X

Şikayet etmenin size farkında olmadan zarar veren 3 özelliği

İnsanların içlerindeki sınırsız potansiyeli fark etmelerini sağladığım ve hayatlarının her alanında yüksek performans sergilemelerine destek olduğum harika bir işim var ve yaptığım işi seviyorum. Konu insanların yaşamsal dönüşümüne gelince, sorumluluğumun büyük olduğunu biliyorum. Bu yüzden de her fırsatta yeni teknik ve bilgiler öğrenmek için eğitimlere katılıyorum.

Geçtiğimiz 7 yıl boyunca yurt içinde ve yurt dışında, regresyon terapiden EFT’ye, NLP’den hipnoza, yüksek performans stratejilerinden nefese sayısız eğitim aldım. Tony Robbins ve Andy Harrington gibi dünya çapında isimlerle çalışma fırsatı bulduğum bu eğitimlerin bir bölümü konaklamalı eğitimlerdi.

Konaklamalı eğitimlerin en ilginç tarafı hiç tanımadığınız biriyle bir oda paylaşma fırsatı sunması. İnsanı konfor alanın dışına çıkaran ve fikir olarak bir hayli rahatsız etse de eğitimin sonunda muhteşem bir tecrübeye dönüşen bir fırsat bu. Yepyeni bir insan, yepyeni bir bakış açısı demek ve bu da kendinizle ilgili harika keşifler yapmanıza neden olabiliyor.

Şikâyet edenlerden şikâyet edenlerden misiniz?

Bu eğitimlerden birinde odamı paylaştığım bir adamı hep hatırlayacağım: Aklınıza gelebilecek her türlü konuda muazzam bir şikâyet üretme mekanizması vardı bu arkadaşın. Yediği yemekten çalıştığı işine, yaşadığı şehirden evlendiği eşine, yattığı yataktan havadaki kokuya ve elbette aldığımız eğitimin içeriğinden eğitimi veren eğitmenlere kadar her halttan şikâyet edebilen benzersiz biriydi kendisi. Bu kadar şikâyet edebilen birinin yanında olmak beni ziyadesiyle rahatsız etmişti ve bu rahatsızlığın içimdeki sebebini kurcaladığımda kendi şikâyet ettiğim konularla karşılaşmak müthiş bir farkındalık yaratmıştı bende. O yüzden hayatın bana sunduğu bu tecrübeye de diğerleri gibi tüm kalbimle müteşekkirim.

Nasıl ve neden şikâyet eder insanlar? Herhalde bu arkadaş bana eziyet olsun diye sürekli şikâyet sıralamıyordu. Ülkemizde de sık sık şunları duyarız: “Söyle için açılsın”, “Anlat ferahlarsın”…vs. Genel algı; şikâyetimizi, sıkıntımızı, negatif duygumuzu anlatırsak rahatlayacağımız yönündedir. Oysa bilim bunun tam tersini anlatıyor: Negatif duygularınızı dışa vurmak sizi rahatlatmadığı gibi etrafınızdaki insanları da yakalıyor ve onların da kendilerini daha kötü hissetmelerine neden oluyor. Yani şikâyet ettiğinizde rahatladığınız falan yok! Sizin, arkadaşlarınızın, işyerindekilerin yani etrafınızdaki herkesin duygusal durumu olumsuz etkileniyor ve ne yazık ki hepsi bu kadar da değil. Şikâyet etmek beyninizi ve kalbinizi de berbat ediyor. İşte şikâyet etmenin sizi yavaş yavaş öldürmesini sağlayan 3 yol:

1. “Birlikte harekete geçen nöronlar, birleşirler!”

“Çağrışımlı Öğrenme” alanındaki çalışmalarıyla tanınan Kanadalı Nörofizyolojist Donald Hebb’in 1949’da söylediği ve çok şey anlatan cümlesi “Neurons fire together, wire together”ı Türkçe’ye böyle çevirdim. Bu cümleyle Hebb’in anlatmak istediği şu: Yaşanan her deneyim, tüm düşünceler, duygular ve fiziksel hisler beynimizde binlerce nöronu (beyin hücreleri) tetikliyor. Bu nöronlar -doğaları gereği- sinapsları kullanarak sinirsel bir ağ yaratıyor. Siz bir deneyim, düşünce ya da duyguyu tekrar tekrar yinelediğiniz zaman, beyniniz aynı sinirsel ağı çok daha hızlı yaratmayı öğreniyor ve bir süre sonra bu beyninizin bir alışkanlığına dönüşüyor.

Yukarıdaki arkadaşların adı “Sinaps”. Yani “sinir kavşağı”. Her beyin hücresinde bunlardan bulunuyor ve her deneyim, düşünce ve duygu sinapsların birbirlerine kimyasal madde ve elektriksel akım iletmesine neden oluyor. Beynimiz böyle öğreniyor, böyle çalışıyor, böyle alışkanlık geliştiriyor. Aynı deneyim, düşünce ve duygular tekrarladığında sinapslar birbirine yaklaşıyor, giderek birleşiyor ve beynimizin içinde nöronlardan oluşan bir ağ (network) yaratıyor. Bir şeyi ne kadar sık yapıyorsanız, beyniniz de o kadar güçlü bir network oluşturuyor.

İyice netleştirmek için son derece basit bir örnekle anlatayım: Otomobil kullanmayı öğrenirken ne kadar zorluk çektiğinizi düşünün: Gaz, fren, debriyaj, vites, sinyaller, aynaların kontrolü…vs. Hepsini neredeyse eş zamanlı yapmanız gerekiyordu, sizin ve başkalarının hayatı söz konusuydu ve tüm o kontrol mekanizmalarını düşünerek kullanmak çok zordu.  İlk birkaç sefer kâbus gibiydi değil mi?

Ama şimdi nasıl? Otomobil kullanırken ne yapacağınızı artık hiç düşünmüyorsunuz bile. Manuel vitesli araç kullanıyorsanız, vitese takarken debriyajı kolaylıkla kullanıyor, çat diye sinyali döneceğiniz yere verip, aynaları kontrol ediyor ve hemen dönüveriyorsunuz.  Bunu o kadar çok yaptınız ki, beyninizdeki sinirsel network çok güçlendi, biniyorsunuz ve gidiyorsunuz. Düşünmüyorsunuz bile !

O eğitimde odayı paylaştığım o arkadaş şikâyet etmek konusunda bir an bile düşünmüyordu. Bunu öyle sık yapmıştı ki hayatı boyunca, onun için şikâyet, beyninin mükemmel bir network ile kusursuz şekilde uyguladığı bir alışkanlığa dönüşmüştü.

İşin tatsız tarafı şu: Negatif düşünceler alışkanlık haline geldiyse, kişiliğiniz de negatife dönüşüyor ve negatif titreşmeye başlıyorsunuz ki bu da tüm hücrelerinizi ilgilendiriyor ve uzun vadede bu negatif titreşen hücreler kaçınılmaz bir şekilde fiziksel rahatsızlıklar oluşturmaya başlıyor.

2. Kimle takılırsan ona dönüşürsün!

Şimdi buraya dikkat! Sizin karakterinizi negatife dönüştürüp fiziksel sağlığınızı tehdit eden tek şey beyninizde sürekli negatif düşüncelerle takılmak değil, aynı zamanda negatif insanlarla sürekli vakit geçirmek de aynı şeyi yapıyor. Peki neden?

Bunun en önemli nedeni beynimizdeki “ayna nöronlar”. Bu beyin hücreleri biz doğar doğmaz çalışmaya başlıyor ve yaşadığımız dünyayı, belirli koşullarda nasıl davranmamız gerektiğini daha küçücük bir bebekken etrafımızda olan biteni taklit ederek öğreniyoruz. Dolayısıyla biz hayata adım atar atmaz çalışmaya başlayan benzersiz, çok güçlü ve tamamen kontrolümüz dışında bir sistem bu.

Birlikte olduğumuz insanların deneyimledikleri duyguyu (üzüntü, öfke, mutluluk vb.) gördüğümüzde beynimiz, o insanın nasıl bir süreçten geçtiğini anlamak için hemen ayna nöronları kullanarak aynı duyguyu tecrübe etmeyi deniyor. Yani karşınızda şikâyet edip duran insanla bir bağ kurabilmeniz için beyniniz benzer nöronları ateşlemeye, onların sinapslarını kullanarak benzer bir network oluşturmaya başlıyor. Basitçe ifade etmek gerekirse, empati kuruyor. Öyle ki, birlikte olduğunuz insanlara sadece duygularınızla değil fizyolojinizle de uyum sağlamaya başlıyorsunuz.

Yine hayattan bir örnek verelim: Aynı evi yeterince uzun süre paylaşan kadınlar adet dönemlerini aynı zamanda yaşamaya başlıyorlar. Yani önce düşünceleriniz, sonra davranışlarınız ve nihayet fizyolojiniz birlikte takıldığınız insanlarınkine dönüşüyor. Eğer etrafınızda sevgi ve neşeyle titreşen birileri varsa kendinizi iyi hissediyor, şikâyet ve kederle yaşayan kurbanlar varsa dibe vuruyorsunuz. Uzun vadede fiziksel olarak rahatsızlanmanız da işten bile değil! Bu yüzden kiminle takıldığınıza dikkat etmekte büyük fayda var.

3. Şikâyet ettiğiniz her an vücudunuza korkunç bir şey yapıyorsunuz!

Beyniniz negatif düşünce ve duygu sinapslarını ateşleyip negatif network güçlendirirken vücudunuza ne yaptığınızı iyi bilin isterim: Öfke, şikâyet, içerleme gibi duygu ve düşünceler üretmeye başladığınız anda rahatsızlıklar hiç olmadıkları kadar çok kendilerini gerçekleştirme olasılığına sahip oluyor.

Bunun sebebiyse bu tip düşüncelere dair network oluştururken beyninizde salgılanan bir kimyasal olan kortizol. “Stres hormonu” olarak da bilinen bu kimyasalı negatif düşünürken bolca üretip vücudunuza salıyorsunuz. Bu hormonun verdiği zarara ilişkin liste ise bir hayli uzun:

  • Bağışıklık sisteminizi baskılayıp zayıflatmaya başlıyorsunuz.
  • Kan basıncınız artıyor
  • Kalp hastalıkları üretmeye başlıyorsunuz.
  • Kilo artışı başlıyor ve obeziteye kadar gidiyor.
  • Şeker hastalığı riski artıyor.
  • Kolesterol oranları yükseliyor.
  • Kadınlarda kısırlığa neden olabiliyor.
  • Öğrenme güçlüğü baş gösteriyor.
  • Hafızanız zayıflıyor.

Negatif düşünceler kelimenin tam anlamıyla sizi yavaş yavaş öldürüyor. Eğer niyetiniz, yavaş ve acılı bir biçimde intihar etmekse şikâyet etmeye, ona buna kızmaya, her şeye üzülmeye, negatif arkadaşlarla dertleşmeye devam edebilirsiniz.

“Dertleşmek” demişken

Sanırım eski bir reklamcı ve iletişim konusuna kafa yoran bir yaşam stratejisti olduğumdan kelimelere özel bir ilgim var. Dertleşmek ne demek? Detleşmek; karşılıklı olarak birbirine dert anlatmak, derdini ötekine aktarmak demek. Dikkat ederseniz çözüm üretmekle ilgili bir ifade söz konusu değil. Buna rağmen sık sık “dertleşmeye ihtiyacım var” diyen arkadaşlarımıza vakit ayırabiliyoruz.

Kendinize ve onlara bir iyilik yapın, canınızı sıkan bir şey olduğunda eğlenmeye gidin! Birlikte deliler gibi dans edin, gülün, spor yapın, yeni bir şeyler izleyin, hiç gitmediğiniz yerleri gidin. Rutini kırın ve negatif duygularınıza kapılmayın. Çünkü hepimiz iyi bir yaşamı, mutlu ve sağlıklı olmayı hak ediyoruz.

Daima pozitif kaldığınız muhteşem bir hafta diliyorum hepinize. Gelecek hafta görüşene kadar sevgiyle, neşeyle, tutkuyla ve güçlü yaşayın!

V. Tolga Hancı: Doğma büyüme İstanbul'lu Tolga, 20 yıllık reklamcılık kariyerini danışmanlığa, ve oradan da koçluk ve eğitmenliğe dönüştürmüş bir yüksek performans stratejisti. Çalıştığı kişi ve kurumların; hayatın her alanında sınırsız potansiyellerinin % 100'ünü kullanarak, daima yüksek performansta kalabilmeleri için stratejiler üretiyor. Power Coaching'in ve Anthony Robbins Türkiye oluşumlarının kurucu ortağı. Birlikte çalışacağı kişi ve kurumların hedef ve hayallerini merak ediyor ve şöyle söylüyor: "İstiyorsan yaparsın! Asıl soru şu: Harekete geçmek için ne kadar isteklisin?"

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale