Sonbahara girmemizle beraber, tıpkı evlerimizi yeni mevsime hazırlar gibi, ruhumuzu, bedenimizi, kalbimizi de yeni mevsime hazırlamamız gerek diye düşünmekteyim.
Bu nedenle de Eylül ayı bana her zaman bir derlenip toparlanma ayı gibi gelir. Pek çoğunuz hedeflerini yıl sonunda yaparken ben genelde Eylül ayını “kendi takvim yılımın” başlangıcı kabul ederim. Pek çok yenilenme kararını bu ayda alır, kendi yapılacaklar listemi oluştururum.
Yaz ayında havaların sıcaklığıyla beraber, ruhum da bedenim de oldukça rehavete kapılır. Ancak Eylül gelince, hemen spora başlama, yeme düzenini revize etme, kişisel bakım, okunacak kitapların listesi, izlenecek filmler gibi pek çok konu gündemime gelir.
Tüm bunların yanında ise daha da önemli bir bakım zamanı gelir ki .. O da ruh bakımı..
Bu dönem uzunca bir zamandır yapmadığım bir temizlik, arınma sürecine girdim galiba. İşte tam da bu nedenle de oturdum klavye başına. Bu satırları yazıp hem yine yeniden içimi dökmek hem de kafamdan hızla akan cümleleri sıraya koyup düşünmek istedim. Yazmak kadar bana iyi gelen, beni hafifleten başkaca bir şey yok. O zaman biraz daha detaylara girelim beraberce.
Kalbimde yer alan insanların yeniden tasnifi süreci geldi çattı bu Eylül ile beraber. Sadece tasnifi değil tabi, bulundukları raftan elime alıp yeniden inceleyip, tozlu yerlerin tozunu almak, unuttuğum kısımları hatırlamak ile ilgili de birtakım çalışmalar içindeyim bu sıralar. Bazen kimler bize iyi geliyor, kimlerle ilgili kırgınlıklarımızı kalbimize gömüp devam etmeye çalışmışız yolumuza, kimleri kalbimizde yanlış yere koymuşuz, hak ettiği değeri verememişiz hatırlamak gerek sanırım.
Ben, kendi takvimimin miadını oluştururken, bu Eylül de uzun zamandır yapmadığım bir sonbahar temizliğine de başladım. Bir kere de dip köşe temizliğe başlayınca insan, tam temizlemeden bırakamıyor işini.
Neler keşfettim peki ben bu temizlik / tasnif sürecinde derseniz eğer:
Kırıldığım pek çok kişiyi görmezden gelmişim. Kırgınlıklarımı kalbime gömüp, ilişkilerime devam edeceğimi sanmışım. Ama fark ettim ki beni çokça rahatsız eden durum, zamanında iç sesimi susturup, yoluma devam ettiğim zamanlarmış. Zaten bu ara bunca detay temizliğe belki de bir nevi hesaplaşmaya girmeme sebep olan durum bu sustuklarımın artık susmamak istemesi olmuş, şaşkınlıkla keşfettim.
Sonra, olmak istemediğim ortamlarda sırf o kişi üzülmesin diye bulunmuşum. Onun gönlü olsun, üzülmesin diye kendimi üzüp, huzursuz etmişim bunu da anladım.
Ve sanırım bu satırları yazmama en çok sebep olan ise ihmal olmuş… Evet, en çok istediğim en çok önemsediğim, hayatımda çok önemli yerlere sahip pek çok arkadaşımın hayatında benim düşündüğüm kadar yerim olmadığını görüp, yok sayıldığımı fark ettim. Yazarken bile içimi çok acıtan bu satırların gerçek olmamasını çok isterdim ama bu tasnif sürecinde üzülsem de beni bu gerçekliğe eriştiren bir sürece girdim. Bu hesaplaşma beni pek mutlu etmese de gerçekleri daha şeffaf değerlendirmek adına teker teker yaşadıklarımı düşündüm. Kendimi de eleştirdim elbette ama şu var ki ben olsam yapmazdım dediğim pek çok şeye maruz kalmışım meğerse.
Daha önce de dile getirdiğim gibi, hayattaki değer kavramlarına iyi bakmak, değerlerimizi doğru tanımlamak çok önemli. Ben, herkese yetmeye çalışan Pınar, yine fark ettim ki hak ettiğim değeri, görmeyi arzuladığım ilgiyi görememekteymişim. Hayatlarında yer edindiğimi düşündüğüm arkadaşlarımın, değil önceliği, kalplerinde bile bir yerim olmadığı bir dönemdeymişim meğerse.
Herkesi her zaman anlamak, fazlasıyla empatik olabilmek için çabaladım şu zamana kadar. O nedenle de anlayış gösterdim çoğu kez. “işleri vardır, herkesin bir hayat telaşı var, herkesin kendince bir derdi var” dedim durdum ama gördüm ki, bunlar bitecek şeyler değil. Yaşam devam ettiği sürece de olacaklar. Peki ya arkadaşlık? Ya destek olmak? Hal hatır sormak? Bunlar, ne yaşanırsa yaşansın sanki zor değilmiş gibi geliyor bir anlamda bana.. Ya da belki de ben çok beklentiye giriyorumdur kim bilir?
Farkındayım, biraz fazla hüzünlü, fazla karamsar bir yazı gibi oldu sanki bu yazım. Ama biraz gerçekleri mercek altına almak gerekmez mi sizce de? Ben en azından, hayatımı bu sıra didik didik incelemekteyim. Bu incelemeler ışığında şunu da dile getirmekte fayda var ki; temizlikten kastım benim kırıldığım arkadaşlarımı hayatımdan çıkarmak değil, tam tersi hala kurtarılabilir durumu tedavi etmek niyetidir.
Gelelim, benim bu süreçten neler öğrendiğime. Yazılarımı takip edenler bilir ki, her hesaplaşma mahkememi kurduğumda mutlaka bir ders ile kendime bir not ile ayrılmam gerekir.
Kendime not: Kimse senden önemli değil, tüm bunlar insanları hayatının merkezine koyup, kendi değerini unutmandan kaynaklanıyor. Yeterince ders almadın mı? Hadi, şimdi dön kendi merkezine! Zamanın geldi çoktan. Unutma ki, kendi merkezine dönerken, senin gerçekten arkadaşlarınsa onlar zaten seninle beraber hareket edecektir. Tıpkı Ay gibi… Yörüngenden sapmayacaklardır.
Kendi merkezine dönmek isteyenler, hadi bir yerden başlayalım mı?
İlginizi çekebilir: