Siz bu hayatta neye “tutkun”sunuz?
Çokça sevdiğim “soru sormalar” üzerinden gideceğiz bu yazımızda… Evet cevaplarını tam olarak verebilmek hiçbirimiz için kolay olmayacak, emin olabilirsiniz. Ama ben sizlerle birlikte bir yolculuğa çıkalım ve hayatlarımızın her parçasında “ben” kavramına zamanı nasıl harcadığımıza ve “nasıl değerlendirdiğimize” yeniden bakalım istiyorum.
Tutku sizin için hayatınızda ne ifade ediyor? Tutkuyu nasıl tanımlıyorsunuz? Bir şeyi çok istemek, çok severek yapmak, bir yerde çok severek bulunmak, çok severek sahip olmak, engel olamayacağı kadar çok ama çok istemek, tamamiyle o şey ile dolmak, o olmayan nefes bile alamamak… İşte tutkunun farklı derecelerde birkaç ifadesi. Peki bugün hayatımızda herhangi bir şey için bunu gerçekten söyleyebiliyor muyuz, hissederek, kalpten ve tabi ki samimi olarak?
Bu yazı aslında etrafımızda “göremediğimiz” veya “çok dikkatli baktığımızda ancak görebildiğimiz” tutku “kırıntıları” için yazıldı… Çevremizde çok fazla örneğini görmekteyiz ne yazık ki. Öncelikle değerlendirmemiz tabi ki ilişkilerimiz üzerinden. Ben sıklıkla gözlemliyorum, çoğunlukla yazılarımı yazmak üzere tek başıma zaman geçiriyorum (ki bunu çok ama çok severim). İnsanları izliyorum özellikle çift olarak bir kafede, bir çay bahçesinde veya sadece bir büfenin önünde bulunan insanları…
Birbirlerine nasıl baktıklarını, nasıl konuştuklarını, nasıl dokunduklarını ve nasıl bir vücut algısı içerisinde olduklarını… Gözle görülmeyen o kadar fazla enerji dönüyor ki ortamda örneğin konuşuyorlar fakat uzun süre göz göze gelmiyorlar veya karşılıklı oturuyorlar fakat saatlerde bir kelime iletişimde bulunmuyorlar… Sizce bu ilişkide bir “tutkunluk” var mıdır? Burada enerjiyi akıtan, coşturan, güzelleştiren veya büyüten bir akım, çekim aramakta olduğumuz “tutku” var mıdır?
Şunu sorabilirsiniz tutkunun olmasına gerek var mıdır bazı ilişkiler daha “az” tutkunluk ile devam ettirilemez mi? Cevabımız evet devam ettirilebilir fakat burada size sormak isterim “tutkun” olmak halinizi doyurabilecek midir? Yani er yada geç bu ilişkilerimizde o “tutkun olmak” ihtiyacımız o muhteşem aşk duygumuz o heyecan isteğimiz tam doygunluğa ermediği için yeniden arayışta buluruz kendimizi çünkü “tutkun” olmak nefes almak gibidir…
Şimdi biraz da ilişkilerimiz dışı örneklerden bakalım tutkunluklarımıza. Bugün uyandığınızda hayatınızda yapmaya “tutku” duyduğunuz bir şey var mı? Hayat planınızda bu aktivite nasıl bir yer tutuyor? Bunu yaparken kendinizi muhteşem hissedebiliyor musunuz? Bazılarımız buna “evet yüzmeyi çok seviyorum, her hafta en az üç sabah havuza gitmezsem o haftam güzel geçmiyor” diye cevap verebilir veya bazılarımız “ben bir alışveriş delisiyim, son moda ne var ne yok hakim olmazsam içimde kalır” da diyebilir.
İşte tam olarak istediğimiz cevap burada saklı aslında, hayatta gerçekten tutkun olduğumuz birşey bir hobi, bir aktivite veya sadece kendimizi tam anlamıyla en özgür, en üst potansiyelimizde ve en doğal halimizde hissedebildiğimiz bir akıştır aslında tutkun olmak. Bizi hayata bağlayan capcanlı kılan rengarenk yapan sihirli bir değnek gibidir. Tutkun olduğumuz bu şeyi keşfettikten sonra bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır…
Örneğin bu ateşi genel olarak büyük sporcuların gözlerinde görürüz, sözlerinde duyarız. Adeta etraflarındaki tüm dünya o anda bitmiş gibi antrenman yaparlar ve yarışma anlarına odaklanırlar. Hayatlarındaki tüm zorluklara ve imkansızlıklara rağmen, tutkunluk ile dönüşen inançları muhteşem başarılar ile sonuçlanır. Kendileri bu tutkunun ateşi ile değişip gelişirken etraflarına da aynı şekilde örnek olurlar ve bir “büyüme” etkisi yaratırlar.
Hayata ve yaptığı işe tutkusu anlamında kişisel olarak en fazla örnek aldığım, söylemiş olduğu sözlerden hayata geçirebilmiş olduğu başarılara kadar çok sevdiğim bir isimdir ünlü boksör Muhammed Ali. Dünya çapında kazandığı ününü elde etmesi oldukça zorlu olmuştur fakat tutkun olmak işte inancınızın bu derece büyük olması demektir. Diğerleri “yapamazsın” der, siz içinizden en derinden bilirsiniz ki bu sizin özgürlük alanınızdır, sizin savaşınız sizin barışınız, sizi siz yapan muhteşem bir enerjidir aslında; bu sizin “tutkun olmak” halinizdir…
Efsane isim Muhammed Ali, tüm dünya genelinde kabul edilmiş olan bu başarılı noktaya ulaşıncaya kadar, 12 yaşında tanıştığı ve tam anlamıyla tutkunu olduğu bokstan, hapiste olduğu dönemde beş yıl kadar uzak kalmak zorunda kalmasına, yaşadığı büyük maddi sıkıntı ve çöküşlere rağmen hiçbir zaman vazgeçmemiş ve bu tutkusu ile adeta bir bütün olmuştur. Efsanenin çok sevdiğim ve hepimize hayatımızda “tutkun” olmak halinin değerinin ne kadar yüksek olduğunu “tutkunluğun” kapasitemizi nerelere çıkartabileceğini ve en önemlisi kimseye bağlı olmadan kimseyi inandırmak zorunda olmadan sadece “kendi özgür” varlığımız ile yapabileceklerimize kalpten inanmanın önemini anlatan bazı sözlerini paylaşmak istiyorum:
“Şampiyonlar salonlardan çıkmaz. Şampiyonlar içinde tutku, hayal ve amaç olan insanlardan çıkar.”
“Ben en iyisiyim. Bunu gözlerimle görmeden önce de söylüyorum. Sakın bana şu işi yapamazsın demeyin. Olanaksız olduğunu anlatmayın. En iyisi olmadığımı söylemeyin. Ben en iyinin de iyisiyim.”
“Büyük bir şampiyon olmak için en iyi olduğuna inanmalısın. Öyle olmasan bile, öyle gibi davranmalısın.”
“Çalışmanın her saniyesinden nefret ediyordum ama kendime hep “Dayan!” diyordum. Bugün çalışacağım ve ömrümün sonuna kadar bir şampiyon olarak yaşayacağım.”
“Sporda başarı çalışmaktan öte istemekle olur.”
Bugün, bu yazımda bana eşlik ediyorsanız, bu kelimeler bir şekilde dönüp dolaşıp içinize aktıysa, hayatınızın tutkunluk terazisine bakmanızı diliyorum; bugün tam olarak neye “tutkun”sunuz? Kalbiniz ne için çarpmakta, ne için olmazsa olmaz diyebiliyor sunuz veya sizi bu dünya üzerinde durdurabilecek bir güç olmadığını düşünüyorsunuz? Çünkü sizin tutkunuz, sizin renginizdir, sizin enerjinizdir; sizin tutkunuz bu hayatı nasıl yaşamaya nasıl hissetmeye nasıl güzelleştirmeye karar verdiğinizdir; hayatınızdır…