“Korktuğum başıma geldi”… Kaç kez duyduk bu cümleyi bugüne kadar? Nedir korkulan? Öncelikle “ya bir kişiyi, bir sevgiliyi, bir eşi kaybedersem” korkusu vardır örneğin, veya para kaybetmekten korkarız değil mi? Bir arkadaşı kaybetmekten de korkabiliriz, sevdiklerimize, ailemize zarar gelmesinden korkarız… Hayatta başımıza gelebilecek “kayıp” diye düşündüğümüz oluşlardan korkarız kısacası.
Sağlığımızı yitirmekten korkabiliriz, istediğimiz tatile çıkamamaktan, sınavlardan istediğimiz notu alamamaktan veya sevgimize karşılık görememekten de korkarız örneğin. Peki tüm bu korku düşünceleri ne olur? Yani hayatımızda biz onları var ederiz değil mi, düşünerek öncelikle. Şimdi birlikte inceleyelim, bir kişi hayal ediyoruz, bir iş görüşmesine giriyor ve sürekli sonuçta negatif bir cevap almaktan korkuyor. Sonucu hayal ederken sürekli “korku” odaklı bir bakış açısı ile hayal kuruyor. Belki de çoğumuzun farkında olmadığımız üzere “ya böyle olursa” veya “ya kötü sonuç beni bulursa” diye düşünüyor…
İşte bu “düşünce” hayatımızda gözle görmesek bile bir olgu yaratmaktadır. Evet, bu düşüncemiz aynı bugün bizim tanımlayan ismimiz, bizi tanımlayan yaşımız, bizi tanımlayan tüm diğer sıfatlarımız gibidir, eğer duygusal biri isek bu özelliği el ile tutamayız göz ile göremeyiz fakat oradadır ve içimizden biliriz. Örneğin alçak gönüllü olabiliriz, örneğin endişeli olabiliriz ve örneğin kıskanç bir insan da olabiliriz. İşte düşüncelerimiz de aynı şekilde hayatımızda kim olduğumuzu tanımlamaktadırlar ve her anımızda bizimle kalırlar; her nerede olursak olalım her nasıl olursak olalım onları da birlikte götürmekteyizdir.
Şimdi örneğimize geri dönelim, bu endişeli korku düşünceleri ile girdiğimiz bir iş görüşmesinde sizce nasıl davranırız? Kendimize güvenimiz olmadığından ve düşüncelerimize sürekli “kaybetmeyi” kodlamış olduğumuzdan sizce karşımızdaki kişi belli etmese bile iç güdüsel olarak “korkumuzu” anlamayacak mıdır? Kendimizi düşünsek, siz kendiniz ile mülakat yapıyor olsaydınız kendi hakkınızda ne düşünürdünüz? Ne kadar güzel tüm sorulara açık yüreklilikle ve gerçeklikle cevap verdi, korkusuzca burada bulundu diyebilir miydiniz? Veya “verdiği cevaplar arasında oldukça uzun zaman duraksadı, zannediyorum bir güvensizliği ya da söyleyecekleri konusunda korkusu vardı” mı derdiniz?
Bu yüzden oluşturduğumuz her düşünce, evrende süregelen “enerji” akışını da etkilemektedir. Bizler düşük enerji olarak tabir edilen korku, endişe ve kaybetmek dolu düşüncelerde olduğumuzda, titreşimlerimiz evrene bunu muhteşem bir şekilde yansıtmaktadır. Ve bizler bir zaman sonra bu düşüncelerin tezahür etmiş halini de aynı şekilde evrenden alıyor oluruz…
Bakın sevgili Baird Spalding muhteşem eseri Ölümsüz Üstatların Yaşam ve Öğretisi isimli eserinde bu durumu nasıl açıklıyor:
“…Şimdi bu çakıl taşını bu su dolu kaba atıyorum. Gördüğünüz gibi, taşın suyla temas etmesinin neden olduğu titreşimler, merkezden giderek genişleyen halkalar halinde yayılıp, en sonunda suyun ya da kabın kenarına erişiyorlar; ve orada, sizin gözünüze, kuvvetlerini yitirip durur gibi görünüyorlar. Oysa gerçekte olan şudur: Titreşimler suyun sınırına erişir erişmez, taşın suya düştüğü noktaya geri dönmeye başlarlar, ve o merkeze erişene dek durmazlar. Aynı şey, düşündüğümüz ya da söylediğimiz her düşünce ya da söz için de geçerlidir. Düşünce ya da söz, belirli titreşimleri harekete geçirir, bu titreşimler, tüm evreni kapsayana dek, giderek genişleyen halkalar halinde yayılır. Sonra, onları çıkaran kaynağa, çıktıkları gibi geri dönerler. Düşündüğümüz ya da söylediğimiz, olumlu ya da olumsuz her düşünce ya da söz bize tam olarak aynı şekilde geri döner… Yollanan sözün ya da düşüncenin olumlu ya da olumsuz olmasına bağlı olarak, bu hüküm de olumlu ya da olumsuz olacaktır. Her fikir (düşünce ya da söz) bir tohum haline gelir; bu tohum fikir ruha ekilir (zihinde tutulur), daha sonra meydana gelecek ya da fiziksel formda ifade edilecek bir kavram ya da görüş haline gelir.”
Bu yüzden içimizi kemiren tüm korku ve endişe kaplı düşüncelerimiz evrene ilettiğimiz mesajımız olarak düşünülebilir. Ve bizler aynı bir konuşmada söylüyor olduğumuz sözler gibi bir cevap alacağız. Bu cevap geldiğinde, “neden bu şekilde oldu?” diye sorguluyor olabiliriz fakat fark etmek durumundayız ki burada açıklandığı üzere “bir mesaj vermiş” olan kaynak da bizlerizdir…
Her gün her an üretmekte olduğumuz hayallerimiz, fikirlerimiz ve sözlerimiz aslında cevaplarımızı ve karşılaşacak olduklarımızı da tanımlamaktadır. Seviyor fakat korkuyorsak korktuğumuz ile karşılaşacağız, seviyor ve bunu sevginin karşılığını hak ettiğimizi düşünmüyorsak, hak ettiğimizi düşünmediklerimiz ile karşılaşacağızdır, bir para hakkında kendimizi layık bulmuyorsak bunu kaybedeceğizdir, anne baba olduğumuz halde kendimizi yeterli görmüyorsak sevdiğimiz bir tanecik yavrularımız ile sınanacağızdır…
Fakat önemli olan, her anımızda, hayatımızda söylediğimiz her sözde ve oluşturduğumuz her düşüncede farkında olmaktır. Biz düşüncelerimize sözlerimize güzellik tohumları ekersek, bunların yetiştiği karşılıklar göreceğiz. Bu yüzden, bugün bu yazımı okuyorsanız, ilk “güzel düşünce günü”nüz olsun dilerim. Bugün sevdikleriniz için güzellikler dileyebilirsiniz, bir kişiyi affedebilirsiniz, daha önce kötü bir şekilde ayrıldığınız bir kişiye güzel düşüncelerinizi kalbinizden gönderebilirsiniz ve bugün kendiniz için güzel bir dilekte bulunabilirsiniz… İşte güzel bir şey yaratmak bu derece kolaydır, tüm güzel sözlerin güzel oluşların ve hayata katabileceğiniz en güzel titreşimlerin size ulaşması dileklerimle…
Her nefes alışımızda bu evrene “güzel bir şey daha” katabilmek niyetiyle…