Şikayet ettiğin her şeyde kendi payını görmeye ne dersin?

Tüm dengeler değişiyor, dünya, ekonomi, emlak piyasası, ruhsal durumumuz, dünyaya bakışımız…
Evet, bir sona doğru yaklaşıyoruz, söylemesi kolay, yaşaması herkes için “öğretici” olacak gibi görünüyor. Bu dönüşüm birçok sistemin hem mikroda, hem makroda yıkılmasına, birçoğunun da filizlenmesine sebep olacak.

Sürekli ekonomideki değişkenleri, artan fiyatları, buna uyum sağlamaya çalışan insan hallerini ve evinden, iş yerlerinden çıkarılan insanları, satışa çıkan konutlar yüzünden taşınmak zorunda kalanları dinliyorum.

O kadar tanıdık bir hikaye ki bu, çok da değil bir, iki jenerasyon önce, varlıklarını nesillerdir belirli bölgelerde sürdüren azınlıkların ve çoğunlukların bir şekilde taşınmaya, göçmeye mecbur kalışları gibi, bizler de yaşadığımız yerlerden, muhitlerden, hatta şehirlerden uzaklaşmak, göçmek zorunda kalıyoruz. Özellikle de değişen ekonomi ve bağlı kalınmayan sosyolojik sınırlarımız dolayısı ile…

Burada devleti, partileri yargılamıyorum, aksine yönetimin, çoğunluk algısına ve psikolojisine eş aynalık ettiğini düşünüyorum. Durum şu ki, hükümete, devlete, “Her yeri, her şeyi yabancılara sattılar, tarım arazilerini inşaat arazilerine çevirdiler” diye isyan edenler, şimdi artan kur ve yurt dışı vatandaşlık talepleri dolayısı ile değerlenmiş gibi görünen mülklerini o şikayet ettikleri “yabancı popülizmine” kendi elleri ile satıyorlar.

Herkes, en küçük sistemdeki, en büyük sistemdeki aynı paterni yaşatıyor.
Bu yüzden, belki de aslında bunca zamandır şikayet ettiğimiz, isyan ettiğimiz şeyi kendi ellerimizle minik minik inşa ettiğimizi görmemiz gerekiyor.
Vatanı satanlar var ise, biziz. Satılırken, bir ucundan biz tutuyoruz.
Tarım arazilerimizi tarlalarımızı inşaat firmalarına biz satıyoruz.
“Ülkemizi Araplar bastı” deyip, onlara elimizdekileri satıyoruz.
Karşılığında da “para” alıyoruz.
Ve yarın para, pul olacak…
Türk lirası değil, elimizde tuttuğumuz ve üzerinde ne yazdığı fark etmeyen, bunca anlam yükleyip ömrümüzün saatlerini karşılığında değiştirdiğimiz kağıttan bahsediyorum.
Elimizde bir avuç kül…
Ve topraksız, doğasız, milletsiz bakakalacağız.

Yer değiştirme her zaman kendi aklını ve kendi hürriyetini korumayanların yardımları ile gerçekleşir. Şimdi de tam olarak böyle oluyor.
Havuca koşan tavşanlar gibi, paraya koşuyor hayatta kalma korkumuzu tetikleyen tüm etkenlerin bizde kurduğu psikolojik baskıya yenilerek aslında daha büyük planda, hatta onaylamadığımız bir planda gönüllü işçiler oluyoruz. Bizler mikro düzeyde neler yapıyor, hangi kaygılar ile tetiklenip kendi “değer” yargımızdan çıkıyorsak, makro düzeyde de aynısı oluyor. Yaşamın sistemi de böyle çalışmaz mı zaten?
Aşağısı neyse, yukarısı da öyledir.

Mikroda, yani kendi iç yapımızda görmediğimiz şeyi, makroda, yani devlet, toplum üzerinde gördüğümüz zaman rahatsız olup durumdan şikayetçi oluyoruz. Sadece sonuca odaklı olduğumuzdan, olmuş olanı değiştirmeye çalışıyor, dolayısı ile en fazla “kınıyor”, “küsüyoruz.”

Oysa, yaşamın, kendimizin, varoluşumuzun sorumluluğunu alarak aslında kime ve neye hizmet ettiğimizi bilmemiz, özgürlüğümüzün, özgür aklın ve vicdanın ne olduğunu öğrenmemiz, kendi temel “hayatta kalma”, “ölüm”, “başarısızlık” gibi korkularımızı çözümlememiz lazım.
Yani bireysel olarak gelişip kendi içimizde bütünleşmemiz…
Böylelikle korku ve kaygılar tarafından manipüle edilemez, yönetilemez ve bilinçsizce aracılık etmez oluruz. Bu da sonucu değiştirmeye çalışmanın aksine, süreci yönetebilme becerisini ve gücünü verir bizlere.

Bu spiritüel, metafiziksel bir anlatım, ne kadar politik ve sosyolojik görünse de…

“Ve öyle de oldu” diyerek değişmiyor hiçbir şey, farkındalık bu şekilde gerçekleşmiyor.
Cüret etmek gerek, aklı kullanmaya, kalbi kullanmaya, özgür olmaya.

Şikayet ettiğimiz her şey, içinde bizim de olduğumuz ve hizmet ettiğimiz şeylerdir. Eğer şikayet ediyorsan, şikayet ettiğin duruma bulunduğun katkıya bak. Bilinçsizce verme haline…
Herkes kendine konuşur, sen dışarıya söylediğini sanarak kendine ne diyorsun?

İlginizi çekebilir: Kendini var etmek için büyümek, çoğalmak ve tanışmak

Esra Uyman
Lise yıllarında başlayan kişisel gelişim, ruhsal gelişim ve metafizik konularına duyduğu yoğun merak onu yurt içi ve yurt dışında birçok özel eğitim çalışmalarına katılmaya ... Devam