysanız ve evinizde Fransız olmayan bir balkon varsa.
Yani ben, eskilerin dediği gibi koltuğuma, evime, yatağıma çakılmak istiyorum. Oralarda köklenmek ve sıkı sıkıya bağlanmak istiyorum. Doğa bana bunu söylerken ben hayatta kalma zorunluluğu içinde kendime dönüyorum ve yola devam ediyorum. Ben Pitta olarak enerjik, mutlu, heyecanlı biri iken sıkıcı, mutsuz, enerjisi düşük insan oluyorum.
Ama bulunduğum coğrafya bu köklenmeye, sakinliğe alışkın değil. Değişken, dönüşken yapısı içinde bizi kendi bildiğine doğru sürüklüyor. Nelere, kimlere köklendiğinize, nasıl köklendiğinize ve köklerinizin sağlamlığına işte tam burada bakmanız gerekiyor.
Çünkü fazla köklenmek aynı zamanda Kapha dengesizliğini ve beraberinde depresyon etkisini getiriyor. Oysa ki bu, geçici bir dönem. Bunu kabul etmez ve sağlamlığınızı artırırsanız bedeniniz size sadece fiziksel değil, ruhsal ve spiritüel sağlığınız ile de sinyal verir. Bunun sonunda bütünsel sağlığınızı, dengenizi tümü ile kaybedersiniz.
Oysa ki hikayenin başında tüm bunları daha sağlıklı olmak için yapmıyor muyduk?
Her şeyin ölçüsü bedeniniz, ona kulak verin
Geçen yazımızda da anlattığımız gibi, ölçü sizsiniz. Doğanın ya da bedeninizin istediklerini verirken kendi bedeninizi dinlemek esas. Bu işlerde doğru, ölçü tamamen sizin bedeniniz.
Ne kadar kökleneceğinize siz karar verin. “Hafta içi hava aydınlanmadan yola düşebilirim ama hafta sonunda koltuğumu, yatağımı seviyorum. Arada bir saat yürüyüş yapmak bana iyi gelecek. Yağlı şeyleri, kırmızı eti seviyorum ama yanındaki yeşil salataya da ihtiyacım var. Balık mevsiminden kızartmalar, hem de memleketim olan Karadeniz’in balıklarının yağdaki cızırtısı kulağıma da iyi geliyor, ama yanında biraz taze yeşillik de sağlık demek.”
Günlük rutinleriniz içindeki köklenmeleri kendi içinde yönetebilirsiniz. Bunlar kolay da, duygusal köklenmeleriniz için Ayurveda’nın da bir formülü yok. Ben çok aradım, bulamadım. Masum Dünyalı 5.000 yıl önce Vedaları yazarken bizimle aynı duyguları yaşamıyor muydu merak ediyorum doğrusu.
Ben buradaki formülü kendimi dinlemeye bıraktım. Kalbim ile aklım aynı şeyi söylüyorsa sorun yok. Farklı şeyler söylüyorsa yine sorun yok: Çünkü ben çözümü kalbimi dinleyerek buldum. Aklımı ikna etmek daha kolay çünkü. Biraz açık hava, biraz nefes egzersizi, biraz sakinlik, bir tutam durgunluk derken, zaten hormonlarım her yeri ele geçiriyor.
Köklendiğiniz kişileri tartın
Konu kalpten açılmışken değinmeden edemeyeceğim, kalbini dinleyen bir kadının daha gördüğü şiddete hep birlikte şahit olduk. Güçlü duruşu ile hepimize örnek olduğunu düşünüyorum. Herkesin gözü önünde çıkıp bunları anlatmak yürekten çok, akıl ve güç ister. Zira ben kendi küçük dünyama rağmen yapamamıştım.
Çünkü konu gördüğünüz fiziksel şiddetten çok, duygusal şiddet. Kendinizi iyileştirmeye çalışırken, başka insanların sizi ve ruhsal sağlığınızı sorgulaması, bunu da yasal çerçeve altında yapması kolay değil. Üstelikte kendinizi, gördüğünüz şiddetle bu kadar güçsüz hissederken.
Köklendiğiniz kişilere, eşyalara lütfen bir bakın. Kendi içindeki dengesini, duygularınızı gözeterek tartın. Yani “Sezar’ın hakkını sezara verin.” Sonra kalbinizi, iç sesinizi dinleyin. Ben bu konudaki dersimi böyle aldım.
Bir sonraki yazıda, Renklerin Ayurvedik dilinde buluşuncaya kadar Dengede ve Mutlu Kalın.
#sılayalnızdeğildir #şiddetgörenhiçbirkadınyalnızdeğildir