Londra’ya gelip şehrin koşturmacasından uzaklaşmak isteyenlerin en çok ziyaret ettiği noktalardan biri Canterbury’e gidiyoruz.
Çok yorulmadan rahat rahat gezeceğimize ve şehrin koşuşturmacasına döndüğümüzde ihtiyacımız olan enerjinin depolanmış olacağına şimdiden söz veriyorum. Bir de unutmadan söylemek isterim ki, çocukluk zamanlarında okuduğumuz o masal kitaplarındaki tatlı, şirin şehir tasvirini; yazar bu şehri gördükten sonra yapmış olabilir.
Şehri gezmek icin kısa, doyabilmek için ise uzun zaman gerekmektedir; zira zamanınız varsa buradaki şirin hostellerden birinde konaklamanızı öneririm. Eğer İngiltere için ayırdığınız gün kısıtlı ise, Londra’ya bir buçuk saatlikteki bu şehir, günübirlik bir seyahat için de uygun. Londra’nın merkezinde yer alan London Waterloo East tren istasyonundan bir aktarma yaparak bir buçuk saatte Canterbury’e ulaşmanız mümkün.
Canterbury’de neleri görmeli, neleri denemeli?
Şehir, girişinde yer alan Avrupa şehirlerine özgü büyük bir kapı ile karşılıyor sizi. Bu kapıdan geçtikten sonra ise yüzyıllar boyunca hiç bozulmamış yapıların yer aldığı sokağa girmiş oluyorsunuz. Sokak boyunca küçük dükkanlar ve her birinde saatlerce oturmak isteyeceğiniz kücük kafeler bulunuyor. Eğer acıktıysanız sokak üzerinde yer alan ve İngiltere’ye özgü bir tat olan “cornish pasty”den West Cornwall Food Company’de yemenizi öneririm.
Sokak üzerinde ilerledikçe şehre ait kütüphaneyi göreceksiniz ve eğer şanslı iseniz bu kütüphane önünde yeteneklerini sergileyen bir sokak sanatçısına da rastlamanız mümkün.
Ayrıca bu yol üzerinde şehirde yapılan tekne gezilerini düzenleyen turlara ait standlar bulunuyor. Bu turlar ile Venedik’te olduğu gibi şehri bir de nehirden görme imkanınız var.
Sokağın sonunda ise şehre ait en önemli yapılardan olan Canterbury Katedrali’ne ulaşmış oluyorsunuz. Canterbury Katedrali inşa edildiği dönemde, döneminin en önemli yapıları arasında yer almıştır. 1170’de Baspsikopos, Kral taraftarı kişilerce öldürüldükten sonra bu katedral Hristiyanlar icin hac merkezi haline gelmiştir ve VIII. Henry’nin protestan reformuna kadar da devam etmiştir.
Katedral, günümüzde muhteşem mimari yapısı ile birçok yerli ve yabancı turisti çekmektedir. Ziyaret ettiğim dönemde katedral renavasyona girdiği için etrafı inşaat alanıydı bu nedenle sizle herhangi bir fotoğraf paylaşamayacağım.
Hristiyanlığı yaymak üzere gönderilen Aziz Augustine’in girişimiyle inşaa edilen manastırın zaman içerisinde bir kısmı yıkılmış kalan kısmı ise şehrin önemli yapılarından biri haline gelmiştir. St. Augustine Abbey’i gezebilmek içinse Katedralden yalnızca on dakika yürümeniz gerekmektedir.
Birçok Avrupa şehrinde yer alan ve o şehre ait önemli sembollerden biri haline gelen saat kulelerine Canterbury’de de rastlanmaktadır ve gelen turistler tarafından önünde bol bol fotoğraf çektirilen bir yapı olarak popülerliğini korumaktadır.
Bu saatin yer aldığı bölge üzerinde de birçok güncel markaya ait dükkanlar da bulunmaktadır. Eğer güne ait bir hediye almak isterseniz, burası bu amaç icin gayet uygun.
Şehrin sokaklarında gezerken birazcık da dikkatliyseniz aşağıdaki ilginç yapı ile karşılaşabilirsiniz. Bu bir kitapçı ve şu ana kadar gördüğüm kitapçılardan farkı duvarının düz değil de eğimli olması. Yapı Prag’ta “dans eden ev” olarak geçen bina kadar eğimli olmasa da ilk bakışta insanın aklına bu bina gelmiyor değil.
Şehri doya doya gezdik, biraz da olsa soluklandık ve yeni koşturmacalar için enerjimizi depoladık. Ruhu dinlendiren şehirlerden birini gezmek isterseniz Canterbury sizi de bekliyor.
Tekrar görüşmek üzere…
İlginizi çekebilir: Yurt dışı tatil önerileri: Schengen vizesiyle gidilebilecek uygun fiyatlı tatil rotaları