Hep özenirdim şıpıdık şıpıdık dolaşıp ayaklarına sınırsız özgürlük tanıyanlara ama bir türlü yapamadım, giymek istedim, uzun yıllar terlik giyemedim. Sokaktaki tüm kir, toz ayaklarına yapışacak gibiydi sanki. Direkt yere basıyormuşsun gibi bir duygu… “Hayatta yapamam” demeyeceksin hiçbir zaman. En olmadık anda öyle bir alışıveriyorsunki kimi şeylere bir daha ayağından, aklından çıkamıyor. Alışıyorsun, onsuz yapamıyorsun, hatta gün geliyor; “Ben bu şıpıdıklarla ağaca bile tırmanırım neredeyse, neden koşmayayım ki…” deyiveriyosun.
Yonca Tokbaş’ı görüyorsun sonra İznik’te. Bir bakıyorsun 80 km koşuyor, hem de sandaletlerle. Kimse anlam veremiyor bu duruma; köylüler “Yazııık, parası mı yokmuş da alamamış bir ayakkabı” diye aralarında fısıldaşıyorlar.
Zaman geçiyor aradan, yanlış ayakkabı seçimi ve daha bir sürü sebepten dolayı koşu sonrası tırnakları bir bir eline alınca, koşu sırasında ayakkabılardan rahatsızlık duyunca aklın kayıveriyor haliyle o gördüklerine. Olur mu olur… Koşan koşuyor da sen mi koşamayacaksın. Koşarsın elbet.
“Ver siparişi” diyor bir ses, oyalanıyorsun biraz çünkü “Her şeye sıfırdan başlamaya hazır mısın?” demişti ya Yonca, onu hatırlıyorsun. Bekliyorsun, kendini en hazır hissettiğinde, bir arkadaşın da Amerika’ya gideceğini duyurunca hemen veriyorsun siparişi ve geliyor yeni ciciler.
Karar vermek zor, ulaşmak pek kolay oldu Luna sandaletlerime. Birkaç gün ofiste ve evde giydim, pek rahat ettim. Onlarla ilk aktivitem Pazar günü Aydos Ormanı’ndaki 13k’lık yürü-koş antrenmanı oldu. Ne yokuşlara tırmanıldı, nasıl rampalardan inildi o sandaletlerle bir bilseniz… Yağmurun hemen ardından normal ayakkabının tabanı kaydı da Luna “Bana mısın?” demedi.
Görenlerin tepkileri şöyle oldu:
-Deli galiba.
-İğrenç.
-Bu da ne?
-Yok artık!
Güldüm, geçtim, denenmeyeni deneme cesareti gösterdiğim için tebrik ettim bir kez daha kendimi. Tadı damağımda kaldı mı kaldı. O zaman Pazartesi gecenin bir vakti Adım Adım’nın düzenlediği gece koşusuna da koşu ayakkabılarımı almadan gitmeye karar verdim. Belgrad Ormanı neşet Suyu Parkuru başarıyla tamamlandı, yetmedi üzerine bir 3k daha koşuldu ve 9k ile dolunayın hakkı verildi.
Bir tepki de burada geldi:
Arabadan indik, yan arabadaki kız “Siz de mi koşuya geldiniz?” dedi, “Evet” dedim, “Peki ama sandaletler.” dedi. Güldüm. Yoksa evden çıkarken ayakkabılarımı giymeyi mi unutmuştum acaba? Kızcağız soru işaretleriyle koştu, fark ettim.
2 gün üst üste 22k ve ağrı yok, sızı yok, tırnaklara sınırsız özgürlük var, çamura bulanınca şıp şıp sularda temizlenmek var, var da var… Evet, daha alınacak çok yol da var ama biz pek sevdik birbirimizi, bu ilişki daha uzun yıllar devam eder. Her koşulda Luna ile koşabileceğimi sanmıyorum şimdilik, bu yüzden pek sevdiğim ayakkabılarıma da gereken ilgiyi göstereceğim.
‘Nasıl oluyor da oluyor’ diyorsanız, ince detaylar için şöyle buyurunuz…
Aklınıza takılan soruları yanıtlamak çok hoşuma gidiyor ve her zamanki gibi mektuplarınızı bekliyorum: kivergu@gmail.com