Son günlerde daha çok ”şükrediyorum, seviniyorum, gülüyorum.”
Şükrediyorum;
Hareket edebildiğim ve sağlıklı olduğum için.
Başkalarının hayatlarına dokunabildiğim için.
Huzuru tekrar yakalayabildiğim için.
Seviniyorum;
Her geçen gün daha fazla kişiyi koşarken, bisiklete binerken gördüğüm için.
Birbirini hiç tanımadığı halde selamlaşan kişilere rastlayıp, insanlığın bir yerlerde hala yaşıyor olduğunu fark ettiğim için.
Bebeği bahane etmeyip, pusetle yol alanlarla, yaşını, kilosunu önemsemeyen kişilerle aynı parkuru paylaştığım için.
Keşfedecek daha pek çok şey olduğunu bildiğim ve asla geç kalmadığımı düşündüğüm için.
Sevdiğim, sevildiğim için.
Gülüyorum;
Bana ‘deli’ diye baktıkları anda, deli olmadığımı bildiğim için. (Belki de haklılar. Koşarken bir yandan şarkı söylemek, bu yaşta bisiklet tepesinde dolaşmak delilikse; deliyim o zaman.)
Ve…
Gerçekten de insan ne isterse onu yaşıyormuş. Yeter ki istediğini bulacağı serüvene hazır olsun. Bazen yol acı verse de sonuca değiyor. O sonuç da gelinen son nokta değil aslında, aradığına ulaştıktan sonra da bambaşka bir yolculuk başlıyor; bu sefer sadece süreçten zevk alabileceğin…
Eğer işinizden, sevgilinizden, en başta da kendinizden mutsuzsanız, vardır bir yerlerde bir sorun. Belki de göz önünde ama görmezden gelinen. Hemen bugün onu görmeye başlamaya var mısınız?
Ben demiş olayım da:
İstanbul Maratonu’na ne kaldı ki şunun şurasında? Kasım dediğin geliverir hemencecik.
Eğer siz de hareketli olmaktan keyif alanlardansanız, iyilik peşinde yürüyüp/koşarak keyfinizi katlamaya ne dersiniz? Bu konuda size yol göstermeye hazırım: [email protected]
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.