Sonbahar şarkıları: Bonnie Prince Billy, Behold! Be Held!
Savaş haberleriyle güne uyanırken, mutlu olmaya nasıl cüret eder insan? Kahkaha attığı, müzik dinlediği, sevgilisine sarıldığı ya da lezzetli bir kahvaltı hazırladığı için nasıl suçlu hissetmez kendini? İnsanların birbirlerine yapabildikleri kötülüğün ne kadar sınırsız olabildiğini gördüğünde, kendi insanlığını sorgulamaya başlamaz mı? Yok yere, yıkıcı bir utanç hissetmez mi içinde?
Hepimiz yıldız tozundan yapıldık, kemiklerimize yıldızların ışığı işlemiş, kalbimizde gökyüzünden bir parça taşıyoruz ve görünmez bağlarla bağlıyız birbirimize. Bu yüzden de hepimiz özgür olmadıkça hiçbirimiz özgür olamayacağız asla. Ama bütün bu nefretin içinde ve ortasında, aramızdaki bağı unutuveriyoruz nedense…
Yine de, sabah erkenden savaş haberleriyle güne uyandıktan sonra bile, istemeye istemeye de olsa mutluluk bir yolunu bulup sızıveriyor penceremden içeri. Küçük şeyleri sevmeyi başarabildiğim için oluyor bu, biliyorum. Hem bir lütuf hem de bir lanet, işte! Küçükken, annemle babamın boşanacağını öğrendiğim gün bile, sırf televizyonda Taş Devri gösteriliyor diye gülümsemeyi başarabilmiştim bir şekilde.
Bizi böylesine iyimser ve umut dolu kılan şey nedir peki? Kronik depresyonun, dünyanın bu durumuna verilen normal ve gerçekçi bir tepki olduğunu söylüyorlar. Peki ya mutluluk? Yoksa deliliğin ta kendisi mi? Yanı başımızda böyle korkunç şeyler yaşanırken, mutlu olmak delilik mi? Bunu bilmiyorum ama tuhaf olduğu kesin…
İstanbul yağmurlu bugünlerde, tatlı bir fotoğraf sarısına boyanmış her yer. Sabah erkenden uyanıp Bonnie Prince Billy’nin yeni albümünü dinliyorum yağmuru izlerken. Bir yanım her şeyin yok olacağına, diğer yanım ise her şeyin yoluna gireceğine inanıyor ve sonunda her zaman ama her zaman, umut dolu olan yanım kazanıyor. Kısacası, ne yaparsam yapayım, karamsarlığa teslim olamıyorum ben.
Oysa belki de tam olarak böyle yapmalıyım artık. İyiliğe ve barışa inanmayı bırakmalıyım. Gerçekçi olmalıyım! Ne de olsa bu hayatta yeterince çok şey gördüm ve mutlu sonlara inanmayacak kadar da büyüdüm. Artık çocuk değilim, kırk yaşındayım… İnsanları tanıyorum. İçlerindeki kötülük kapasitesini biliyorum. Ama hayır, sözlerimi geri alıyorum: Çünkü nefes almaya devam edebilmek için, umut etmek zorundayım.
Stefan Zweig harika bir yazardı, aynı zamanda da boş hayallere kapılmayacak kadar gerçekçiydi ve kitaplarının Naziler tarafından yakılmasına tanık olduktan sonra, 1942 yılında karısıyla birlikte intihar etti. Şimdiyse bambaşka bir kıyım var haberlerde ve karamsarlık, bir kez daha, hassas ruhlar için ölümcül derecede tehlikeli.
Peki o zaman, benim kurtuluşum nerede? Beni gerçekçi olmaktan kurtaracak ve hayatı yeniden sevmeme vesile olacak şey ne? Bir şey var mutlaka, çünkü o bir şey olmasaydı bugün burada olmazdım belki de.
İşte tam da bunu sorduğum anda, Bonnie Prince Billy yetişiyor imdadıma. Yeni albümünden Behold! Be Held! şarkısı başlar başlamaz beni kıskıvrak yakalıyor ilk dizesiyle. Aslında çok basit bir cümle ama benim için çok şey ifade ediyor. “Sürekli müzik yapmak istiyorum”, diyor… Hepsi bu.
Evet, sürekli yazmak istiyorum ben de. Başka dünyalara ışınlanmak, aklımdan geçenleri sözcüklere dökmek, duygularımı aktarmak, beyaz kağıt üzerine tarçın gibi serpilen harflere bakmak ve yazının ta kendisine dönüşmek. Evet, sürekli bunu yapmak istiyorum ve sanırım yapabilirim de, eğer kimse beni rahatsız etmezse.
Dünyaya dönebilmek için önce kendimi ondan soyutlamaya ihtiyacım var. Yıldız tozunu içimde hissetmeye, ışığımı yeniden bulmaya, kendimi müzikte kaybetmeye, onu yazmaya… Ancak o zaman başka insanlara yeniden bağlı hissedebilirim kendimi. Ve ancak o zaman suçluluk duymadan alabilirim mutluluğu penceremden içeri.
İlginizi çekebilir: Sonbahar şarkıları: Jolie Holland, Haunted Mountain