Bugüne kadar hep yaptığım spor, yarışlarım veya antrenmanlarım ile ilgili yazdım. Pazar günü 17 km koşum sırasında çok düşündüm. Hayatımda meditasyon yapmak konusunda pek başarılı sayılmam. Yani kötü hissettiğim zamanlarda; gözlerimi kapayıp, kendime ve problemlerime odaklanmak benim için kolay değil. Fakat ne zaman antrenmanıma başlasam zihnim ve bedenim meditasyona fazlasıyla hazır hale geliyor.
Havalar yeni yeni ısınıyor. Geçtiğimiz haftalarda neredeyse her gün yağmur yağdı ve hava çok soğuktu. Hepimiz güneşi ve sıcağı özledik. Güzel havaları, güzel haberleri ve belki de güzel cevapları ve sonuçları bekliyoruz. Benim içinse beklemek hiçbir zaman kolay olmadı. Belki de o yüzden geç kalmaya eğilimliyim, beklemek sanki zaman kaybı gibi.
Belki de çoğunuz bu konuda bana katılıyor olabilirsiniz. Günümüzde internet sayesinde her şeye saniyeler içinde ulaşabilme imkanına sahibiz. Dolayısıyla beklemenin nasıl bir şey olduğunu, bir şeyleri beklemenin verdiği tatlı heyecanı unuttuk. En önemlisi de sabrın değerini unuttuk. Umutla beklediğimiz ve gerçekleşmesini istediğimiz şeyler gerçekleştiğinde, onların bizde karşılık bulacağı değerin büyüklüğünü ve o sabırla elde ettiğimiz şeyleri nasıl daha fazla sevebileceğimizi unuttuk.
Kendimizi hayatın akışına bıraktığımızda çok şey değişecek
Sabah koşularımdan birinde bir gün yağmura yakalandım. O an içimi pek de tarif edemeyeceğim garip hisler kapladı, sanki doğa bizim için ağlıyordu ve bize bir şeyler söylemeye çalışıyordu adeta. Koşmaya devam ettim, kilometreler akıp giderken epey düşünmeye vaktim oldu ve fark ettim ki her birimiz sürekli daha heyecanlı daha iyi bir gelecek hayal ederek yaşıyoruz. Kendimizi ve fikirlerimizi sadece geleceğe odaklıyoruz.
Bu sorun olduğunu düşündüğüm gerçeğe, benim kendimce bir çözüm önerim var; stres yapmadan ve acele etmeden yaşamak! Akış ile yaşamak, hayata güvenmek ve içindeki sesi dinlemek hepimizin gerçekleştirmek istediği şeyler olsa gerek. Ben de bunlar için çabalıyorum. Konuştuğum çoğu kişi enerjiden, kısmetten, olumlu düşüncelerden bahsediyor. Fakat belki de tüm bunları bu kadar düşünürken her zamankinden daha da stratejik davranıyor ve düşüncelerimize karşı geliyoruz. Yaptığımız gelecek planlarını ve stratejileri bir kenara bırakmanın ve hayatın akışına kendimizi bırakmanın hepimize çok iyi geleceğine eminim.
Peki bizleri tüm bu stratejileri uygulamaya, kelimelerin ve davranışların hesabını tutmaya ne itiyor? Gelin gerçeklere bakalım biraz. Neden günümüzde duygularımızı dile getirmek, kalbimizden geçenleri kelimelere dökmek bu kadar zor bir hal aldı? Örneğin çoğumuz ikili duygusal ilişkilerimizde; ‘evet ben kısmete inanıyorum, ve kendimi hayatın akışın bırakıyorum ama ona hayatta ilk mesajı ben atmam, neden o atmıyor?’ tutumunu sergiliyoruz. Kurallar koyuyoruz ve oyunlar oynuyoruz.
Biliyorum yüzünüzde bir gülümseme oluşmaya başladı. Ama emin olun bunları suçlamak ya da eleştirmek için söylemiyorum. Benim tek derdim herkesin gerçekten biraz da olsa bu konuda belli bir farkındalığa ulaşması. Kendi ilişkilerinizde ve hayatlarınızda oyunlar oynamayın, onlara ve oluş şekillerine saygı duyun. Hayatta her zaman en çok hatırladığınız zamanlar gerçekten anı yaşadığınız zamanlar, bunu unutmayın. Bazen sizi mutlu edecek şeyler risk almanızı gerektirir, risk alın! Bu yazıyı okuduktan sonra gözlerinizi kapatın, derin bir nefes alın, tüm stratejileri ve kuralları bir kenara bırakıp sadece içinizdeki sesi dinleyin ve yaşamaya başlayın.
İlgili yazı: Hayatın akışına ayak uydurduğunuzu gösteren 7 olumlu belirti