X

Son hız ile yaşarken unuttuğumuz gerçek: Anlam olmadan yaşam olur mu?

Bir günümü düşünüyorum, sabah beşten itibaren yetişme telaşı, bitirmek ve bir sonraki hedefe geçmek, daha günün başladığı andan itibaren hani dur durak bilmeden dediğimiz ve her günün aynı hızla geçmeye devam etmesi… Sonra haftaların aynı hızda ardı ardına sıralanması. Bir bakıyoruz ki bir yılı daha devirmişiz.

Öyle oluyor ki bir gün bittiğinde o bir an diyorum bazen kendi kendime belki beş dakika belki on dakika durmaya nefes almaya ne yaptığımı düşünmeye ve hatta bazen öyle ki yemek yemeğe bile zaman bulamadığım durumlar oluyor. Bir robotu sabah beşte kurmuşlar gibi düşünüyorum kendimi sanki tek amacı yapması gereken her şeyi anında bir saniye bile geciktirmeden yapmak… Hayat yaşamak üzere değil sadece “yetişmek” üzere programlanmış.

İşte bu benim muhteşem hayat akışımdı… Ta ki geçtiğimiz üç hafta öncesine kadar, her ne yaparsam yapayım programın hayatın işin ve kendim dışında kalan her şeyin gerisinde kalmamak için tüm yorgunluklarıma tüm nefessiz kalmalarıma ve tüm dünyaya karşı çıkmak için son hızda ilerlemekteydim. Hayatım hız demekti, hız olmazsa ben de olamazdım.

Ve öyle bir an geldi ki vücudum isyan etti, evet sizlerle buradan paylaşmıştım, sağ ayağımda bir stres kırığı oluştu. Bedenim dur dedi, evet dur, o an olduğun yer dur… Üç hafta alçıda kalan ayağımdan bu üç hafta boyunca birçok şey öğrendim. Bugün yeniden doktorumla görüştüm, bu süreç bu “hassas” durum bir üç hafta daha devam edecek. Sonra her şey eski temposuna mı dönecek? İşte en büyük soru bu.

Ben bu yazımda (biliyorum ki beni okuyan sizler de süper “hızlandırılmış” hayatlar yaşamaktasınız) işte bizlerin bu “programlanmış” yetişmeye çalışmak amacıyla adeta gözümüzün parlaklığının soluverdiği bu gerçekte hayat olmayan ama bir şekilde hayat etmeye çalıştığımız kendimize bakmayı istiyorum. Gerçekten bu hız kavramına kapılıp gittiğimizde atladığımız göremediğimiz veya geride bıraktığımız bir şey oluyor mu? Yani evet sonunda yetiştiğimizde, sonunda mükemmel şekilde zamanlamaların içerisinde kaldığımızda ve evet en iyi performansı gösterdiğimizde yine de bu hız ile geride bıraktığımız; aslında yüzleşmeye cesaret edemediğimiz bir şey var mı?

Bugünden tam üç hafta önce aslında bana göre oldukça normal bir tempo ile çalışmaktaydım. Öyle bir tempo ki, yemek dediğimiz kavram benim için tat almak yerine yani gerçekten tat almak için beş dakika ayırmak yerine gündüz cevap veremediğim maillerimi cevaplamaya çalışmaktan ibaretti.

Durun daha bitmedi, bunun yanında sabah çok sevdiğim çalışma saatlerim dünyada ne olup bittiğini kontrol ettiğim ve evet yine henüz kimse o yoğun temponun içerisine girmeden kendi çalışmalarıma ayırdığım o saatlerim kahvaltı diye adlandırdığımız bölüm için hiç zaman ayırma gereği olmayan bir bölümdü. Yani kahvaltı diye beş dakikamı ayırmaya ne gerek vardı değil mi? O ancak çalışmak için kullanılacak mükemmel bir boşluktu. Yoksa bir insan sadece kahvaltı olarak tattığı örneğin cevizin tadını örneğin çayın sıcaklığını hissedecek kadar yavaş ve boş olmamalıydı. Ne yazık ki “hız” vardı hayatımızda ve hız demek vakit demekti ve benim ne yazık ki bu tarz “beş dakikalara” ayıracak kadar zamanım yoktu.

Oysaki bir ağaç tek başına ağaç olmak için acele halinde midir? Yaprak dökmek için ve tekrar yaprak açmak için, topraktan su almak için kısacası hayatını yaşamak için “hız” gereksinimi var mıdır? Hayatta olduğu süre boyunca doğada herhangi bir canlı bizlerden başka bu derece “yetişmeye” çalışmak derdinde midir? Buna kapılıp da o canım güneşin güzelliğini unutacak, her akşam sahilde koşup da denizin kokusuna şükredecek zaman bulmayacak ve en önemlisi gerçekte kim olduğunu, ne olduğunu unutacak kadar hayatını hızla tamamlamak derdinde midir?

Bu üç hafta evden dışarıya çıkmak benim için mümkün olmadı, günlerimi bana hiç uymayan, bir an bile koşturmadan zaman geçiremeyen bana göre, son derece sade bir şekilde geçirdim. Evet, aynı hızda çalışmaya devam ettim ama bu rutinlerime kendim için ayırdığım meditasyon zamanlamaları ekledim. Bu zamanlarda sadece yarım saat için, kendim için her şeyi, evet yanlış, okumadınız her şeyi yavaşlattım… Her ne olursa olsun her gün rutinime kendim için yapacağım çok önemli hatta dünyanın en önemli işi bu olarak düşünüp kendim için kahvaltı ettim.

Yediğim her şeye her küçük lokmaya her birim yiyeceğe tek tek teşekkür ederek, ne yediğimin, gerçekten vücudumun o an neye ihtiyacı olduğunu, ne hissettiğini ve ne istediğini sadece hissetmeye çalışarak evet “yavaşlayarak” ve onu dinleyerek ona eşlik ettim. Kendi kendime bakmam da gerekti itiraf edeyim. Ve ayağımdaki alçı nedeniyle her şeyi yavaşlatmam asla alışık olduğum hızda yapamayacağımı öncelikle kabul etmem ve gerçekten attığım adımdan en basit olan ayağa kalkmaya kadar adeta bir çocuk gibi her anı yeniden keşfetmem gerekti.

Gördüm ki her anın hayatta “yavaşça” baktığımızda her küçük anın ve aslında o hiç farkında olmadığımız muhteşem sağlığımızın öyle büyük bir anlamı var ki. Her güne yavaşça uyanmak, her sabaha teşekkür etmek, atılan tüm adımlara şükretmek ve en önemlisi yavaşça her şeyi susturup sadece ve sadece bize eşlik eden o muhteşem varlığı yani kendi kendimizi, yani vücudumuzu dinlemek… Bunun için tek yapmamız gereken yavaşlamak.

Bakın sevgili Mustafa Kartal, Bir Şey Değişir Her Şey Değişir isimli güzel eserinde yavaşlamayı nasıl yorumluyor;

“… Bir grup araştırmacı gazeteci İnka mezarlarını araştırmak için yerli rehberlerin eşliğinde Peru dağlarında tırmanışa çıkarlar. Dağların yükseklerine doğru bir süre yol kat ettikten sonra yerli rehberler birkaç saatte geçmeleri gereken bir mesafeyi çok kısa zamanda hızla kat ettiklerinin farkına varırlar ve tırmanışı durdurarak gruba ara verdirirler. Kendi aralarında bir çember yapıp oturup beklemeye başlarlar.

Bu bekleyişe bir anlam veremeyen araştırmacı gazeteciler, rehber yerlilerin yanına gidip neden beklediklerini sorarlar. Aldıkları cevap çok ilginçtir. Yerliler onlara verdikleri cevapta birkaç saatte geçmeleri gereken mesafeyi çok hızlı geçtiklerini ve bu yüzden geride kalan ruhların beklemek zorunda olduklarını söylerler.

Kontrolsüz ve dengesiz olduğumuzda ve farkındalıkla hareket etmediğimizde ruh yani anlam hep geride kalıyor. Yaptığımız, gerçekleştirdiğimiz işlerimizde sayı ve şekille sınırlı somut anlayışımız önde gidiyor, yön ve anlamı ifade eden soyut anlayışımız ya arkada kalıyor ya da tamamen kayboluyor.”

Hayatımız yetişeceğimiz, tamamlamamız gereken ve “hız” ile oldurmaya çalıştığımız her şeyin önünde gelmektedir; hayatımızın bir anlamı vardır, ruhumuzun durup yavaşlayarak da gerçekten de gözlerimizin içine bakarak “görebileceğimiz” gerçek bir anlamı vardır. Bugün yavaşlamaya ve belki de yakın zamanda kaybettiğiniz o anlamı bulmaya gönüllü müsünüz?

İlginizi çekebilir: Kendi hayatımızı demlemek: Sabırla ve samimiyetle beklediğimiz o tat ne olurdu?

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale