Benim için bu hafta oldukça zorlu ve zorlu olduğu kadar bugüne dek hiç fark etmediğim, belki bir zaman farkında olduğum sonrasında unutuverdiğim şeylerin dönüp dolaşıp yine beni bulduğu çok ilginç bir hafta…
Dolunay enerjisi mi dersiniz, baharın gelişi mi dersiniz, hayatın hızlı akışı mı dersiniz… Ben sizinle bu yazımda “aşk olmuş” bir hikayeyi, belki sizin ve benim bu dünyaya gelişimizden çok öncelerde iki yüreğe düşen muhteşem enerjisi, bunun ertesinde milyonlarca insana ulaşan bir şarkıyı ve bundan tam 15 yıl önce ben henüz 18 yaşımdayken delicesine aşık olduğum bir adamın hikayesini anlatacağım.
Çoğunuz başlığı okuduğunda onu tanıdı, evet aşk hikayemiz o deli adam. O, kalbimizde bulduklarımızı nasıl da farklı bir şekilde kelimelere dökebilen bir kahraman. İşte sevgili Cemal Süreya’ ya ait “Sayım” şiiri:
Ayışığında oturduk
Bileğinden öptüm seni
Sonra ayakta öptüm
Dudağından öptüm seni
Kapı aralığında öptüm
Soluğundan öptüm seni
Bahçede çocuklar vardı
Çocuğundan öptüm seni
Evime götürdüm yatağımda
Kasığından öptüm seni
Başka evlerde karşılaştık
İliğinden öptüm seni
En sonunda caddelere çıkardım
Kaynağından öptüm seni
Peki nedir diyeceksiniz Pınar bu şiiri bu kadar özel yapan; bu hafta bu hikayeyi duyana kadar benim için çok farklı bir anlamı vardı. Başlığı yazarken bu derece samimi bir yazı olacağını ben de tahmin etmemiştim. Gelin bundan 15 yıl öncesine dönelim. Evet ben bir adama gördüğüm an muhteşem bir aşkla tutulmuştum, sonraki sekiz güzel yılı birlikte geçirdik, evlendik ve şu anda yollarımız ayrıldı. Ama işte bir yaz akşamı, daha biz henüz yirmili yaşlarımızın başındayken, birer çocukken ve dünya bu kadar büyümemişken; biz olmaya, ailelerimiz, para, sahip olduğumuz konum, tanımakta olduğumuz insanlar, yaptığımız iş, sürmek zevkine eriştiğimiz araçların markası veya diğer bir deyişle o “dışarıdan istediği her şeye sahip olan” bugünkü Pınar’dan çok farklı “sadece kendi kalbine sahip olduğunu bilen, bunun muhteşemliğine inanan” Pınar’dım. Bir Cemal Süreya kitabı hediye etmiştim aşkıma, bir not yazmıştım, yıllarca birlikte olmakla ilgili… Kitabımızın kapağı ve ismi tabi ki “Soluğundan Öptüm Seni”ydi… Çok güzel pembe bir kapaktı, yıllarca bizimle kaldı, ta ki ayrıl zamanı gelip çatıncaya kadar, ben o adamı hep soluğundan öpmeye o ilk gün o kitabı ona hediye ettiğim zamanki ben gibi çok sevmeye devam etmiştim…
Aşkın en saf anlatımı
Geçtiğimiz hafta içerisinde geçirdiğim bir olay sonucu “zorunlu” olarak çok sevdiğim spordan uzak kaldığımda en sevdiğim diğer şey olan bol bol okumak halimdeyken birden “Soluğundan Öptüm Seni” yani Cemal Süreya’nın bu benim için çok büyük anlamı olan güzel şiirinin bana yepyeni anlayış ve neden bu kadar çok sevdiğimi bir kez daha açıklayacak hikayesi ile karşılaştım. Bu olağanüstü aşk hikayesinde Cemal Süreya kendi Ülkü Tamer ile evli iken yine başka bir kişi ile evli olan sevgili Tomris Uyar ile karşılaşıyor, ve daha sonra her ikisi de eşlerinden ayrılarak, üç yıl çok yoğun bir aşk yaşıyorlar. Sonucu ayrılık oluyor fakat o dönem Cemal Süreya olağanüstü bir ilham ediniyor; bu aşk ona daha çok yazmayı getiriyor ve işte “Sayım” şiiri bu çok farklı aşkın en saf en temiz ve bir o derece özel anlatımı…
Bu kadarla da kalmıyor tabi, bu şiiri daha da özel yapan bir etken daha var. Sevgili Sezen Aksu bu şiiri geçtiğimiz dönemde beste haline getirerek albümlerinden bir tanesinde paylaştı ve hatta ben de belki bir çoğunuz gibi ilk dinlediğimde çok beğenmiştim. Ve yine bu haftaya kadar hiç bilmediğim bir özellik daha öğreniyorum “Soluğundan Öptüm Seni” ile ilişkili, Sezen Aksu bu şiiri bestelemek için 25 yıl düşünüyor, ve ancak 25 yılın sonunda bu beste çıkıyor. Toplam 25 uzun yıl boyunca içinden geçiriyor, deniyor, özeniyor, istiyor fakat olmuyor… Yani “gerçekten” hakkını vererek bir beste olarak paylaşabilmesi için böyle üstün bir anlayışın bile 25 yıl düşünmesi, sindirmesi, anlaması ve çalışması…
Genel olarak var olanı eleştirmek yerine konular hakkında bakış açısı sunmanın daha doğru olduğuna inanıyorum. Fakat bu hafta yeniden sorguladım; bugün geldiğimiz ilişkilerin durumunu, kısacık zamana sığdırdığımız özensizlikleri, kendimizi ifade etmekten yoksun olduğumuz ilişkileri, bir insana “seni seviyorum” diyebilmenin, bunu duyan için yüce bir şey olduğunu ve söyleyen içinse ne kadar derin bir anlam ifade etmesi gerektiğini unuttuğumuzu, öylece “mesaj yaz gönder” şekline dönüştüğünü, aşık olmanın bir geceye sığacak kadar değersizleştiğini, ‘aşkı kim bulmuş da biz bulalım yuvarlanıp gidiyoruz işte’lerle idare etmek için elini tutmaya devam ettiklerimizi, ve tabi ki benim de sıkça duyduğum “artık o ilk gördüğünde aşık olanlar mümkün değil” diyenleri…
Ben bugünün, bu yaşın Pınar’ı, tüm bu durumların varlığını kabul ediyorum, ama bunları “hayatıma” kabul etmeyi reddediyorum. Evet herkes, tüm dünya “aşka” olan inancını kaybetmiş olabilir, ‘daha ne istiyorsun işte’ diyebilir, ‘kaç yaşına geldin deli misin’ diyebilir, ‘yanında biri olmasın mı’ da diyebilir, ‘artık bir aile kur’ diye de söylenebilirler…
Bunların hepsini şu an gerçekleştirmem mümkündür, bu sadece belki bir aylık belki üç aylık bir arayış sonucu “yanınızda olması” hoşuna gideceğiniz, hayat boyu “idare edeceğiniz” ama asla o “tutkun olma” halini bilemeyeceğiniz bir kişiyle muhteşem şekilde olabilir. Ama ben işte bundan çok daha fazlasını hak ettiğimize, o “soluğumuzdan öpecek” olanların biz inandıkça bir fenere koşan kelebekler gibi hayatımızda tezahür edebileceğine inanıyorum…
Bir düşünün, eğer Cemal Süreya Tomris Uyar’ı görmeseydi, böyle deli bir aşka düşmeseydi, bu dizeleri okuyabilir miydik, aşkı “soluğundan öpmek” ile tanımlayabilir miydik, bir insanın “soluğundan öpmek” demenin onun hayatının her anında olmak, nefesine eşlik edecek kadar çok sevmek, soluğuna karışacak kadar tutkun olmak ve hatta öpmek eyleminin bu kadar yakıştığı bir anlatımın daha olmayacağı kadar nefis bir “öpmek halinin” bilgisinde olabilir miydik?
Bugün hayatımızda aşk olmuşlara veya hayatımıza girmesini istediğimiz “aşk” halimize bir kez daha bakalım; o “aşkı kim bulmuş da biz bulalım” düşüncesiyle “idare etmekte” olanlardan mıyız, “kalbim eskisi gibi çarpmıyor ama bir eli tutmaya ihtiyacım var, hayatta yalnız kalamıyorum” diyenlerden miyiz ya da o “soluğundan öpecek delilik, tüm yaşamım boyunca sürse de seni aramaya devam edeceğim” cesaretini gösterebilenlerden miyiz? Siz bugün kimin soluğundan öpmektesiniz?
Sevgili Sezen Aksu bizler için söylüyor, Sayım’a ithafen: