X

Soluğundan öpmek: Aşk o zaman “aşk”

Benim için bu hafta oldukça zorlu ve zorlu olduğu kadar bugüne dek hiç fark etmediğim, belki bir zaman farkında olduğum sonrasında unutuverdiğim şeylerin dönüp dolaşıp yine beni bulduğu çok ilginç bir hafta…

Dolunay enerjisi mi dersiniz, baharın gelişi mi dersiniz, hayatın hızlı akışı mı dersiniz… Ben sizinle bu yazımda “aşk olmuş” bir hikayeyi, belki sizin ve benim bu dünyaya gelişimizden çok öncelerde iki yüreğe düşen muhteşem enerjisi, bunun ertesinde milyonlarca insana ulaşan bir şarkıyı ve bundan tam 15 yıl önce ben henüz 18 yaşımdayken delicesine aşık olduğum bir adamın hikayesini anlatacağım.

Çoğunuz başlığı okuduğunda onu tanıdı, evet aşk hikayemiz o deli adam. O, kalbimizde bulduklarımızı nasıl da farklı bir şekilde kelimelere dökebilen bir kahraman. İşte sevgili Cemal Süreya’ ya ait “Sayım” şiiri:

Ayışığında oturduk
Bileğinden öptüm seni
Sonra ayakta öptüm
Dudağından öptüm seni
Kapı aralığında öptüm
Soluğundan öptüm seni
Bahçede çocuklar vardı
Çocuğundan öptüm seni
Evime götürdüm yatağımda
Kasığından öptüm seni
Başka evlerde karşılaştık
İliğinden öptüm seni
En sonunda caddelere çıkardım
Kaynağından öptüm seni

Peki nedir diyeceksiniz Pınar bu şiiri bu kadar özel yapan; bu hafta bu hikayeyi duyana kadar benim için çok farklı bir anlamı vardı. Başlığı yazarken bu derece samimi bir yazı olacağını ben de tahmin etmemiştim. Gelin bundan 15 yıl öncesine dönelim. Evet ben bir adama gördüğüm an muhteşem bir aşkla tutulmuştum, sonraki sekiz güzel yılı birlikte geçirdik, evlendik ve şu anda yollarımız ayrıldı. Ama işte bir yaz akşamı, daha biz henüz yirmili yaşlarımızın başındayken, birer çocukken ve dünya bu kadar büyümemişken; biz olmaya, ailelerimiz, para, sahip olduğumuz konum, tanımakta olduğumuz insanlar, yaptığımız iş, sürmek zevkine eriştiğimiz araçların markası veya diğer bir deyişle o “dışarıdan istediği her şeye sahip olan” bugünkü Pınar’dan çok farklı “sadece kendi kalbine sahip olduğunu bilen, bunun muhteşemliğine inanan” Pınar’dım. Bir Cemal Süreya kitabı hediye etmiştim aşkıma, bir not yazmıştım, yıllarca birlikte olmakla ilgili… Kitabımızın kapağı ve ismi tabi ki “Soluğundan Öptüm Seni”ydi… Çok güzel pembe bir kapaktı, yıllarca bizimle kaldı, ta ki ayrıl zamanı gelip çatıncaya kadar, ben o adamı hep soluğundan öpmeye o ilk gün o kitabı ona hediye ettiğim zamanki ben gibi çok sevmeye devam etmiştim…

Aşkın en saf anlatımı

Geçtiğimiz hafta içerisinde geçirdiğim bir olay sonucu “zorunlu” olarak çok sevdiğim spordan uzak kaldığımda en sevdiğim diğer şey olan bol bol okumak halimdeyken birden “Soluğundan Öptüm Seni” yani Cemal Süreya’nın bu benim için çok büyük anlamı olan güzel şiirinin bana yepyeni anlayış ve neden bu kadar çok sevdiğimi bir kez daha açıklayacak hikayesi ile karşılaştım. Bu olağanüstü aşk hikayesinde Cemal Süreya kendi Ülkü Tamer ile evli iken yine başka bir kişi ile evli olan sevgili Tomris Uyar ile karşılaşıyor, ve daha sonra her ikisi de eşlerinden ayrılarak, üç yıl çok yoğun bir aşk yaşıyorlar. Sonucu ayrılık oluyor fakat o dönem Cemal Süreya olağanüstü bir ilham ediniyor; bu aşk ona daha çok yazmayı getiriyor ve işte “Sayım” şiiri bu çok farklı aşkın en saf en temiz ve bir o derece özel anlatımı…

Bu kadarla da kalmıyor tabi, bu şiiri daha da özel yapan bir etken daha var. Sevgili Sezen Aksu bu şiiri geçtiğimiz dönemde beste haline getirerek albümlerinden bir tanesinde paylaştı ve hatta ben de belki bir çoğunuz gibi ilk dinlediğimde çok beğenmiştim. Ve yine bu haftaya kadar hiç bilmediğim bir özellik daha öğreniyorum “Soluğundan Öptüm Seni” ile ilişkili, Sezen Aksu bu şiiri bestelemek için 25 yıl düşünüyor, ve ancak 25 yılın sonunda bu beste çıkıyor. Toplam 25 uzun yıl boyunca içinden geçiriyor, deniyor, özeniyor, istiyor fakat olmuyor… Yani “gerçekten” hakkını vererek bir beste olarak paylaşabilmesi için böyle üstün bir anlayışın bile 25 yıl düşünmesi, sindirmesi, anlaması ve çalışması…

Genel olarak var olanı eleştirmek yerine konular hakkında bakış açısı sunmanın daha doğru olduğuna inanıyorum. Fakat bu hafta yeniden sorguladım; bugün geldiğimiz ilişkilerin durumunu, kısacık zamana sığdırdığımız özensizlikleri, kendimizi ifade etmekten yoksun olduğumuz ilişkileri, bir insana “seni seviyorum” diyebilmenin, bunu duyan için yüce bir şey olduğunu ve söyleyen içinse ne kadar derin bir anlam ifade etmesi gerektiğini unuttuğumuzu, öylece “mesaj yaz gönder” şekline dönüştüğünü, aşık olmanın bir geceye sığacak kadar değersizleştiğini, ‘aşkı kim bulmuş da biz bulalım yuvarlanıp gidiyoruz işte’lerle idare etmek için elini tutmaya devam ettiklerimizi, ve tabi ki benim de sıkça duyduğum “artık o ilk gördüğünde aşık olanlar mümkün değil” diyenleri…

Ben bugünün, bu yaşın Pınar’ı, tüm bu durumların varlığını kabul ediyorum, ama bunları “hayatıma” kabul etmeyi reddediyorum. Evet herkes, tüm dünya “aşka” olan inancını kaybetmiş olabilir, ‘daha ne istiyorsun işte’ diyebilir, ‘kaç yaşına geldin deli misin’ diyebilir, ‘yanında biri olmasın mı’ da diyebilir, ‘artık bir aile kur’ diye de söylenebilirler…

Bunların hepsini şu an gerçekleştirmem mümkündür, bu sadece belki bir aylık belki üç aylık bir arayış sonucu “yanınızda olması” hoşuna gideceğiniz, hayat boyu “idare edeceğiniz” ama asla o “tutkun olma” halini bilemeyeceğiniz bir kişiyle muhteşem şekilde olabilir. Ama ben işte bundan çok daha fazlasını hak ettiğimize, o “soluğumuzdan öpecek” olanların biz inandıkça bir fenere koşan kelebekler gibi hayatımızda tezahür edebileceğine inanıyorum…

Bir düşünün, eğer Cemal Süreya Tomris Uyar’ı görmeseydi, böyle deli bir aşka düşmeseydi, bu dizeleri okuyabilir miydik, aşkı “soluğundan öpmek” ile tanımlayabilir miydik, bir insanın “soluğundan öpmek” demenin onun hayatının her anında olmak, nefesine eşlik edecek kadar çok sevmek, soluğuna karışacak kadar tutkun olmak ve hatta öpmek eyleminin bu kadar yakıştığı bir anlatımın daha olmayacağı kadar nefis bir “öpmek halinin” bilgisinde olabilir miydik?

Bugün hayatımızda aşk olmuşlara veya hayatımıza girmesini istediğimiz “aşk” halimize bir kez daha bakalım; o “aşkı kim bulmuş da biz bulalım” düşüncesiyle “idare etmekte” olanlardan mıyız, “kalbim eskisi gibi çarpmıyor ama bir eli tutmaya ihtiyacım var, hayatta yalnız kalamıyorum” diyenlerden miyiz ya da o “soluğundan öpecek delilik, tüm yaşamım boyunca sürse de seni aramaya devam edeceğim” cesaretini gösterebilenlerden miyiz? Siz bugün kimin soluğundan öpmektesiniz?

Sevgili Sezen Aksu bizler için söylüyor, Sayım’a ithafen:

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.



21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?



İlgili Makale